Kuran’ın ilk emri ‘Oku’ gibi Ramazan’ın da ilk temennisi:

“Sofrana Ramazan bereketi dolsun, duaların kabul olsun…”

Hadi ya…

Millet Ramazansız da gece gündüz dua ediyor, şimdilik kabul edilmediğini görüp “Bir gün İnşallah” deyip avunuyor. Bunların temennileri her bir yandan ‘Yurttan Sesler Korosu’ gibi aynı makam ve tondan duyuluyor. Bunların hepsi millet için aynı anda aynı duayı toplu bir şekilde yaptıkları halde tutmuyorsa vatandaşın tek tek duasına rağbet olur mu hiç… 

De bi söyle bakalım, sofra nasıl bereketlenecek… Patlıcan öyle büyüdü ki ele gelmiyor, 50 gram et midede yer kaplamaz ama parası cebe sığmıyor. Geçtik tadından, çocuklar portakalın rengini unutmuş, bunlar bi duadır tutturmuş… Bunlar dediğimiz de duayı dilden düşürmeyenlerle Ramazandan bayrama akıllarına getirenler. 

İftarlık dağıtıyorlar, iyi de yapıyorlar. Çoluk çocuk vatandaş en azından akşam öğününü kurtarıyor, nerden baksan 60 kaat arttırıyor. Muhteremler acaba bunu bereketten mi sayıyor… Yiyeceğini dağıt ama bu millet için dua etme. Hayır duası alıyor ya; kabul görecek sanıyor, olmayacak duaya “Amin” diyor. Bilmiyor ki kel ilaç kullanmıyor, proteze gidiyor. 

Elini cebe atıyorsun parmakların ıslanıyor, akşam tıkıştırdığın ne varsa sabaha kadar eriyor. Enflasyon rakamını yazmak, sen bunu okurken beni yalancı çıkarır. Saat başı değişiyor kilo alarak. Demek ki bereket enflasyon hanesine yarıyor. Millete gelince kendisi sinek sıklet, sinekten yağ çıkaracak duruma gelmiş; çoluk çocuk artık vitaminsizlikten erimiş. Bereketinden geçtik, Ramazan’ın vazgeçilmezi pide 6 lira. Matematikten anlamayan varsa, ‘altı’ lira… Ya… Yorulduk artık hane kellesine göre günde kaç ekmeğe, Ramazan’da kaç pideye ne kadar ödeneceğini yazmaktan da bu millet yorulmadı bittikten sonra hemen gelecek Ramazan yoluna çıkmaktan. Yetsin gari; o güzel günler gelsin artık geri… 

Ramazan’da iftarlık kuyruğuna paylaşıma olan inancından ve gelenekten ötürü girmek,

Bayramda ceplerine harçlık koyarak çocukları sevindirmek,

Akşamları ışıklı yolları adımlayarak birer külah sade dondurma yemek,

İki portakal ile yetinmeyerek “Bir kilo daha ver” demek,

Ayın kalan üç haftasını nasıl getireceğini düşünmemek, 

Evden çıkarken dik yürümek,

Arkandan bakan çocuklara gururla ‘Bu benim annem/babam’ dedirtmek,

Ele muhtaç olmamak,

Olanın kestiği tavuğa bakmamak,

Kısacası dostum;

İnsan gibi yaşamak…

Evet, insan gibi yaşamak için ‘ne yapman gerektiğini bilirsin’ demek isterim ancak;

Boşver ya…

Şurda kaldı 25 gün gir sıraya, kap iftarlığı çevir haneyi saraya…

Ramazan bereketiyle gelirmiş…

Geç onu… 

Maaş kuyrukları iftarlık sırası kadar uzun değil. Hesapta bişe yok, olsa da eve gidene dek elde kalmıyor ki; kim dikilir eskisi gibi heyecanla ATM önünde. Ama iftarlık öyle mi…  Vatandaş aile boyu akşam öğününü çıkartıyor, her biri sesli bir şekilde ‘Allah razı olsun’ diyor, kim bilir içinden kendisini bi kap yemeğe muhtaç ettiği için kime ne dilekler gönderiyor. 

Ramazanın bereketiyle geldiğine inanan var mı hala… Ne bereketi, gücü yetenin sadakası. Ama olsun, bu da milletin yılda bir aldığı;

Ramazan avantası…