80 milyonluk bir ülkede yaşadığımız düşünüldüğünde; 3 milyonun üzerinde Suriyeli mülteciye ek olarak 350 bin civarında Irak, Pakistan ve Afganistan gibi farklı ülkelerden gelenlerle birlikte nüfusumuzun %4’ünü mülteciler oluşturmaktadır. Ülkemizde yaşayan mültecilerin savaş bitse dahi %80’inin ülkelerine dönmeyeceği tahmin edilmektedir.

Sayıları bir milyonu aşan okul çağındaki Suriyeli çocuklar eğitimde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Karşımıza çıkan bu sorun kalıcı çözümler üretilemediğinden çığ gibi büyümektedir.

Bu çocukların okullara kazandırılması, eğitim almaları çok önemlidir. Okula gitmeyen çocuklar;

Dilendiriliyor.

Uygun olmayan koşullarda çalıştırılıyor.

Daha fazla istismara ve kötü muameleye maruz kalma riski taşıyor.

Travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor.

Marjinal gruplar tarafından kandırılarak farklı yönlere yönlendirilme riski taşıyor.

Özellikle kız çocukları çocuk yaşta evlendiriliyor.

O yüzden bu çocukları okullara kazandırarak onları korumalıyız. 2011 yılından bu yana okullaşma oranında gözle görülür bir artış yaşansa da hala 10 mülteci çocuktan 4’ü okula gitmemektedir.

Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan mülteci çocukların devlet okullarında öğrenim görmelerine karar verildiğinde yine en büyük görev ve sorumluluk biz öğretmenlerin üzerine kalmıştır.

Okularda yaşanan sorunlar nelerdir ve çözümleri ne olmalıdır?

Çocuklar açısından baktığımızda;

En büyük sorun Türkçe bilmemeleridir. Geçtiğimiz yıllarda Geçici Eğitim Merkezleri’nde Arapça eğitimle birlikte Türkçe öğrenme olanakları vardı. 2018-2019 öğretim yılıyla beraber Geçici Eğitim Merkezleri kapatıldı. Kapatılmasının ardından burada eğitim gören çocuklar direk devlet okullarına yönlendirilmişlerdir. Hal böyle olunca devlet okullarında mülteci öğrenci sayılarında ciddi artışlar yaşanmıştır. Okullar da bu konuda çözümsüz durumdadırlar.

Türkçe öğrenmeden okula başlayan çocuklar dersleri anlayamamakta ve başarısız olmaktadırlar. Bu başarısızlık duygusu çocukların okulu bırakmalarına ve uyum sorunu yaşamalarına neden olmaktadır. Dil bilmeme sorunu; derslerindeki başarısızlığın yanı sıra farklı dilleri konuşmaktan kaynaklı olarak arkadaşlık kurulamaması bu çocukların okulda kendilerini yalnız hissetmelerine neden olmaktadır. Onlar da bu durumda kendi gibi olan çocuklarla oynayarak çözüm üretmeye çalışmaktadırlar fakat okul ortamında sosyalleşemeyen çocuklar hayatın her alanında bu sorunla yüz yüze kalacaklardır. Bu da onları kendi içlerinde yaşamaya mahkum edecek ve toplumun diğer kesimleriyle de iletişim kopukluğu ve uyum sorunu yaşamalarına neden olacaktır.

Sorunu yaşayan sadece çocuklar mıdır?

Türkiye’de son dönemde yaşanan hızlı göç hareketleri öğretmenlerin de hazır olmadığı bir durumu ortaya çıkarmıştır. Mülteci öğrencilerin okula taşıdıkları özel sorunlarla ve gereksinimleriyle başa çıkmak durumunda kalan öğretmenler bu öğrencilerle nasıl iletişim kuracaklarını ve davranacaklarını bilememektedirler. Öğretmenler farklı geçmişleri olan bu öğrenciler ile çalışma bilgisi ve deneyiminden yoksundurlar. Okul yönetimleri ise, öğretmenlerden bir taraftan başarı beklerken diğer taraftan gerekli olan sınıf materyali ve teknik desteği sağlayamamaktadırlar. Hatta kendi üzerlerine düşen sorumlulukları bile öğretmenlerin üzerlerine yüklemektedirler. Bu destekten yoksun olan öğretmenler de bu öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi fikir ve tecrübelerine dayanarak bir çalışma yürütmektedirler. Aslında öğrenciler kadar öğretmenler de sorun yaşamaktadır.

Sonuç olarak eğitim açısından baktığımızda; mülteci öğrencilerin artık hayatımızın bir parçası olduğunu kabul etmeliyiz. Milli Eğitim Bakanlığı geçici çözümlerle değil akılcı ve gerçekleşebilir projelerle bu sorunun üzerine giderek çözüm yolları üretmelidir. Mülteci öğrencilerin en büyük sorununun Türkçe bilmemek olduğunu kabul edersek okullara başlamadan önce mutlaka Türkçe öğrenebilecekleri ve kültürümüzü tanıyacakları okul öncesi eğitimi almalıdırlar. Bu eğitimi alamayan veTürkçe öğrenemeyen çocuklar kesinlikle okullara başlatılmamalıdır.

Bugün olduğu gibi öğretmenler çaresizliğe, çocuklar da başarısızlığa ve yalnızlığa mahkum edilmemelidir.