Bu hafta içi emeğin, dayanışmanın günü olan bir, 1 Mayıs'ı daha geride bıraktık. Tüm Türkiye’de alanlar doluydu. O gün tek ses olarak emeğimizi yok saydırmayacağımızı, hakkımız olanı teslim etmeyeceğimizi hep bir ağızdan haykırdık ve coşku ile bayramımızı kutladık. Şanlıurfa’da sabah saatlerinde yaşanılan kaza hepimizi çok üzdü. Hayatını kaybeden dostlara Allah'tan rahmet tüm sevenlerini de başsağlığı diliyorum.

1 Mayıs, ne zamandan beri işçinin bayramı olarak kullanılıyor kısaca ona değinmek istiyorum.

İşçinin, emeğin yok sayıldığı, çok uzun çalışma saatleri ve çocukların karın tokluğuna çalıştırıldığı 1880’li yıllar, şirketler ve fabrikaların inanılmaz bir hızla büyüdüğü yıllardı.

ABD ve Kanada’da sendikalar ve diğer örgütler 1 Mayıs 1886’da yaklaşık 350 bin işçi greve çıktı. Tarih, işçi sınıfının böylesine örgütlü ve kararlı tepkisine ilk kez tanık oluyordu. Tüm ülkede yaşam durdu. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyordu. Hükümetle çatışma sonucunda 4 işçi yaşamını yitirdi.

Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı. Dava sonucunda 4 işçi önderi hakkında idam kararı çıktı. Diğer dört kişi de ömür boyu hapse mahkum edildi.

İşçi önderlerinden biri olan Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek şu sözlerini söyledi:

"Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım."

ABD’de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. 1889'da Paris’te düzenlenen II. Enternasyonal Kongresi'nde; Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890'dan başlamak üzere 1 Mayıs'ı da, "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul etti.

Ülkemizde en kitlesel 1 Mayıs, 1976’da kutlandı. Bu miting DİSK’in öncülüğünde ve Taksim Meydanı’nda yapıldı. O gün Taksim Meydanı’nı 400 bin emekçi doldurmuştu. 1977 yılında da saat 14.30’da başlayacak olan kutlamalar için Taksim alanı, sabahın erken saatlerinden itibaren dolmaya başladı. İşçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar, çocuklar herkes oradaydı. Taksim alanında, iğne atsan yere düşmeyecek bir katılım vardı. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru çevredeki binalardan halkın üzerine ateş açıldı. Yaşanan paniğin ardından 37 insanımız yaşamını yitirdi ve 200’den fazla yaralı vardı. O yıl “Kanlı 1 Mayıs” olarak tarihe geçti.

O yıldan itibaren yitirilen 37 canın anısına Taksim Meydanı özel bir alandır. Her sendikanın Taksim konusundaki ısrarı bundan dolayıdır. Ama nedendir bilinmez, Taksim için yasaklar her yıl olduğu gibi bu yıl da devam etmiştir. Israrla girmeye çalışanlara polis müdahale ederek gözaltına almıştır.

Her yıl 1 Mayıs’ta olduğu gibi bu yıl da alanlarda mücadele ruhundan vazgeçmeyen binlerce kişi 3600, EYT, çekin ellerinizi çocuklarımızdan, pazara gidemiyoruz soğan=1dolar, mesleğimiz onurumuzdur dokunma, vergi dilimi adaletsizliğine hayır, zorunlu BES’e hayır, parasız eğitim, parasız sağlık, 657 güvencemiz dokunma, emekçiye şiddete hayır, kıdem tazminatımız kırmızı çizgimizdir ve tabii ki hak-hukuk-adalet diye birbirinden güç alarak tek yumruk halinde seslerini yetkililere duyurmaya çalıştı. Bizler seslerimizi duyurmaya çalışırken maalesef bir kısım arkadaşımız o günü tatil, gezi, keyif günü ilan etmiş sosyal medyadan kutlamalar yapıyordu.

Emekçi arkadaşım, bu haklar pikniklerde, gezilerde, sosyal medyalarda alınmadı. Bedel ödeyerek, yeri geldiğinde canla, kanla alındı. Bugün alanlarda değilsen, meydanı birilerine bıraktıysan bugün olanlar için kimseyi suçlamayacaksın, ilk önce dönüp kendine bakacaksın.

Haksızlıkların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve ezilmenin olmadığı, emeğin sömürülmediği; aydınlık, eşit ve güzel bir dünyayı göreceğimiz 1 Mayısların geleceği umuduyla…