Münevver Karabulut cinayetine ilişkin olarak yazılı ve görsel basında, sosyal medya ve kamuoyunda bir süredir bilgi kirliliği oluştuğunu söyleyen Epözdemir, cinayetin üstünden 14 yıl geçmiş olmasına rağmen yapılan tartışmalar üzerine mağdur aile avukatı olarak bu süreci bir kez daha anlatma zorunluluğu doğduğunu belirtti. 

14 yıllık süreci anlattığı yazıda bazı kısımlar ise şöyle:

Münevver Karabulut, 03.03.2009 tarihinde hemen hemen yaşamının baharındayken Cem Garipoğlu tarafınca adli tıp raporuna göre 5’i münferiden öldürücü 29 bıçak kesisi, boynunda V şeklinde çizikler ve ölmeden önce testere ile kafası bedeninden ayrılmak suretiyle hunharca ve vahşice katledilmiştir. Bu cinayet insanın insan olma vasfına aykırı bir cinayettir.

Cinayetin akabinde Baba Mehmet Nida Garipoğlu tasarlayarak, canavarca hisle ve eziyet kasten öldürme suçuna iştirakten tutuklanmış, Kesinleşen mahkeme kararına göre Cem Garipoğlu ise şirket çalışanları ve Amca Hayyam Garipoğlu tarafınca cinayet mahallinden kaçırılarak, 197 gün süresince saklanmıştır. Nitekim Hayyam Garipoğlu, şirket şoförü, genel müdür ve TCK m. 283 uyarınca suçluyu kayırma suçundan dolayı mahkemece alt sınırdan uzaklaşılarak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır.

Anılan davada Mehmet Nida Garipoğlu’nun avukatlığını, Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği başkanlığı da yapmış olan KKTC Büyükelçisi Metin Feyzioğlu yapmıştır. Bu hunharca ve vahşice cinayettin işlenme şekli, kullanılan vasıtalar, failin 197 gün süresince kaçmış olması, kamuoyunun ilgisi, kadın cinayetlerinde fikri takip ve farkındalık yaratma çabası sebebiyle her gün manşetlerde yer almış ve basının ve kamuoyunun önemli ölçüde ilgisine mazhar olmuştur.

Cem Garipoğlu‘nun öncesinde testereyi alıp eve getirmesi, 15:00’da cinayet mahalline maktuleyle gelip arka kapıdan eve girmesi, 18:46 ‘da valiz ve gitar kılıfıyla dışarı çakması ve cesedi ortalama 35 kilometre mesafedeki Etiler’de bulunan babaannesinin evinin önündeki çöp konteynırına bırakması, sonrasında dostlarıyla birlikte bir AVM’ye kahve içmeye gitmesi, planlı ve soğukkanlı hareketleri, yakalandığındaki fiziksel görüntüsü sebebiyle yaşının 18 yaşından küçük olamayacağına ilişkin tarafımızda yaygın bir kanaat oluşmuştur. Bu kapsamda, failin kemik yaşı tespiti talep edilmiş ve yaptırılmış, ilköğretim kayıtları ve nüfus kayıtları incelenmiş, bu kapsamda resmi belgede sahtecilik suçundan soruşturma yapılmış ve fakat tüm bu süreçlerin sonunda Cem Garipoğlu’nun bu canice cinayeti işlediği sırada, 29 Ekim 2009 doğumlu olması hasebiyle 18 yaşını dolduramadığı tespit edilmiştir.

Bu dava Türk hukukunda kurumların iflas ettiği, sistemin sorgulandığı bir dosya olmuştur. Bir dava toplamda 11 davaya dönüşmüştür. Sadece hukuki süreçle değil, aynı zamanda Emniyet, Adli Tıp ve Yargıda da önemli skandallar yaşanmış ve bu konudaki ısrarlı hukuki takibimiz neticesinde bu kurumdaki sorumlular hakkında mahkumiyet kararları ve tazminat kararları verilmiş ve kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmemiştir. Bu kapsamda Adli Tıp Kurumunda yaşanan sperm skandalı , evde bulunan ve tutanaklara geçmeyerek kayıp olan 700.000 Euro, failleri yakalamaya giden polislerin olay mahaline giderken Cem Garipoğlu ve babasına yol vermesi, cinayetin en önemli delili olan kamera kayıtlarının kırık olmamasına rağmen, kırıktır diye tutanak tutulması ve manuel bir şekilde silinmesi ve bu surette delillerin polislerce karartılması, Cinayete iştirakten yargılanan baba Mehmet Nİda Garipoğlu’nun, cinayetin en önemli delili olan iki gömlek ve bir içlik adli emanetten getirilmeden ve üzerlerinde inceleme yaptırılmadan mahkeme tarafınca tahliye edilmesi ve mahkeme başkanının hileli iflas suçundan daha önce Adana Ceyhan’da aileye beraat kararı vermesi gibi vakalara ilişkin olarak; Adil Tıp kurumu yetkililerine ve polis memurlarına ceza davası açılmış, sorumlular hakkında mahkumiyet kararları verilmiştir. Adli tıp kurumunun bağlı bulunduğu Adalet Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılmış ve emsal mahiyette bir tazminat kararı verilip kesinleşmiştir. Hakim hakkında reddi hakim talep edilmiş, Mahkeme başkanı dosyadan çekilmek zorunda kalmış ve HSK ( eski adıyla HSYK ‘ya ) şikayet edilmiştir. Bütün bu olaylar sebebiyle hukuki süreç sonuna kadar takip edilmiş ve bu davayı manipüle etmeye çalışarak, suç delillerini gizleyen ve yok eden , görevi kötüye kullanan tüm kamu görevlileri ve failler yargı önüne çıkarılarak mahkum edilmiştir.

Yargılama aşamasında tarafıma da dosyadan çekilmem için tehdit mektupları yollanmış ve 3 milyon Euro teklif edilmiştir. Bu konuya ilişkin de tarafımdan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına şikayetler ikame edilmiş ve hukuki süreç başlatılmıştır.

Yapılan yargılama neticesinde; Cem Garipoğlu TCK 31 uyarınca yaş küçüklüğü kurumu da uygulanarak hiç bir indirim uygulanmaksızın, canavarca hisle ve eziyet çektirerek tasarlayarak öldürme suçundan bizim iç hukukumuzdaki en ağır ceza olan 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılmış, Anne Tülay Makbule Garipoğlu, TCK m. 281 uyarınca suç delillerini gizleme, yok etme ve değiştirme suçundan alt sınırdan uzaklaşarak 3 yıl, Amca Hayyam Garipoğlu, şoför, genel müdür ise TCK m. 281 uyarınca suçluyu kayırma suçundan alt sınırdan uzaklaşarak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmış ve bu kararlar kanun yolu aşamalarından da geçerek kesinleşmiştir. Baba Mehmet Nida Garipoğlu için ise Mahkeme, TCK m. 283. Maddesi uyarınca suçluyu kayırma suçunun işlediği ve fakat anılan düzenlemede suçun baba tarafınca işlenmesi halinde faile ceza verilemeyeceğinden bahisle, “ ceza verilmesine yer olmadığına" dair karar vermiştir.

10 Ekim 2014 tarihinde Star Haber Genel Yayın Yönetmeni Nazlı Çelik sabah erken saatlerde beni arayarak Cem Garipoğlu’nun Silivri Cezaevinde intihar ettiğine dair haberler alındığını söyledi. Bunun üzerine hemen Müvekkillerim Nagihan Karabulut ve Süreyya Karabulut’a ulaştım, konunun önemine ve hassasiyetine binaen birlikte Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gidip, konu hakkında bilgi almak için Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na gittik. Dönemin Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Lütfi Dursun ile görüştük. Kendisi bizi soruşturma savcısı Tuba Şener‘e yönlendirdi. Savcı hanım, Nagehan hanımı görünce sarıldı ve gözleri doldu, kendisinin de öğrenciliğinden bu yana bu cinayeti takip ettiğini ve çok üzüldüğünü ifade etti. Normal koşullarda, taraf sıfatımız olmadığı ve adli bir vakıa değil de intihar vakası olduğu için, dosya içeriğine ilişkin bilgi alma ve belgeleri inceleme hakkımız yoktu. Buna rağmen, ısrarlarımız neticesinde Savcı hanım, dosyada bulunan ölüme ilişkin fotoğrafları, olayın oluş şeklini, tutanakları aileye ve bizlere gösterdi. Bununla da yetinmeyerek konu kamuoyuna mâl olduğu için, cezaevine gider gitmez video ile cesedi kayıt ettiğini, incelemeyi görüntülü olarak yaptığını ifade etti ve bu görüntülere ilişkin fotoğrafları da bizlere gösterdi. Ha keza; adli vakıa olmamasına rağmen, hiç bir intihar olayında yapılmayan bir uygulamayı da yaptıklarını, kafalarda soru işareti kalmaması ve ölenin Cem Garipoğlu olduğunun ispatı için, ceset üstünden DNA örnekleri alıp, Garipoğlu ailesindeki erkek bireylere ait örneklerle, yani ailenin DNA örnekleriyle karşılaştırdıklarını, bu mevzuda adli tıptan rapor aldıklarını ve bu rapora göre de ölenin Cem Garipoğlu olduğunun kesin bir şekilde tespit edildiğini ifade etti. Bu raporu da dosyadan tarafımıza gösterdi. Bunun üzerine Başsavcılıkla yaptığımız bu görüşmeler neticesinde, Süreyya bey, Nagehan Hanım ile birlikte Silivri adliyesi kapısında açıklama yaptık. Müvekkillerim Süreyya Bey ve Nagehan Hanım bizatihi ölenin Cem Garipoğlu olduğunu, Savcıılık dosyası ve raporları gördüklerini ve buna kanaat getirdiklerini basına ifade ettiler. Bu acının kapanmadığını, kızları acmasızca katledilen bir anne ve baba olarak yüreklerinin soğumadığını fakat ilahi adaletin tecelli ettiklerini söylediler. Ailenin kafasında hiç bir soru işareti kalmaması için; bizatihi görüntü, kayıt, rapor ve dosyaları kendilerinin incelemesi ve görmesi için onları Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına götürdüm ve onlarla birlikte adliye önünde açıklama yaptık.

Başsavcılığa ikame ettiğimiz şikayet ile birlikte Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 87. Maddesinin 4. fıkrası uyarınca, fetih-i kabir yani mezarın açılmasını talep ettik. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı başvurumuz ve soruşturma neticesinde “ Mezarın açılmasıyla birlikte yapılacak işlemin Cem Garipoğlu’nun mezarının açılması ve kemiklerinden alınacak DNA örnekleri ile Garipoğlu ailesinin DNA örneklerinin karşılaştırılması olduğu ve bu mevzuda ölümden hemen sonra zaten eşleştirmenin yapılarak Adil Tıp’tan rapor alındığı ve bu rapora göre ölenin Cem Garipoğlu olduğu“ gerekçesiyle KYOK; yani takipsizlik kararı verdi. Bu karara itiraz ettik ve Sulh Ceza Hakimliği itirazımızı aynı gerekçeyle reddetti. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı nezdinde bu karara da itiraz ederek olağanüstü kanun yoluna başvurduk ve kanun yararına bozma talep ettik. Başvurumuza ilişkin hukuki süreç bu şekildedir.

NE OLMUŞTU
Münevver Karabulut cinayeti 13 yıl önce Türkiye gündemine damga vurmuştu. Cem Garipoğlu tarafınca öldürülen Karabulut'un cansız bedeni çöp toplayıcı bir kişi tarafınca çöp konteynerinde parçalanmış hâlde bulunmuş ve büyük tepki toplamıştı.

Katil zanlısı Cem Garipoğlu cinayetten sonra kaçmış cinayetten 197 gün sonra teslim olmuştu. Garipoğlu, 10 Ekim 2014'te Silivri'de cezasını çektiği 5 No'lu L Tipi Kapalı Cezaevi'nde kendini asarak intihar etmişti.

Cem Garipoğlu'nun kız kardeşi Sakine Garipoğlu ise 2021'de Instagram hesabından bir aile fotoğrafını paylaşmıştı. Fotoğraftaki koltuğun Münevver Karabulut'un öldürülmüş olduğu odada bulunan koltuk olduğu hala kan izlerinin durduğu iddia edildi. Koltuğu atmadıkları gibi üzerinde de gülerek poz veren Garipoğlu ailesi tepkilere neden olmuştu.