Adam bir çıktı, pir çıktı.

Eminim ki Cem Yılmaz sinirinden tırnaklarını kemiriyordur. Ya Şahan Gökbakar? Korku içinde “Nereden çıktı şimdi bu? Artık kimse bizi seyretmez!” diye söyleniyordur. Yılmaz Erdoğan ise ona bakınca kendisini tradgedya oyuncusu sanmaya başlamıştır.

Müjdat Gezen, Şener Şen, İlyas Salman onun televizyondaki parıltılarınına çarpılıp “Meğer biz komedyen falan değilmişiz!” demişlerdir.

Kimden mi söz ediyorum? Televizyonların yeni şovmeni Bitkisel Bey’den söz ediyorum.

Adam tam Battal Gazi havalarında… Bir kılıçla yüz küffarın kellesini kesiyor. Hazreti Ali gibi kılıcı yüz arşın uzuyor. Dolar kâfirini bir fiskeyle nasıl yerlere serdiğini öyle bir anlatıyor ki tadına doyulmuyor. Bu sırada da gözlerinden ışıklar saçıyor. Tıpkı Süpermen gibi… O ışıklarla füzeleri vurabilir, köprüleri havaya uçurabilir; falan filen…

Oturduğu koltuk da böyle kuvvetli olunca Sayın Bitkisel, kendinden geçiyor; coşuyor, coşturuyor. Tam, “Neşe doluyor insan” onu izlerken. Ne bileyim milletin belini kıran enflasyona bir dalıyor… Yüzde yüzü geçen pahalılığı yüzde 5’e düşürebileceğini söylüyor.

Gözlerde parıltılar, kalplerde neşe, kulaklarda şarkılar…

Komple bir sanatçı anlayacağınız…

Öbür dünyadan Levent Kırca, gözleri faltaşı gibi açılmış bakıyor, bakıyor. Sonra basıyor kahkahayı… “Ulan ben bile böyle palavra atamadım be!” diye bağırıyor.

Bitkisel Bey, devlet koltuğunda uçuyor…

Enflasyon, onu görünce kenara çekiliyor… Dolar yoğun bakıma kaldırılıyor. Türkiye uçuyor… Amerika ve Avrupa bizi kıskanıyor…

Kıskananlar çatlasın…

Geliyor kaptan, çekilin yoldan!

ALLAH, SENİN!!!...
Mahallenin bir kabadayısı varmış. Ailesi kalabalık ve güçlüymüş. Arkasına güveniyor, her pisliği yapıyormuş. Sonunda bir kadına tecavüz edince zaptiyeler yakalamışlar, kadı efendinin huzuruna çıkarmışlar. Sahte kabadayıya bu pis işi niye yaptığını sormuş.

Kabadayı, kurtulamayacağını anlayınca hemen aklına din-iman gelmiş ve paçayı kurtarmak için demiş ki:

“Kadı efendi, biliyorsunuz her şey Allah’tandır. Bu işi de ben yapmadım; Allah yaptırdı!”

Kadı, Bektaşi meşrep birisiymiş. Dayanamayıp bağırmış:

“Sus ulan terbiyesiz! Allah senin pezevengin mi?”

Sonra zaptiyelere emretmiş:

“Kırk yıl küreğe mahkum ettim. Alın götürün, Baba Cafer’e atın bunu!”

Darısı, bugünkülerin başına…

DİNİ PARA, İMANI YALAN
Hükümet, sadece toplumsal yapımızı değil ekonomik piyasayı da allak bullak etti. Türk parası pul oldu. İnsanların sofrasındaki iki ekmekten birisi çoktan gitti.

Bu yıkımı durdurmak için dediler ki: “Dolarını bozdurup Türk lirası olarak yatırana yüzde 17-18 faiz veriyoruz. Eğer dolar bundan daha çok artarsa aradaki farkı da vereceğiz. Dolar sahipleri paranızı bozdurup faize yatırın…”

Faiz haramdır, diyerek yola çıkanlar; böylece yüzde 17 faizi az bulup en yükseğini vermeyi ilan ettiler.

Bazı Müslümanlar buna karşı çıktılar. “Bu iş, açık açık faizdir ve haramdır!” dediler.

Ama din adamı görüntülü çıkar şebekesi hemen ortaya çıktı. Bunların elebaşısı konumundaki birisi, faiz üstüne verilecek ikinci faizi faiz saymadı, bunu devletin hibesi olarak göstermeye kalkıştı.

Dolar sahiplerine çift katlı faiz verilmesini İslam dinine uygun gösteren ve bunu savunan adamların dini elbette ki para olmuştur ve imanları da bu yüzden yalandır.

Herkes bilir ki devlet hibeyi, ancak güç durumda olan vatandaşlarına ve desteğe muhtaç üreticilerine yapabilir. Milyonlarca dolarını bozdurup çift katlı faize yatıran zengine yapılan bu ekstra ödemeye hibe demek, dinini iktidara satanlara yaraşan bir davranıştır. Bu işi de Emevi padişahı Muaviye başlatmıştır. Döneminde İslam alimi, din büyüğü geçinen pek çok ismi parayla satın almış ve onlardan, “Din bunu emrediyor!” biçiminde fetvalar çıkarttırmış, halkı din adına kandırmıştır.

Dinini saraya, daha doğrusu paraya satan okumuşlar yüzünden İslam dünyası gerilemiş, bilimde çökmüş, ekonomisi batmış, Müslümanlar ise bugün işe yaramaz bir topluluk haline gelmiştir.

Sebeplerinin başında da dinini dünyalığına satan bu sözde alimler (ilahiyatçılar) gelmektedir.

Onlar, Şeytan’ın iktidarlara eklemlenmiş halleridir.

Cehennem de onlar içindir.

Çünkü bir lokma ekmeğe muhtaç Müslüman’ın parasını faiz yiyenlere aktarmanın formülünü imal ederek Cehennemlik olmuşlardır.

Biliyorum; bunlar Cehennem’e inanmıyorlar. İslam’daki Öbür Dünya inançları olsa dinlerini iktidara satarlar mıydı?

Ama o ateş onları bekliyor… Çaldıkları altınlarla dağlanacak o yağlı ve kıllı bedenleri…

***

NİCE YILLARA ARKADAŞLAR: Ülkemiz, dinci faşizmin saldırıları altında bir yılı daha geride bıraktı. Sıkıntılarımız daha da arttı. Ama gecenin bu en karanlık anı, sabaha döndüğümüz andır aynı zamanda. Büyük Atatürk’ün manevi kılavuzluğundaki Türk milleti bu savaşı da kazanacaktır.

Bütün okurlarımın yeni yılını kutluyorum…