Allah adına ve şeriat uğruna işlenen günahlardan biri de Türk diline karşı gerçekleştirilen Arapçacı saldırılardır. Buna göre Araplar ve Arapçacılar, Türk dilini yok etmek ve bu yolla Türkleri Araplaştırmak için bin yıldır uğraşıyor.

Ne diyorlar?

Savları ne?

Şöyle diyorlar:

Arapça kutsal bir dildir. Son kutsal kitap Arap dilindedir. Tanrı son iletisini göndermek için Arap dilini seçti. O halde Arap dili seçilmiş bir dildir. Tıpkı Hazreti Muhammed’in son peygamber olarak seçilmesi gibi Arap dili de seçilmiştir. Her Müslüman bu gerçeğe göre hareket etmelidir. Arapçaya saygı ve sevgi göstermek, Müslüman olmanın gereklerindendir. Kim ki Arapçanın kutsallığına karşı çıkarsa o kişi kesinlikle İslam karşıtıdır.

Bu konuda kimi Kur’an ayetlerini yanlış yorumlayarak, savlarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Oysa Açıklanmış (Açıklandı) Bölümü 44. Sözde / Fussilet Suresi 44. Ayette her şey çok açık bir biçimde ortada.

Araplar anlasın diye Kur’an’ı Arapça yaptık, deniliyor. Devamında ise; anlam olarak “Hiç Arap’a yabancı dilde kitap olur mu?” diye açıklama bütünleniyor.

Buna karşın Kur’an’ın dili üzerinden Arapçılık yapmayı sürdürüyorlar. Bir de uydurma bir hadise dayanıyorlar:

“Arapları üç şey için sevin. Birincisi ben Arap’ım, ikincisi Kur’an Arapçadır, üçüncüsü cennet halkının dili Arapçadır.”

Eğer bu hadis doğruysa - ki değil - o halde İslam, apaçık bir biçimde Arapların ulusal dinidir. Evrensel falan değildir. İbadet Arapça, ibadete çağrı Arapça, kutsal kitap Arapça, Allah da Arapça konuşuyor. Geriye ne kaldı?

Bu durumda İslam, bir Araplık ideolojisi olur ki bunu kabul etmek kesinlikle olanaklı değildir.

Arapçıların öteden beri dile getirdikleri bir başka sav da şu:

Arapça dünyanın en varsıl dilidir. O nedenle son kutsal kitap Arapça oldu. Tanrı o nedenle son iletisini Arapça olarak gönderdi.

Bu kesinlikle yanlış bir sav. Niyesi Kur’an’ın gönderildiği dönemde dünyanın en varsıl, en yaygın ve en geçerli dili Latince idi. Eğer ölçüt varsıllık olsaydı, Kur’an’ın kesinlikle Latince gelmesi gerekirdi.

Peki, Arapça dünyanın en varsıl dili mi gerçekten?

Evet, Arapça çok varsıl bir dil. Bu da çok doğal. Niyesi yaklaşık 1400 yıldır işleniyor. Ancak Arapçanın varsıllığı Kur’an’ın yazıldığı döneme ilişkin bir durum değil. Arapça çok sonradan varsıllaştı. Peki, ne zaman varsıllaştı?

Başka dillerden bir yığın kitap, Arapçaya çevrilmeye başlanınca Arapçanın varsıllaşma süreci de başlamış oldu. Bu süreç “Beytü’l- Hikme” ile birlikte doruğa çıktı.

Ne var ki Arapçanın varsıl olması demek, sahip olduğu sözcüklerin tümünün kendinden olması demek değildir. Arapçadaki sözcüklerin çok önemli bir bölümü başka dillerden geçme sözcüklerdir. Bu da çok doğaldır. Niyesi çeviri etkinlikleri ile binlerce, on binlerce yabancı sözcüğün Arapçaya geçmesi kaçınılmazdı. Ancak başka dillerden Arapçaya sözcük geçmesi, Kur’an’ın vahyedilmesi ve yazıya geçirilmesi döneminde ve öncesinde de söz konusu idi. Bundandır ki Kur’an’da Arapça kökenli olmayan yüzlerce yabancı sözcük var. Bunların sayısını kimi araştırmacılar 300’e değin çıkarıyor.

Celaluddin Suyutî’nin “el- İtkan Fi Ulumi’l- Kur’an” adlı yapıtında 118 Arapça olmayan sözcüğe yer veriliyor. Bu konuda Turan Dursun’un Kaynak Yayınları’nca yayımlanan Kur’an adlı yapıtına da başvurulabilir. Turan Dursun, söz konusu yapıtında Arapça kökenli olmayan sözcüklerin hangi dillerden geldiğini açıklıyor. Hatta kutsal kitabın adı olan “Kur’an” sözcüğünün bile Arapça olmadığını, Aramice yahut Süryanice kökenli olduğunu belirten bilgiye, kaynağını ortaya koyarak yer veriyor. Kaynak olarak da Suphi es- Salih’in “Mebahis fi Ulumi’l- Kur’an” adlı çalışmasını gösteriyor.

Biz bu yazımızda Kur’an’daki Türkçe sözcükleri açıklamakla yetineceğiz. Kur’an’da Türkçe sözcüklerin olması kimileri için sarsıcı bir durumdur. Niyesi onlar, Türk dilini sürekli aşağılayanlar, Türk dilinde çok sayıda Arapça kökenli sözcüğün bulunduğundan devinimle Türkçenin yetersizliğini ileri sürenler, öyle ki, Türkçeden Arapça kökenli sözcükleri çıkarmaya kalksak ortada Türk dili diye bir dil kalmaz, diyenlerdir. İşte onlar bilmelidirler ki, Kur’an’dan Arapça olmayan sözcükleri ve elbette bu arada özellikle belirtelim ki Türkçe sözcükleri çıkarsak Kur’an eksilir. Tanrı’nın kitabı Kur’an Arapça dışındaki dillerden ve özellikle de Türkçeden gelen sözcükler olmadan bütünlenemez. Bu gerçeği herkes görmeli ve bilmeli ki, Türk dilini küçümsemeye çalışanlar da hadlerini bilmiş olsunlar.

Şimdi gelelim Kur’an’daki Türkçe sözcüklere…

Önceden ben Kur’an’da yalnızca bir sözcüğün Türkçe olduğunu sanıyordum. Ancak sayı daha çokmuş.

Kur’an’da Türkçe sözcükler olduğu gerçeğini dile getiren pek çok araştırmacı, din bilgini ve Kur’an yorumcusu var. Suyutî, Zemahşerî, Sealibî, Askalanî ve Cevâlikî Kur’an’ın tüm sözcüklerinin Arapça kökenli olduğu biçimindeki görüşü olurlamaz; Kur’an’da Arapçaya başka dillerden geçen pek çok sözcüğün olduğunu belirtirler. Sözgelimi, Zemahşerî’ye göre; Kur’an’da Hint, Acem, Türk, Yunan, Habeş, Latin, Süryanî, Berberî, Nebatî, Kıptî ve İbranî dillerinden sözcükler vardır.

Kur’an’da Türkçe sözcükler olduğu görüşünü savunan başka adlar da vardır. Sözgelimi, Hoca İshak Efendi ve Ali Suavi gibi… Ali Suvai’nin Türkçü bir din bilgini olduğunu ve Türkçe ibadeti savunduğunu da özellikle belirtelim.

Hoca İshak Efendi adıyla bilinen müderris Ahmet b. Hayrettin, Zemahşerî’nin, “Aksa’l-ireb fi tercemeti mukaddimeti’l- edep” adlı yapıtının bir takım eklemelerle yaptığı çevirisinde konuya ilişkin şöyle demektedir:

“... Resul-i Ekrem’a inzal olunan kitab-ı şerifte her kavmin lisanından lügat mezkur ola…” (Adı geçen yapıt, c.1. s. 200)

İsmail Hami Danışment de 8 Ağustos 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde “Kur’an’daki Türkçe Kelimeler” başlıklı yazısında bu sözü yinelemektedir.

Dolayısıyla Türk dilinden kimi sözcüklerin de Kur’an’da bulunuyor oluşu bir gerçektir. Peki, o sözcükler hangileridir?

Suyutî, Kur’an’da geçen “gassak” sözcüğünün Türkçe olduğunu aktarıyor. Zemahşerî de aynı görüşte. Sâd Bölümü 57. Söz / Sâd Suresi 57. Ayet ile Haber Bölümü 25. Söz / Nebe Suresi 25. Ayette geçen bu sözcüğün anlamı ise şudur:

Soğuk ve kokmuş su” yahut “kirli su

Ayrıca bu sözcüğe “irin” ve “kusmuk” anlamı da verilmektedir.

Bu sözcüğün Türkçedeki özgün biçiminin “kezek” yahut “kezik” olduğu belirtiliyor. Kezek yahut kezik sözcüğü ses değişimine uğrayarak “gassak” ya da “gasak” biçimine dönmüştür. Sözcük şeddeli olarak “gassak” biçiminde söylendiği gibi şeddesiz olarak “gasak” biçiminde de söylenmektedir. “Gassak” veya “gasak” sözü Türkçedeki kusmuk sözünü de çağrıştırmaktadır. Niyesi söyleniş yakınlığı apaçık bir biçimde göze çarpıyor. Bu nedenle bu sözcüğe kusmuk anlamı da verilebilir.

Kur’an’da geçen bir başka Türkçe sözcük de “ekvab” sözcüğüdür. Bu sözcüğün tekil biçimi olan ve testi anlamına gelen küp sözcüğü Arapça çoğul yapma kuralları çerçevesinde “ekvab” biçimiyle Kur’an’da yer almaktadır. Sözcüğün geçtiği ayetler ise şunlardır:

Korkunç Felaket Bölümü 14. Söz / Gaşiye Suresi 14. Ayet, İnsan Bölümü 15. Söz / İnsan Suresi 15. Ayet, Olay Bölümü 18. Söz / Vakıa Suresi 18. Ayet, Mücevher (Türkçesi, değerli taş, kuyum) Bölümü 71. Söz / Zuhruf Suresi 71. Ayet…

Kur’an’da Türkçe bir sözcük daha var. O da “tennur” sözcüğüdür. Bu sözcük Tevrat’ta da geçmektedir. Bizce gerçekte “tevrat” sözcüğü de Türkçedir. Ancak onu sonraya bırakalım ve “tennur” sözcüğüne ilişkin birkaç söz daha edelim.

Tennur sözcüğü Türk Kur’an yorumcusu Elmalılı Hamdi Yazır’a göre kesinlikle ve tartışmasız bir biçimde öz Türkçe bir sözcüktür ve tandır sözcüğünden gelmektedir. Bu konuda Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsir kitabının sadeleştirilmiş biçiminin 4. cildinin 538. sayfasına bakılabilir.

"Tennur" sözcüğü Kur’an’da, Hud Bölümü 40. Sözde / Hud Suresi 40. Ayette geçmektedir.

Şimdi Tevrat sözcüğüne gelelim.

sözcüğü Arapçaya İbraniceden geçmedir. Ne var ki sözcüğün gerçek kaynağı Türkçedir. Yahudilerin bu sözcüğü Babil sürgünü sırasında öğrenmiş olmaları olasıdır. Niyesi o bölgede Sümerlerden beri yüzlerce öz Türkçe sözcüğün kullanılmakta olduğunu Sümer yazılarından bilmekteyiz.

Türkçedeki “töre” sözcüğü İbranice “torah” biçiminde söylenmektedir. Anlam olarak da yasa demektir. Nitekim tevrat sözcüğü yasa / şeriat, öğreti gibi anlamlara geliyor. Kimi Arap dilbilimcileri “tevrat” sözcüğünün Arapça kökenli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak büyük Kur’an yorumcusu ve dil bilgini Muhammed Zemahşeri, Arap dilbilimcilerin bu savlarını yanlış ve zorlama bulur. Fahruddin Razi, Kadı Beydâvi, Ebu Hayyan ve Ebussuud Efendi de Zemahşeri gibi düşünmektedir. Tevrat sözcüğünün Arapça kökenli olmadığını, Arapçaya İbraniceden geçtiğini belirten bu bilginler tıpkı Zemahşeri gibi, sözcüğün Arapça kökenli olduğunu ileri sürmenin zorlama ve yanlış olduğunu açıklamaktadır. Bu konuda da; Zemahşeri’nin el- Keşşaf’ının 1. cildinin 335. sayfasına, Razi’nin Mefatihu’l- Gayb’ının 7. cildinin 131. Sayfasına, Beydâvi’nin Envâru’t-Tenzil ve Esraru’t- Te’vîl’inin 2. cildinin 5. sayfasına, Ebu Hayyan’ın el-Bahru’l- Muhit’nin 3. cildinin 5. sayfasına ve Ebussuud’un İrşadü Akli’s- Selîm İlâ Mezâye’l- Kur’ani’l- Kerim’inin 2. cildinin 4. sayfasına bakılabilir.

Peki, kökeni Türkçeye dayanan “tevrat” sözcüğü Kur’an’da kaç kez geçiyor?

18 kez geçiyor. Bu, 18 ayette geçiyor demektir.

İmran Ailesi Bölümünde 6 kez, Sofra (Maide) Bölümünde 7 kez, Ara Yer (Araf) Bölümünde 1 kez, Uyarı (Berae) Bölümünde 1 kez, Zafer (Fetih) Bölümünde 1 kez, Dizi (Saf) Bölümünde 1 kez ve Toplanma (Cuma) Bölümünde 1 kez geçiyor.

Türkçe sözcüklerin geçtiği Kur’an sözlerinin (ayetlerin) hepsini bir araya getirdiğimizde toplam olarak 25 ayette Türkçe sözcük bulunduğunu görüyoruz. Bu ne demektir, biliyor musunuz?

Türkçeden ve Türklerden nefret eden Arapçı İslamcıların hali harap demektir. Niyesi bu nefretleri nedeniyle Türkçe sözcüklerin geçtiği ayetleri Kur’an’dan çıkarmaya çalışsalar Kur’an’ı eksiltip bozma suçunu işlerler. Bu ise kafirlikle nitelenebilecek büyük bir günahtır. Bunu elbette yapamazlar. Ama Türkçe sözcükler olmadan Kur’an da olmuyor. Bu dert onları yiyip bitiriyordur. İşte bu, yüce Allah’ın bir tansığıdır. Aynı zamanda bu, bin yıldır sürekli küçümsedikleri, yetersiz gördükleri, içine bir yığın Arapça sözcüğü doldurdukları Türk dilinin görkemli zaferidir. Sen misin Türkçeyi küçümseyen?! Al işte sana Türkçe gerçeği… O olmadan Kur’an bile eksik kalır.

Ey Arapçı İslamcılar!

Allah adına, şeriat uğruna yok etmeye çalıştığınız Türk dili işte sizden böyle intikam alır.

Türk dilini yok edemezsiniz. Bunun için önce Kur’an’ı yok etmelisiniz. İşte ona da hiçbirinizin gücü yetmez. Kur’an Tanrı’nın kutlu kitabıdır. Kur’an size Türkçe sözcüklerle meydan okuyor. İslam’ı Araplaştırmazsınız. Buna her şeyden önce Kur’an’daki Türkçe sözcükler engeldir. Yalnızca Türkçe sözcükler mi? Elbette değil! Kur’an’da başka dillerden de yüzlerce sözcük var. Onlar da İslam’ın Araplaştırılması çıyanlığına karşı yıkılmaz bir taş örgü gibi duruyor.

Onları başka bir yazımızda ele alacağız.

Bu yazımızı bir Kur’an ayeti ile sonlandıralım:

“Gökleri ve yeri var etmesi, dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olması, Allah’ın varlığının göstergelerindendir. İşte bunda bilenler için nice kanıtlar vardır. ” (Romalılar Bölümü 22. Söz)

Tanrı Türk dilini Arapçı İslamcılardan korusun…