Söyleşi: Ercan Çankaya

Fethullahçı çetenin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin hemen öncesi ve sonrasındaki gelişmeler, AKP iktidarının aynı zamanda bir tarikat ve cemaatler koalisyonu olduğunu tüm açıklığıyla gözler önüne sermişti. Tarikatların bu koalisyondaki işlevleri, görevleri, koalisyona dahil edilip edilmeyecekleri kapalı kapılar ardında dönen pazarlıklarla ve söz konusu tarikatın ekonomik ve siyasi gücü ve bağlantılarıyla belirleniyor.

2018’deki operasyona kadar özel olarak evrim karşıtlıkları ve magazin ünlüleriyle ilişkileriyle tanınan Oktar cemaatinin AKP’yle ilişkilerinin tarihi, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini kazandığı 1994 yılına kadar götürülebilir.

Gazeteci Hakan Erol’la hem geçtiğimiz haftalarda raflarda yerini alan, Oktar cemaatini pek çok farklı yönden ele alan ilk kitabı Turnike’yi hem de Oktar cemaatini konuştuk.

‘DİLEDİKLERİ SİYASETÇİYLE AYNI KAREDE YER ALABİLİYORLARDI’
> Turnike ilk kitabınız... Adnan Oktar Cemaati’ne dair bir kitap yazma fikri sizde nereden hasıl oldu?

Düşünsenize, her gün gözünüzün önünde olan bir cemaat, açtığı her davayı kazanıyor; istediği konferansları veriyor; dilediği siyasetçiyle aynı fotoğraf karesinde yer alabiliyordu. Bunlar işin “görünen” kısmıydı. Bir de elbette görünmeyenler, bilinmeyenler vardı. İşte ben gazetecilik görevimi yaparak buraya odaklandım. Ve ortaya böyle bir eser çıktı...

‘NE KADAR İLERİ GİDECEKLERİ BİLİNEMİYORDU’
> Oktarcılar da diğer cemaat ve tarikatlar gibi AKP döneminde güçlenmişti. Cemaatin “sınırlarını” aştığı için hedef olduğunu siz de söylüyorsunuz. Fakat, AKP’nin operasyon kararı almasında kırılma noktası neydi, başka şekilde dizginlenemezler miydi?

AKP’nin önünde FETÖ gerçeği duruyordu. Ve böyle güçlenmiş bir Oktarcılar’ın başka yolla durdurulması zor gözüküyordu. Bir kere cemaatlerin, kendilerine çizdikleri sınırlar yoktur. Bu yüzden ne kadar ileri gidebileceklerini bilemezsiniz. Hele bir de uluslararası kritik bağlantılar buna eklenince işin rengi iyice değişmiş oluyor. AKP yalnızca bunun için de düğmeye basmadı elbette, devlet içindeki çeşitli örgütlenmelerin savaşı da bunda etkili oldu. O savaşın galibi, Oktarcıların kaderini de çizdi...

‘OPERASYON GÜNÜ ERDOĞAN’I HABERDAR ETMEK İSTEDİLER’
> Operasyon günü Süleyman Soylu’ya mesaj atıyorlar... Soylu bu operasyonun neresinde?

Operasyon günü çok önemli insanlara SMS’ler atılıyor. Birtakım telefonlar çevriliyor… Bu isimler arasında Soylu da bulunuyor. Soylu’nun Özel Kalem Müdürü’ne peş peşe mesajlar atılıyor. “İngiliz derin devletinin” kendilerine bir operasyon yaptığı ve Soylu’nun bunu durdurması isteniyor. Keza, MHP’li Semih Yalçın’a ve başka AKP’lilere de mesajlar atılıyor. Hepsinde tek bir ortak nokta bulunuyor ama: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu operasyondan haberdar etmek!

Önce operasyonun durdurulmasını talep eden cemaat, daha sonra durumu kabullenerek, diğer cemaat üyelerinin başına bir şey gelmemesi için Soylu’nun özel kalem müdürüne mesajlar atıyorlar…

Soylu bu operasyonun neresindedir, bilemem. Ben, sorulmayan soruları, satır aralarında sıkışıp kalmış bilgileri çekip çıkardım. Yorumlamadan, ham haliyle okuyucuya bu bilgileri sundum. Kitabı okuyan dikkatli okuyucular, tüm soruların yanıtlarını zaten kelimelerin arasında bulacaktır.

‘İSRAİL’LE NETANYAHU İLE GÖRÜŞEBİLECEK KADAR YAKINLARDI’
> Biraz Cemaat’in dış ilişkileri ve casusluk faaliyetlerinden konuşalım. Kitapta Oktarcıların Evangelist Kilise, CIA ve MOSSAD’la ve İsrail’le olan ilişkilerine değiniyorsunuz. İsrail’den para alıyorlar. Bu parayı neyin karşılığında alıyorlar. Evrim karşıtı faaliyetleri, casusluk faaliyetlerinin neresinde duruyor?

Kitabın bir bölümü Oktarcıların İsrail ilişkilerinden oluşuyor. İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşecek kadar yakın olan Oktarcılar, hahamları ağırlıyor. İsrailli önemli isimlerden kritik mailleşmeler yapıyorlardı.

Bir örnek olsun, 2012 yılında; İsrail Maliye Bakan Yardımcısı haham Yitzhak Cohen’in Oktar’a maili çok çarpıcıydı. Oktar için “Saygıdeğer” ifadesini kullanan Cohen, AKP ile CHP’nin temsilcileriyle İsrailli yetkilileri buluşturduğu için ona teşekkür ediyordu. Ve Cohen, söz konusu mailinde, Oktar’ın bu çabasının “ödüllendirileceği” vurguluyordu! İlişki ağına bakın…

Yine iddiaya göre, İsrail’den gruplar halinde gelen hahamlar çantalarla para taşıyorlardı. Bu paraları teslim eden hahamlar, Türkiye siyasetine ilişkin bilgiler alıyor. Kritik kişilerle görüşmeler yapıyordu.

Oktarcıların evrim karşıtlığı yeni değil. Kuruluşlarında evrim ve masonluk karşıtlığıyla kurulmuşlardı. Geldikleri noktada mason dostu olsalar da tüm safsatalarıyla evrim düşmanlıkları devam ediyordu. Bu da sağ iktidarların çokça işine geliyordu açıkçası. Evrim karşıtlığı ve casusluk bir bütün. Evangelist Kilise, CIA ve MOSSAD ile sıkı ilişkileri olan bir cemaatin, evrim teorisine düşmanlık göstermemesi düşünülemez. Aynı kanaldan besleniyorlar...

‘ACUN ILICALI, İZİN ALMADAN MAÇA GİTTİĞİ KOVULDU’
> Oktarcılar aslında bugüne kadar evrim karşıtı propagandalarıyla ve “sosyete” cemaati olmalarıyla tanınan bir cemaatti. Bu eğitim faaliyetleri ve sosyeteye hitap eden PR çalışmaları, ünlülerle ilişkiler casusluk faaliyetlerinin üstünü örtmek için mi kullanılıyordu? Yoksa bu casusluk faaliyetlerinin asli unsuru muydu? Son olarak bu konudaki fikirlerinizi alalım.

Her cemaatin, vitrin yüzü vardır. Oktarcıların da bu “yüzleri” vardı, her daim de oldu. Çünkü bir cemaati “sempatikleştirmenin” yolu, toplumda tanınmış, birazcık da olsa sevilmiş “ünlü” isimlerden geçiyordu. Oktarcılar da bunu çok iyi bildiği için kendilerinden ayrılan ünlüler de olsa onların isimleri sık sık kullanarak aslında meşruluk elde etmeye çalışıyorlardı. Kitabın bir bölümü de “ünlüler” ayağından oluşuyor. Ve bu bölümde daha önce bilinmeyen bilgi ve fotoğraflara yer veriyorum.

Mesela, televizyoncu Acun Ilıcalı ile ilgili çok ciddi iddialar var. Oktar’ın, Acun Ilıcalı’yı cezalandırdığı ileri sürülüyordu. Acun Ilıcalı, ayrılmadan önce Oktar’dan çizik yemişti. Hem de maç yüzünden… İddiaya göre, Acun Ilıcalı Adnan Oktar’dan izin almadan yurt dışına maç izlemeye gittiği için Oktar tarafından cezalandırılmıştı.

Keza kitapta başka birçok ünlü isim daha bulunuyor. Hepsi birbirinden önemli olaylar… Bir bütün olarak bakınca, parçalar daha iyi birleşiyor tabii… Bu ilişkiler casusluk faaliyetini örtmek için değil de daha çok toplumsal alanda kendini var etme, topluma kendini kabullendirmekten kaynaklanıyor demek daha doğru gibi duruyor...

Toplumsal-Hakan Erol söyleşi