Covid 19 dünyayı abondone ederken Türkiye’nin esnafı ticari fırsat peşine düşmüştür. İktidarda kalmak uğruna hükümet de her şeyi mübah gördüğü için; zamşörler meydanı boş bulmuştur. İnsanlar can derdindeyken onlar zamlı kazanç derdindedir!

Hükümet, “Tekafil-i Milliye”den söz ediyor. Ama işssizler ordusu ile pandedeminin evlere kapattığı işli-işssiz kimselerin ne üretip ne ile geçindiği ile ilgilenmemektedir. Özellikle gıda maddeleri fiatlarının karaborsa düzeyinde zamlanmasına seyirci olmaktadır.

Oysa salgınla baş edilmeye çalışıldığı bugünlerde, serbest piyasa hareketlerinin denetim altına alınması; en az pandemi ile mücadele kadar önemlidir. Her krizi parti yararına “Allah’ın lütfu” faydacılığı şeklinde gören hükümet; fiyatların insafsız artışına müdahale etmemekle iki türlü avantaj sağlıyor.

Avantajın birincisi; aşırı kar eden esnafın hükümete minnettar olmasının devamıdır. Poşet ile sağlanan kazanç gibi. İkincisi ise; işssiz ve aç kitlelerin parti hükümetinin “himmet paketleriyle minnettar bırakılmasıdır. Sosyal devletin sistematik yardımı yerine, devletin olanakları parti hükümeti sadakası şeklinde yardımlar yapılıyor. Parti militanları eliyle parti genel başkanı Cumhurbaşkanı ianesi olarak kapılara ulaştırılıyor.

Esnaf, canı istediği sürece ve istediği kadar zam yapıyor. Özellikle maaş ve ücret zamlarının genellikle 2-3 ay konuşulduğu süreçlerde üst üste zamlar yapar. Bir de maaş ve ücretler zammın gerçekleştiği zaman diliminde tekrarlar. Döviz hareketlerine paralel yapılanlar da cabasıdır. Fakat maaş ve ücretler aylarca konuşulduğu halde, ancak yılda bir kez yüzde 4-6 oranında bir zam yapılabiliyor. Bu da daha ele geçmeden, 4-5 defa gerçekleşen piyasa fiatları ile alınıp götürülüyor.

Bu durum, pandemi kırımından farklı mıdır?

Son zam taarruzu; 20 Nisan’da yaşandı. TZOB verileri üreticinin satışı ile tüketicinin alışı arasında fiatların nasıl katlandığını bir daha gözler önüne serdi. Örneğin limon yüzde 53, süt yüde 33, yoğurt yüzde 22, sivri biber yüzde 20, Antep fıstığı yüzde 55.88 artmıştır. Bunun üreticiden tüketiciye ulaşma seyri sırasındaki oran ise, insanı dehşete düşürmektedir. Öyle ki:

Üreticiden 2.12 liraya alınan süt, %246.23 zamla markette 7.34 liraya satılıyor. 1.42 liraya alınan patlıcan %240.94 zamla 4.83 liraya satılıyor. 3.29 liraya alınan kırmızı mercimek %187.74 zamla satılıyor. 3.13 liraya alınan sivri biber %184.16 zamla satılıyor. 2.47 olan domates %132.05 zamla 5.72 liraya satılıyor. %112.46 zam gören kuru fasulye 6.10 lira yerine 12.96 liraya satılıyor. Patates %92.16, kuru soğan %68.33, dana eti %60.43, yumurta %52 zamlı olarak satılıyor.

Buna dur diyen oluyor mu?

Bu aşırı sömürü, virüs sömürüsünden daha mı az tehlikelidir?

Epidemi yüzünden herkesin ölümle dans ettiği bir zamanda iğneden ipliğe yapılan astronomik zamlar; Irak ve Suriye’yi yıkıma götüren savaştan beter değil midir?

Hükümet etmek, sadece şirinlik muskası dağıtmak mıdır?

Epidemi ile savaşan sağlık görevlilerini “yük” gören bürokratlarla yola devam eden hükümetin liyakatlı iş yaptığına inanılır, güvenilir mi?

İnsanlık bekasının söz konusu olduğu koşullarda bile kasap gibi, “yağ derdi” peşine düşmek, yönetici sorumluluğuyla bağdaşır mı?

Umutlar hızla tükenmektedir. Ölüme çare olmadığını insanlar biliyor. Yaşama ilişkin umutlarını koruyor. Ama ölüm bahanesiyle yapılan fırsatçılığın umutları tüketmesine ne kadar katlanabilir?

Devletin bütün yurttaşları bir ve bütün olarak görüp kucaklamasından vaz geçtik. Hiç olmazsa insan olarak birbirimize sarılmayı olanaksız hale getirmesin!

23 NİSAN EGEMENLİK VE ÇOCUK

Koca bir imparatorluğun küllerinde doğan Türkiye Cumhuriyeti; 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışıyla bağımsız ve egemen varlığını dünyaya duyurdu.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesini sembolize eden TBMM’nin kuruluş bayramı; bunun bilincine olan Türk ulusuna kutlu olsun.

Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’yi geçemeyen İtilaf Devletler Donanması, 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’n teslim alınca, gelip Dolmabahçe’de demirlemişti. Donanma Komutanı İngiliz amiral John de Robeck; İstanbul’un stratejik noktalarını denetim altına aldı. 7 Nisan günü Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı huzuruna çağırdı. Halife Ordusu kurulması ve Kuvayı Milliye üzerine salınması direktifini verdi.

Osmanlı Hükümeti dört gün içinde emri yerine getirdi.

Şeyhülislam Dürrizade Abdurrahman, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının eşkıya oldukları ve öldürülmelerinin sevap olduğu fetvası yayınladı. Hükümet bu fetvayı İngiliz uçaklarıyla Anadolu’ya dağıttı

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yargılamak üzere Divan-ı Harp Mahkemesi’ni kurdu. Başına Nemrut Mustafa’yı getirdi.

Yedi gün sonra İngiliz gemileriyle Halife Ordusu için İznik’e yığınak yaptı.

İngilizler; Halife Ordusu komutanlarına 150, teğmenlerine 60 ve erlerine 30 İngiliz lirası maaş bağlamıştı.

16 Nisan günü İşgal kuvvetleri, yönetime de el koyarak İstanbul’u tamamen işgal etti. Meclis-i Mebusan’ı bastı. İşgal altındaki İstanbul’da 12 Ocak günü toplanmıştı. Padişah Vahdettin’in gelmediği ve çoğunluğu Müdafai Hukuk Cemiyeti üyesi olan 72 mebus; Mustafa Kemal’in gönderdiği Misak-ı Milli’yi kabul ederek Sevr’in kabul edilemeyeceğini dünyaya ilan etti.

Sultan Vahidettin de meclisi kapattığını ilan etti.

İngilizler; Sivas mebusu Rauf Orbay, Edirne mebusları Faik ve Şerafettin Beyler ile 11 mebusu tutuklayarak 22 Nisan’da Malta’ya götürdü.

TBMM bu olaylardan sonra, 23 Nisan 1920 günü Ankara’da toplandı. Milli Mücadele, TBMM’nin kararları ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde sürdü.

Mudanya Mütarekesi gerçekleşince; Balkan, Cihan ve Kurtuluş savaşlarında yetim kalan şehit çocukları ile binlerce sahipsiz çocuk; Kafkasya ve Trakya’dan Anadolu’ya getirildi.

Milletin geleceği olan bu çocukların eğitimi ve yetişmesi için Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) kuruldu. TBMM’nin himayesinde kuruluş tarihi olan Kasım ayında Çocuk Bayramı kutlama geleneği başlatıldı.

1927 yılında TBMM’nin kuruluş bayramı ile Çocuk bayramı birleştirildi.

TBMM Başkanı ve sonra Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa (Atatürk); toplam 8 çocuk evlat edindi. Selanikli Afet (İnan), Bursalı Sabiha (Gökçen), Selanikli Ülkü (Doğançay(, İstanbullu Nebile (İrdelp), Vanlı Abdürrahim (…), Konyalı Rukiye (Erkin), Amasyalı Zehra (…) ve Varnalı Mustafa (Demir) adlı çocuklarla ülke çocuklarını kucakladı.

Saraydan alınıp millete verilen “hakimiyet” TBMM’e ve gelecek de çocuklara emanet edildi.

Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.