Sivrice depremi; yeraltındaki enerji kadar afet halinde insanların yardımına koşmakla görevli yardım kurumu Kızılay’daki çürümüşlük kokularını da açığa çıkardı.

Yıllar önce Kızılay’ı gözden düşürmek için benzer görev yapmak iddiasıyla birçok kişi ve tarikat ortaya çıkmıştı. Almanya’da kurulmuş olan “Deniz Feneri” derneği Kızılay yerine ikameye çalışıldı. Ama Almanya, buradaki yolsuzluk ve dolandırıcılığı ortaya çıkarınca; önü kesilmiş oldu. Fakat Deniz Feneri’nin sabıkalı yöneticileri Türkiye’de taltif edildi. Kızılay’a rakip başka yapılar oluşturuldu. Tarikat ve cemaatlerin vakıfları parlatıldı. Artık Kızılay “out” ve vakıf yapıları “enter” idi.

Deprem, Kızılay’ın artık ele geçirildiğini gösterdi.

Yandaş denilen şirketin biri (Başkent Gaz), Kızılay’a şartlı 800 milyon dolar bağış yapıyor. %100 vergi muafiyeti ediniyor. Fakat bu paranın 725 milyon dolarının çocuk tecavüzleri ile ünlenen bir vakfa (Ensar vakfına) bağışlanmasını şart koşuyor. Çünkü o vakfa direk bağış yapılsa, ancak %5 oranında vergi muafiyeti edinecekti.

Ensar vakfı da –yurt yapımı için- Türken’e bağışlıyor.

Vergi muafiyeti nedeniyle yapılan bağışın vergi kaçırma veya kara para aklama olarak yorumlanıyor.

Peki Kızılay neden statüsüne aykırı olarak bu aracılığı yapıyor?

Kızılay’ın bağış kabul ve afetlerde mağdur olan kimselere yardım etmek yetkisi vardır. Ama başkasına bağışda bulunma hak ve yetkisi yoktur!

Diğer yandan bağışçı şirketin 725 milyon dolar aktarılmasını istediği tarikat vakfının –Amerika’da- yurt yapmadığı da anlaşıldı.

Öyleyse bu para nereye gitti sorusunun sorulmasına yol açtı.

Devletin yapamadığını yapmaya kalkacak kadar cüretkar yapıların yakın geçmişteki benzerliklerini hatırlamak gerekir. Örneğin Franko İspanyasında yoksul bir papaz olan Opus Die; Katolik Kilisesi’ne rağmen yurtlar ve okullar açar. Kıta Avrupası’ndan Amerika’ya atlar. Özellikle Güney Amerika ve ABD’nin kuzey eyaletleriyle Meksika’da bu okul ve yurtlar ile Katolikliği yayar. Sonunda II. Vatikan döneminin başlamasına yol açar.

Bunun benzer hareket, AKP’nin yoldaşı olan yoksul ve eğitimsiz bir vaiz olan FETÖ’nün gerçekleştirdiği tarikat örgütlemesidir. Yurt içinde ve yurt dışında açtığı yurt ve okullar ile yaygınlaştı. Yurt içinde devletin kılcal damarlarına kadar girerek silahlı-silahsız olarak güçlendi. Sonunda yoldaşlarını ekarte etmek üzere hain darbe girişimine yol açtı.

Buna rağmen hükümet (eski yoldaş), tarikat örgütlemelerini desteklemekten ve hatta FETÖ yerine ikame etmekten geri durmuyor!

2003’lü yıllarda AKP siyaseti oklarının hedefi olan Kızılay’ın şimdi neden aynı siyasetin güvenilir kurumu haline geldiği sorusunu gündeme getirdi. Anlaşıldı ki iktidar, kendi adamlarını parlamenter maaşlarla Kızılay’ın yönetimine yerleştirmiş. Birçok şubeleri kapatıp taşınmazlarını elden çıkarmış. Bir yardım kurumu olan Kızılay’ın astronomik maaşlı Başkanı; 12 bin dolara genel merkez için boğaz manzaralı bina kiralamış. Ama Elazığ depremi nedeniyle “10 liralık SMS” karşılığı yardım isteyen mesaj yayınlamakla; Kızılay’ın bir çiftlik gibi yönetildiğini ispatladı!

Anlaşılan bir diğer gerçek ise; hükümet Başkent Gaz şirketinin geriye dönük olarak gaz fiyatını arttırma talebini kabul etmiş. Bu nedenle sağlanan gelirin 800 milyon doları, hem şirket hayırsever gösterilerek ve hem de vergi muafiyetine kavuşturularak, Kızılay aracılığıyla Türken Vakfı’na aktarılmış (!)

Neden bağış aktarmaya aracılık ettiği eleştirilerini ise; Kızılay Bşkanı cevapladı: “Vergi kaçırmak ayrı vergiden kaçınmak ayrı şeydir” dedi; ve hileyi dolaylı şekilde itiraf etmiş oldu!

Kızılay’ın kuruluş amacına aykırı olarak, bağış alanken bağış yapan olması; vergi kaçırma, kara para aklama, rüşvet şüphelerini doğurdu. Çünkü Türk toplumu; İslam peygamberi uygulama ve söylemlerine uygun ahlakı anlayışa sahiptir. Haz. Muhammed (a.s.), “rüşvet alana, verene ve ikisi arasında aracılık edene Allah lanet etsin” diye buyurmuştur.

Nitekim Beni Selim kabilesinden Abd’allah adlı birini, zekat toplamak için Yemen’e göndermiş. O ise topladığı zekatın bir kısmını “hediye” diyerek kendisine ayırmış. Bunun öğrenen Peygamber; “bu kişi evinde otursaydı o hediyeler kendisine gelirmiyidi” sorusunu sormakla rüşveti tespit etmiştir.

Halife Osman dışındaki halifeler de hediyeyi kabul etmemiş, mazur görmemiştir. Halife Ömer; “haramın iki kapısı vardır; biri rüşvet biri zinadır” demiş.

Buna rağmen Muaviye; Beytülmal’dan rüşvetler, liyakatsız taraftarlarına makamlar vererek saltanat kurmuş, biat toplamıştır. Ardından veliaht ilan ettiği oğlu için aynı şekli tekrarlamıştır.

Devlet adamları, özellikle Tanzimat’tan sonra Kuran’a el basarak “rüşvet almayacağız yemini etmişlerdir. Sultan Abdülmecit bile Kuran’a el basarak “her ne ve nasıl nam ve tevil ile olursa olsun rüşvet almayacağım” diyerek yemin etmiştir. Fakat Paris Elçisi Halet Efendi’nin Napolyon’dan rüşvet alması; yemine sadakat gösterilmediğini göstermiştir. Rüşvet ve irtikap nedeniyle Osmanlı Devleti “Halet Efendi” dönemi yaşamaya ve hızla sona yürümeye başlamıştır.

Nitekim örneğin Beyrutlu Maruni bir sarrafın oğlu olan Selim Melhame (?-1937), Kapalıçarşı’da çırak olarak işe başlar. II. Abdülhamit’in “Yıldız İstihbarat Teşkilatı”na girmeyi başarır. Rüşvet dağıtarak maden yataklarının denetimini ele geçirir. 1893’de 15 yıl sürecek olan “Orman ve Maadin Nazırı” olur. Bedros Kuyumcuyan’ı kendine müdür yapar. 1861 tarihli nizamnameye dayanarak yabancılara maden işletme imtiyazı verir. Kendisine kadar verilen imtiyazların sayısı 32 iken, 100 imtiyaz verir. Sonuçta 30 milyon Franklık servet sahibi olmuştur.

Bir başka örnek; II. Meşrutiyet’ten sonra evi basılan Bahriye Nazırı Hasan Rahmi Paşa (1842-1907) durumudur: Aralık 1907 ile Temmuz 1909 arasındaki görev süresinde 200 bin liralık çek, 100 bin altın lira, çeşitli şirketlere ait hisse senetleri, tapular ve 700 bin Osmanlı lirasından oluşan servet edindiği görülmüştür.

Bu ve benzeri olaylar nedeniyle halkın ağzından şu tekerleme düşmez olmuş:

Ata bindim ovada Yağ erittim tavada,

Balık baştan kokarmış Geç öğrendim dünyada!

Aslında Kızılay’da yaşanan olay, “Osmanlıcı” ve “herkesten daha dindar” olma iddiasındaki anlayışın Osmanlı Devleti’ni yıkıma götüren çürüme içine düştüğünü gösteriyor!