CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda açıklamalarda bulundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçaroğlu partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, milletvekili olmasına rağmen halen Silivri'de hukuksuzca tutuklu bulunan Can Atalay ve gazeteci Merdan Yanardağ'ın serbest bırakılması çağrısını yineledi.

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin AB'ye katılmasının yolunun Can Atalay, Osman Kavala, Merdan Yanardağ, Cumartesi Anneleri, Diyarbakır'da tutuklanan gazetecilerden geçtiğini savundu.

Konuşmasının devamında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsveç'in NATO'ya katılmasına yeşil ışık yakmasına tepki gösteren Kılıçdaroğlu, "Dün söylediğinizi bugün neden yalıyorsunuz? Biden telefon etti. Eminim derhal esas duruşa geçip ne emrediyorsunuz demiştir. Kardeşim bunlar senin dediklerini yaptılar mı? Dün hayır diyordun bugn neden evet dedin" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

"Vatandaşlarımın zor durumda olduğunu biliyorum. Neden sesiniz daha gür çıkmıyor diye sitem ettiklerini de biliyorum. Biz sesimizi çıkaracağız ama 25 milyonu artırmak şartıyla. Bugün şikayet eden, AK Parti'ye oy veren kardeşimi birininin ziyaret etmesi lazım. Diğer arkadaşımın da konuşması lazım. Vatan sadece benim vatanım değil hepimizin vatanı. Tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var. Benim sıkıntım varsa, benden zor durumda olan vatandaşın da sıkıntısı var. O zaman o sıkıntıyı bile bile kendisine verilen sözlere kanarak ve 'biz size çok güzel Türkiye armağan edeceğiz' diye yola çıkıp soykırım ekonomisi uygulayan siyasal iktidara asıl oy verenlerin ders vermesi gerekiyor.

Biz, partimizin geleneği, kim dara düşerse onun kimliğini, inancını, görüşünü sorgulamadan onların yanında oluruz.

Sen daha önceden Suriye'deki dramı sonlandırmak için neden elinden geleni yapmadın? bu nedenle CHP'nin çizgisi doğrudur.

Cezaevlerimiz tıka basa dolu. Doktorundan hakimine gazetecisine.... Hatay Milletvekili Can Atalay hala içerde. Merdan Yanardağ hakkında hiç bir yargılama kararı olmamasına rağmen içerde. Bunlar antidemokratik ülkelerde yaşanan olaylardır. Biz bu demokrasi mücadelesi yolunda çalışmaya devam edeceğiz. Haber amacıyla ya da eleştiri amacıyla yapılan açıklamalar suç kabule dilemez, basın özgürlüğüdür. 2019'da bunlar parlamentoya adli reform getirmişlerdi. Temel hedef şuydu, 'haber amacıyla, eleştiri maksatlı açıklamalar suç kabul edilemez'. Ama şu an suç kabul ediliyor. Basın hürdür, sansür edilemez. Dünyanın bütün demokrasilerinin kabul ettiği temel ilkedir.

İsveç'in NATO'ya üyeliği dolayısıyla terör örgütü mensuplarını koruduğu, ülkesinde tuttuğu için Türkiye 'biz NATO'ya üyeliğini kabul etmiyoruz' dediler. 'Asla üye olamazlar' diye açık ve net ifadeler kullanıldı. İsveç, geri adım atmadı. Bizim kutsal kitabımız Kuran'ı yaktılar. Ona da iktidar kanadı yeterince tepki göstermedi. Biden telefon etti Erdoğan'a. Erdoğan birden bire 180 derece döndü, İsveç'in NATO'ya girişine evet diyeceğiz, Meclis'e getireceğiz dedi. Bir devlet böyle yönetilir mi? Kardeşim, bunlar teröristleri serbest bıraktı mı? Senin dediklerini yaptılar mı? Teröristleri hala koruyorlar mı? Dün hayır diyordun bugün neden evet dedin? 'Bize AB'de destek verecek' Dünyadan haberi yok. Orası NATO kardeşim, AB değil. AB ayrı NATO ayrı. AB'deki toplantıya seni davet ediyorlar mı? Yalan üzerine politika... Bu kabul edilemez.

AB'nin demokratik standartlarını yerine getirmezseniz sizi AB'ye almazlar. Kendi ülkene demokrasiyi getiriyor musun? Demokrasinin, AB'nin yolu, Can Atalay, Osman Kavala, Merdan Yanardağ, Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, bunlardan geçiyor. Bunları serbest bırakacak mısın? Yine AB'nin yolu Demirtaş'tan, Emine Şenyaşar'dan geçiyor. Bunları yapacağına söz verdin mi? AB'nin yolu Diyarbakır'da tutuklu gazetecilerden, Cumartesi Anneleri'nden geçiyor. Diyarbakır anneleri neyse, Cumartesi anneleri de odur. Bütün annelerin başımın üstünde yeri vardır.

Memleketi cehenneme döndürüyorsun, telefon geliyor koşa koşa gidiyorsun. Nass diyorsun, bütün söylediklerini inkar ediyorsun. Sonra İsveç'in NATO üyeliğini kabul ediyorsun. Meclis'te ne diyecekler merak ediyorum.

Devlet adaletle yönetilir. Devletin dini adalettir. Adaletin olmadığı yerde haksızlıklar, hukuksuzluklar olur.

Tek başlarına iktidar oldular, devletin Hazinesi, maliyesi en azından toparlanmış mıydı, toparlanmıştı. Fabrikaları sattılar... 2 binin üzerinde fabrikaları, bankaları sattılar. Bu paraları ne yaptılar hala hesabını veren yok. Daha sonra yetmedi, memleketi borç batağına soktular. Herkes borçlu. Devlet de gırtlağına kadar borçlu. Dünyanın parasını alıyorsunuz, Türkiye'yi borç batağına sürüklüyorsunuz, Düyûn-ı Umûmiye kabinesi kuruyorsunuz sonra.

Şimdi satacak bir şey kalmadı. THY var, Turkcell var, bunları pazarlamaya çalışıyorlar.

Körfez ülkelerinden para dileniyorlar. Hiçbir uluslararası tefeci böyle bir ülkeye yatırım için gelmez. Buraya gelecek yabancı paranın aradığı iki konu vardır: Yüksek faiz olursa gelirim, yüksek kârlı şirketler varsa onları alırım.

Erdoğan uluslararası telefecilere teslim oldu ve faizi artırdı. Arkası gelecek. Yerel seçimlerden sonra faizler de pik yapacak. Uluslararası tefeciler Erdoğan'ın kaç kalibrelik birisi olduğunu gayet iyi biliyorlar. Hangi koşullarda kendi sözlerinden çıkmayacağını da gayet iyi biliyorlar. Önce borçlandırdılar, şimdi emir veriyorlar. Erdoğan'ın tekrar ettiği, 'Borç alan emir alır' noktasında.

Dolar baronlarından hepimizin görmesi gereken gerçekler var. Türkiye'yi teslim alan dolar baronları. Hükûmetin önüne, ekonomik soykırım programı koydular. 85 milyonu mağdur edecek ekonomik soykırım programı koydular. Bazıları merak eden bu program nedir diye. Bu program, Şili'de bir iktisatçıda kullandığı, Şili, bizimle aynı koşullarda kullandığı ekonomik soykırım programından söz eder. Şili hala sırtını düzeltmiş değildir. Bu program, Türkiye'nin ekonomik anlamda bağımsızlığını büyük ölçüde kaybettiği programdır. Ekonomik bağımsızlığınız yoksa, siyasal bağımsızlığınız tehlikededir. Bunu Atatürk söylüyor.

85 milyonu bir avuç çeteye hizmet eder hale getirdiler. Zamlar her yerden yağmaya başladı. Her şeye zam geldi. Vatandaşlar neden sesiniz çıkmıyor diye bağırıyor. Asıl sizin sesinizin çıkması lazım.

Bu programın bir başka özelliği, yağmur gibi vergiler de gelecek. Bir yerden zam bir yerden vergi geldi. Vergilerin anayasaya uygun ve aykırı olmasına artık bakmıyorlar. Nasılsa benim parlamentoda kurşun askerlerim var, biz Cumhur İttifakıyız, milleti atın bir köşeye, biz artık uluslararası sermayeye çalışacağız diyorlar.

Deprem dolayısıyla bu vergileri alıyoruz diyorlar. Sen Türkiye Tek Yürek kampanyasını açıp para topladın mı? Niye parayı vermeyenlerin adını açıklamıyorsun? Ondan niye vergisini almıyorsun? Devlet neden gereğini yapmıyor?

Geçen hafta döviz kurundaki 1 liralık artış devlete yükü 145 buçuk milyar lira. Bizim tarihimizde böyle bir şey yok. Şimdi 145 buçuk milyarı kim ödüyor? Bir avuç hariç sokaktaki vatandaş ödüyor.

Döviz kurundaki 1 liralık artışın devlete yükü 145,5 milyar lira. O yüzden Türkiye ekonomik olarak teslim alınmış vaziyette. Bu parayı 85 milyon ödüyor, bir avuç kişi hariç.

Bu ekonomik soykırım programı kimin işine yarıyor sayacağım:

1-Erdoğan'dan dolarla ihale alanlar, biz bunlara beşli çete diyoruz. Hepsi kâr ediyor.

2-Dolarla gelir garantisi verilenler.

3- Dolarla devlete borç para verenler. Biz buna ilk günah diyorduk. Kendi ülkesinin parasını göz ardı edip başka ülke parasıyla borç almak...

4-KKM sahipleri... Bunlara ayrıca vergi avantajı da sağlamış durumda.

5-Yurt dışından borç alıp, borca devlet hazinesini garanti gösterenler.

İnsan biraz vicdan sorgulaması yapar. Torunlarını düşün kardeşim. Bu millete söz vermiştim 418 doları kuruşu kuruşuna buraya getireceğime söz vermiştim. Göreceksiniz tarih nasıl 418 Milyar Doları getirdiğimi yazacak göreceksiniz.

Erdoğan'a sesleniyorum; Sarayda sağına bak kesin göreceksin, soluna bak kesin göreceksin, önüne bak kesin göreceksin, aynaya bak kesin göreceksin."