Bizim burda bi it var, ‘düşman başına’ türünden. Bölgedeki en torpilli, en rahat it…

Diğer bütün köpekler sokak sokak dolaşıp aç karınlarını doyurmaya çalışırken, gözle görünür çevrede kulübe sahibi olan bu tek it onlar kadar yorulmuyor. Arabayla kulübesinin önünde durup yiyecek getiren birileri bile var. Kara bişe. Önceleri onbeş-yirmi metreden gördüğünde saldıracak gibi havlar, ben gözden kaybolana kadar da susmazdı. Bi ara buna kemik de götürüp kulübesinin önüne koydum. Biraz ötede yatıyordu Beni görünce sevimsiz bi şekilde kalktı ancak, elimdekine göz diktiği için havlamadı, ben kulübeden uzaklaştıktan sonra ziyafete daldı. Oysa diğer köpekler kendilerine yiyecek getirildiğini görünce yanına kadar gelir, teşekkür edercesine yay gibi yukarıya doğru kıvırdıkları kuyruklarını sağa sola sallarlar. Ama bu it, köpeklere benzemiyor. Üzerinde özellikle bol et bıraktığım kemikleri yediği halde, daha sonra gördüğünde filmi başa sardı ve benden hoşlanmadığını yine belli etti.

Sonra uzunca bir reklam arası gibi hayatımıza korona girdi. Ara sıra yaptığım gibi markete giderken bu it yine onbeş-yirmi metre mesafeden beni gördü. Yerde ileriye doğru uzattığı ön ayakları üzerine boynunu esneterek yerleştirdiği başını kaldırdı, kaşlarını resmen çattığı da görünüyordu. Önce niyetlendi ama bi yanlışlık yapmak istememiş olacak ki, havlamadı. Beni tanımadığı belli oldu çünkü;

Yüzümde maske vardı…

İyi de;

Gün gelecek ‘maske düşecek’ misali hayat hafiften normale döndüğünde ne olacak, onu düşünmeye başladım. Ama, salgının benim açımdan işe yarayan tek tarafını kullanıp şimdilik markete bu itin sevimsiz havlamalarından uzak gidip geliyorum…

Neyse,

Biraz da sosyalleşelim…

Her alanda etkisini gösteren korona, siyaseti es geçmedi. İktidar muhalefete, muhalefet iktidara korona üzerinden vuruyor. Salgının doğuracağı sonuçlardan, birbirini sorumlu tutacakları belli oluyor. Her konuşan çıkış noktası olarak koronayı görüyor, diyeceğini deyip tekrar koronada pusuya yatıyor. Ama bu arada alttan dipten siyaseti tırmalayanlar da sessiz kalmıyor. Hani salgından sonra yaşam tarzlarında, üretim ilişkilerinde, sistemlerde değişiklik olacağı söyleniyor ya; işte bu gelişmeler içerisinde Ali Babacan’ın DEVA partisi başrole soyundu bile. Bi anket yaptırmış, yüzde 17’yi bulmuş. Meclis’te gurup tamam. Bir sonraki ankette kesin iktidar!

Şimdi birileri için kapağı bu partiye atma-atabilme fırsatı doğdu.

Hazır korona gündemdeyken ve herkesin suratında maske varken kim bilir kimler sızmak isteyecek derdine DEVA olsun diye bu partiye kimler… Sisteme kara para sokanlar… Hatırlı kuruluşlara usulsüz kanunsuz bağış yapanlar… Tırtıkladıklarına yeni çuvallar katmak isteyenler ve en önemlisi de siyasetin kapsama alanında koltuk sahibi olanlar…

Cıscıbıl piyasaya çıkan yeni bir partiye altındaki koltukla katılmak isteyenler, büyük ihtimalle kel başlarına ilaç olsun diye DEVA’ya başvurmaya başlamışlar mıdır dersin… Şu an içinde bulundukları siyasi oluşumlarda iyice bunalmış ve geleceğe açılan yolları tıkanmış olanlar ne yapacak; dertlerine DEVA arayacak. Var mıdır dersin AK Parti içinden Babacan’a ceylan derisi koltuk sunacak olan milletvekili ya da nebleyim; CHP’de içerden beslenip dışarıya servis yapan belediye başkanları… Olabilir mi, altındaki hazır koltukla!..

Eee…

Belki şimdilik Babacan’ın kapısına suratlarında maske ile dayananlar vardır da kim oldukları pek seçilemiyordur ama, gün gelecek maske de düşecek. Her parti gibi DEVA’nın da iktidar hevesi varsa, kapısına dayanacak maskelilere dikkat etmesi gerekecek. Yoksa, sol cepten alınıp sağ cebe aktarmanın herhangi bi değişikliğe yol açmayacağını hemen herkes öğrenmiştir.

Ama ne yalan söyleyim;

Öyle görünüyor ki kendi yaptırdığı ankette yüzde 17 gibi oran açıklayan Babacan’ın partisi, siyasette yolları tıkanan siyasetçiler için bir umut, ilaç;

Kel başa DEVA!..