Sen ilahiyatçısın, bu konunun uzmanı değilsin diyecek olanlar için baştan yazayım...

Ben bütün yaşamı boyunca Türk birlikçi kimliğimle Türk dünyası üzerine çalışmış biriyim. Kendi çabamla Türk Kağanlığı Yazıtlarını okuyup ezberlediğimde henüz 14 yaşımdaydım. Türk alfabesiyle (Gök Türk Alfabesi) okuyup yazmayı da yine kendi çabamla öğrendim. Türk halkları üzerine yüzlerce kitap okudum, onlarca konferansa ve bilgi şölenine katıldım. Türk devletleri de özel ilgi alanımı oluşturuyor.

O halde şimdi konuya başlayabiliriz.

16 Aralık 1991’de SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Kazakistan, 2 milyon 725 bin km2 yüzölçümü ve 19 milyon nüfusu, zengin petrol ve doğalgaz kaynakları bulunan bir ülke. Sahip olduğu zenginlikler, başta Rusya, Çin ve ABD gibi küresel güçlerin iştahını kabartıyor. Özellikle Çin, son yıllarda Kazakistan üzerine çok ciddi projeleri olan bir ülke olarak öne çıkıyor.

Yeni yıl ile birlikte tüm dünya Kazakistan’da yaşanan olaylara kilitlendi. Olaylar gaz fiyatlarına yapılan zamlara karşı çıkışla başladı. Kazakistan’ın çeşitli kentlerinde halk sokaklara çıkıp pahalılığı protesto gösterileri düzenledi. Her şey barışçıl ve demokratik bir hakkın kullanılması çerçevesinde gerçekleşiyordu. Nitekim bundan ötürüdür ki Kazak devleti yetkilileri, halkın taleplerini haklı bulup gerekli adımları attı. Yapılan zamlar büyük ölçüde geri alındı. Ancak olaylar durmak bilmedi. Gösterilerin yönü ve amacı değişti. Ölümler yaşanmaya başladı. Kimi devlet binaları işgal edildi. Olaylar isyana dönüştü. Bunun üzerine Kazak devletinin tutumu da doğal olarak değişti. Sert önlemler alınmaya başlandı. Hatta teröristler için uyarı yapılmaksızın vur emri verildi. Kazakistan, kurucusu olduğu Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden askeri yardım istedi.

Tüm bunlar yaşanırken Kazak devleti ve yöneticileri hakkında bir kısım iddialar piyasaya sürüldü. Basın ve sosyal medya neredeyse tam bir Kazakistan düşmanlığı propagandasına başladı. İşte bu noktada kamuoyunu aydınlatmak için soru yanıt yöntemiyle birkaç konuya değinmek istiyorum.

1- Göstericiler kimlerden oluşuyordu? Aralarında gerçekten yabancılar var mıydı?

Başlangıçta sadece halk vardı. Ancak giderek başka öğeler de devreye girdi. Özellikle yabancı güçler olayların yönünü değiştirmeye başladı. Aralarında Selefi- Vahhabi dinci teröristlerin de bulunduğu dış unsurlar demokratik ve barışçıl gösterileri terörizme dönüştürdü.

2- Kazakistan’ın demografik yapısı ile olaylar arasında nasıl bir ilişki var?

Kazakistan bağımsızlığını ilan ettiği 1991 yılında nüfusunun % 38’i Ruslardan oluşan bir ülkeydi. Kazak Nüfus ise yaklaşık % 39 dolayında idi. Günümüzde ise Kazak nüfus % 70’e ulaşmış durumda. Rus nüfus ise % 20 dolayında. Kazak nüfusun bu denli yükselmesi kurucu devlet başkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’in uyguladığı akılcı ve ulusal siyasetin sonucudur. Bugün ülke nüfusunun % 30 kadarı Kazakların dışındaki çeşitli halklardan oluşuyor. Gösteriler sırasında olayların Kazakistan’daki çeşitli halklar arasında bir çatışmaya dönüşmesinden çok büyük kaydı duyuldu. Hatta pek çok dış odak bunu arzuladı. Bu noktada çok akıllıca bir tutumla Kazak Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Comart Tokayev, Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden yardım istedi. Böylece bir kışkırtma ve tezgahla halklar arası çatışmaya dönüştürülmek istenen olayların bu yönde gelişmesinin önü kesildi. Öyle ki, % 20’lik Rus nüfusun güvenliği için Rusya’nın yasa dışı bir bahaneyle ülkeye müdahale etmesi engellendi. Rus askerleri kısıtlı bir süre için ve birkaç bini geçemeyecek şekilde ülkeye davet edildi.

3- Kazakistan neden askeri yardım istedi? Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü nedir?

Kazakistan’ın askeri yardım istemesi aslında psikolojik bir hamledir. Kazak devletine ve Kazak halkına karşı yapılması olası suçlamaların önüne geçmek için başta Rusya olmak üzere Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden askeri yardım istenmesi birilerinin planlarını darmadağın etti.

Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü, Kazakistan’ın kurucusu olduğu bir örgüttür. Bir devletin kurucusu olduğu örgütten yardım istemesi son derece doğaldır. Bunu, ülkeyi dış güçlere işgal ettirmek biçiminde yorumlamak zavallılıktır. Dışarıdan gelen askerlerin göstericilere ve teröristlere müdahale görevi yoktur. Yalnızca stratejik kimi kuruluşları ve kimi yaşamsal ekonomik kurumları koruma görevleri bulunmaktadır. Üstelik bu görevleri de belli bir süre içindir. Kazak devleti, egemen ve bağımsız bir devlet olarak ülkesine dışarıdan asker çağırma hakkına da elbette sahiptir.

4- Kazakistan askeri yardımı neden Türk Devletleri Teşkilatı’ndan istemedi?

Türk Devletleri Teşkilatı’nın kuruluşunu Kazakistan istedi. Kazakistan’ın kurucu devlet başkanı ve elbaşı Nursultan Nazarbayev’in önerisiyle kurulan ve önceki adı Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi / Keneşi olan bu teşkilat, yine Nazarbayev’in önerisiyle 12 Kasım 2021’de adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirdi.

Türk Devletleri Teşkilatı, askeri bir örgüt değil; iktisadi, siyasi, ekonomik ve kültürel bir işbirliği örgütüdür. Dolayısıyla Türk Devletleri Teşkilatı’nın askeri bir yönü bulunmamaktadır. Bu nedenle Kazakistan’ın Türk Devletleri Teşkilatı’ndan askeri yardım talep etmesinin uluslararası hukuk açısından hukukî bir zemini bulunmamaktadır. Bununla birlikte Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü üyelerinin üçü Türkî devletlerden oluşmaktadır; Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan…

Bu üç ülkeden Özbekistan ve Kırgızistan da, Kazakistan’ın askeri yardım isteğine olumlu yanıt vermiştir. Bu arada Özbekistan, Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü'nden 2001 yılında çıkmıştı.

5- Kazak devletinin yöneticileri Rus yanlısı mıdır?

Kazak devleti büyük bir mücadelenin ardından kurulmuş ve tarihi kökleri Hunlara, Gök Türklere (Türk Kağanlığı) değin uzanan Türkî bir devlettir. Bu devletin kurucuları ve bugünkü yöneticileri Kazaklık bilincine sahip, Kazak dili ve kimliği konusunda yüksek duyarlılığı bulunan büyük siyasi kişiliklerdir. Bölge ve dünya barışı konusunda işbirliğine önem veren, çatışma yerine dayanışmayı ve uluslar arası yardımlaşmayı ilke kabul eden Kazak yöneticiler, Kazakistan’ı hak ettiği yere taşımak için her türlü gayreti gösteren yurtseverlerdir. Sayın Nursultan Nazarbayev ve Sayın Kasım Comart Tokayev, Kazak yurtseverliğinin yaşayan öncüleridir. Kendilerine yönelik bir takım yakıştırmalar yersiz ve yakışıksızdır.

Kazakistan’ın 2023’ten başlayarak Latin Alfabesine geçmesi ve Rus dili yerine Kazak dilinin kullanım alanının yaygınlaşması için bir dizi düzenlemeleri yaşama geçirmesi, Kazak kimliğine bağlılığın ve bağımsızlık bilincinin en somut göstergeleri arasındadır.

6- Kazak Cumhurbaşkanı, “Ulusa Sesleniş” konuşmasını neden Rusça yaptı?

Bu, sosyolojik ve politik bir zorunluluktan kaynaklandı. Çünkü Rusça o coğrafyada ortak bir iletişim yolu. Kazakistan halkının tümü Rusça biliyor. Hatta Rusçayı Kazakçadan daha akıcı bir biçimde konuşuyor ve anlıyor. Rusça, ülkedeki Kazak ve Rusların da ortak iletişim dili. Rusça aynı zamanda bölge ülkelerinde de yani Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’da da yaygın bir biçimde kullanılıyor. Dolayısıyla Rusça yapılan bir konuşmayı bütün bölge ve bölgenin bütün siyasi oyuncuları ilk elden anlama olanağına sahipler. Konuşma Kazakça yapılsaydı bu olanak kısıtlanmış olacaktı. Neden Kazakça konuşmadı da Rusça konuştu, sorusu bölge gerçeklerini ve ulaşılmak istenen politik hedefleri bilmemekten kaynaklanıyor. Umuyoruz ki gün gelecek Rusçanın Kazakistan’da ve bölgedeki yerini Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Türkmence gibi Türk dilleri alacaktır. Ancak o güne henüz uzağız. Bu uzaklığın kısaltılması için Kazak devleti olağanüstü bir çaba gösteriyor. Nitekim Rus Alfabesinin bırakılıp Latin Alfabesine geçilmesi bu yönde atılmış tarihsel bir adımdır.

7- Yaşanan olaylar Türk Devletleri Teşkilatını nasıl etkiler?

Kazakistan karşı karşıya kaldığı bu badireyi en kısa sürede aşacak ve aydınlık yoluna devam edecektir. Orta Asya’nın ve dünyanın parlayan yıldızı olarak; Türk halklarıyla birlikte geleceğin dünyasındaki görkemli ve seçkin yerini alacaktır.

Kazakistan Türk Devletleri Teşkilatının en önemli ülkelerindendir. Bu teşkilatın yaşaması, güçlenmesi, ilerlemesi ve yükselmesi Kazakistan’ın varlık ve bağımsızlığını da güçlendirecektir. Kazak halkında ve devlet yöneticilerinde, Kazak aydınlarında ve Kazak gençlerinde sarsılmaz bir bağımsızlık, Kazaklık ve yurtseverlik bilinci vardır. Bu bilinç, hiçbir güç tarafından yok edilemez.

Kazakistan’ın Türkiye ile de sarsılmaz bağları vardır. Anadolu Müslümanlığının mimarlarından olan Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesi ve dergahı Kazakistan’ın Türkistan kentinde bulunuyor. Pir Ahmet Yesevi, iki ülke arasındaki manevi bağların en güçlülerinden biri olarak hepimizin yüreğinde eşsiz bir yere sahip. Türkistan kentinde Uluslararası Türk- Kazak Ahmet Yesevi Üniversitesi her yıl binlerce öğrenci yetiştiriyor. Bu öğrenciler Kazakistan ve Türkiye arasındaki bağları her geçen gün daha da güçlendiriyor.

Hiç kuşkumuz yok ki, Kazakistan ve Türkiye ortak tarihe, dil ve kültür birliğine dayalı kardeşlik ilişkileri içerisinde geleceğe birlikte yürüyecektir.

Sözlerimi kurtuluş savaşımız yıllarında Kazak şair Mağcan Cumabay tarafından Anadolu / Türkiye için yazılan bir şiirden birkaç bölümle sonlandırmak istiyorum:

Uzakta ağır azap çeken kardeşim!
Solmuş lâleler gibi kuruyan kardeşim
Etrafını sarmış düşman ortasında
Göl gibi gözyaşı döken kardeşim!

Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim!
Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim!
Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman
Diri diri derini soymuş kardeşim!

Ey pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?
Dağılıp yılmayan yağan oklardan
Türk'ün pars gibi yüreği varken
Korkak kul mu olduk düşmandan sinen.

Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda
Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza
Lâyık mı kul olup durmak? gel gidelim
Altay'a atadan miras altın tahta.