Türkiye, 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun AKP’nin YSK’ya itirazları sonucu mazbatasının elinden alınmasının ardından seçimlerin yenileneceği tarih olan 23 Haziran’a odaklandı.

Ülkenin bütün gündemi 23 Haziran'da yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine odaklandığı şu sıralarda, ülkenin özellikle dış politikada hayati önem taşıyan birçok olaydan uzak kalması ya da önemsenmemesi önümüzdeki günlerde ve yıllarda telafisi mümkün olmayacak ekonomik ve güvenlik kapsamında ciddi sorunlarla karşı karşıya gelineceği bir sürece doğru gidiyor.

Son yıllarda Doğu Akdeniz bölgesinde bulunan zengin enerji kaynaklarının bulunmasının ardından Türkiye’yi karanlık bir elin iç politikaya hızlıca çekerek bölgeden uzak durmasını sağlamakta, oldukça da başarılı olduğu gözüküyor.

Uzmanların söylediklerine göre bölgede yaklaşık olarak 500 yıllık enerji kaynaklarının olduğu belirtiyor.

Bu da yakın tarihimizde Ortadoğu'da başlayan Arap baharının ardından kan gölüne dönen coğrafyadaki istikrarsızlığın Türkiye'yi hem ekonomik, hem siyasi, hem de güvenlik açısından büyük bir tehlikenin içerisine doğru hızla çektiği şu sıralarda Türkiye 23 Haziran'da tekrarı yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine odaklanmasının ardından dış politikadaki boş vermişlik ülkeyi önümüzdeki yıllarda çok büyük tehlikeli bir sürecin içerisine çekiyor.

Nasıl mı?

*Doğu Akdeniz’de gitgide tırmanan bir gerilimin yaşanıyor olması.

*Bölgedeki enerji kaynakları etrafında büyük bir krizin habercisi olan gelişmelerin dikkat çekiyor olması.

*Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yanı sıra İtalya, Mısır, Fransa, İsrail ve ABD’nin oluşturduğu denklemde Türkiye’nin dışarıda tutulmaya çalışılıyor olması.

* Türkiye’nin iç politikaya odaklanması ve dış politikadaki etkinliğinin azalması.

Son günlerdeki ülke gündemine kısa bir göz atacak olursak...

Ülke gündemini kimlerin nasıl, hangi yöntemlerle oyaladığı apaçık ortada. Ordu Valisi Serdar Yavuz'un seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun havaalanı VIP salonundan "içeriye alınmasın" talimatının ardından, İmamoğlu'nun Vali Yavuz'a tepkisini "İT"diyerek getirdiği iddialarının İmamoğlu'nun ısrarla "ben öyle bir şey demedim" demesine rağmen ülke gündeminde, ısrarla tutulması örneğinde olduğu gibi.

Neymiş efendim İmamoğlu valiye "İT" demiş...

Aslında mesele "İT" meselesi değil.

Mesele, başta Doğu Akdeniz'deki zengin enerji kaynaklarının emperyal güçler tarafından yağmalanması meselesi.

Mesele, Ülkenin düşük yoğunlukta bir savaş içerisinde olduğu şu sıralarda ülkeyi uyduruk gündemlerle içerideki işbirlikçi hainleri aracılığıyla yok valiye "İT"dedi. Yok “seçimlerde AKP kaybederse belediyeyi terör örgütleri yönetecek.” Yok, “belediyenin fakir fukaraya yaptığı yardımlar iptal edilecek.” Yok, “Camilere su verilmeyecek” örneğinde olduğu gibi. Bunları kim ortaya atıyor, kim ülkeyi bu tartışmaların içerisine ısrarla çekiyorsa emperyal güçlere hizmet eden işbirlikçi hainler de onlardır.

Velev ki, seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu seçilmişliğin verdiği hakla VIP'ten geçmek istemesine Vali Serdar Yavuz'un iddiaya göre "itlik" yapmış olması. Ve İmamoğlu'nun da valiye "İT" demiş olması olayı ülke gündemini bu kadar meşgul etmemeliydi. Eğer bu kadar basit bir olay ülkenin yargısına bırakılmıyor, ısrarla ekranların ününde tartışmaya açılıyorsa bu biraz önceki bahsettiğim konularla ilgili kuşkulandırıyor insanı.

Kaldı ki ülkenin onca tartışılacak hayati sorunlarının bulunduğu şu sıralarda valiye "İT" dendi mi? denmedi mi? sorularını tartışan figürlerin yakın tarihimizde Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz'in “Bu milletin a.ına koyacağız” sözlerine sessiz kalmış olmaları da dikkat çekici değil mi?

Valinin "itlik" meselesi tartışmaları tam da bu noktada 23 Haziran seçimlerinin de önüne geçip bir milli mesele haline getirilmesine çanak tutan gerek medya mensupları, gerek siyasi figürler, gerek bürokratlar bilerek ya da bilmeyerek Doğu Akdeniz' deki zengin enerji kaynakları başta olmak üzere emperyal güçlerin paylaşımları sırasında Türkiye'yi kendi içerisinde gereksiz tartışmalara sokarak bu bölgelerden uzak tutulmasını sağlıyorlar.

Şimdi, soracağım sorunun cevabını da siz okuyucularımın takdirine bırakıyorum.

Türkiye'nin etrafı ateş çemberindeyken ülke gündemini böyle basit olaylarla meşgul edenler mi itlik yapıyor? Yoksa halkın gönlünü kazanmak ve ülkedeki gerginliği yumuşatmak için çabalayan her iki adayın iyi niyetli çabalarını görmezden gelip yeni bir tartışma gündemi yaratmaya çalışanlar mı?