Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın,

Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.

İstiklal Marşı’nın beşinci kıtasını oluşturan bu dizeler, büyük bir coşkuyu da yansıtıyor. Önceki kıtalarda da elbette coşku var ama bence bu kıtadaki coşku bir başka. Baştaki “Arkadaş!” seslenişi coşkuyu başlatan çok etkileyici bir haykırış. Arkadaş diye kime sesleniyor Mehmet Akif? Kuşku yok ki orduya sesleniyor. Ulusal kurtuluş savaşımızın ordusuna ve o ordudaki her bir askere…  Nitekim daha önce de değindiğimiz gibi İstiklal Marşı’nın başında “Kahraman Ordumuza” seslenişi bulunuyor. Kökü ve kuruluşu M.Ö. 209’a ve büyük Hun kağanı Metehan’a dayanan Türk ordusu, Mehmet Akif’in “Arkadaş!” seslenişinin kendisine yöneldiği kurumdur. Daha doğrusu o kurumu oluşturan her bir bireydir, askerdir. Ama burada bir gerçeğe daha değinmeliyiz; Türk ordusu aslında Türk ulusunun kendisidir. Bizim ulusumuz “ordu ulus” bir topluluktur. Dolayısıyla ulusun her bir bireyi de bu seslenişin içindedir.

Arkadaş sözcüğü üzerinde biraz durmak istiyorum. Bu sözcük, Türkçenin en köklü sözcüklerindendir. Arka sözünden türemedir. Arka sözüne getirilen “– daş” eki ile türeyen arkadaş sözcüğü, Türkçe sözlükte şöyle tanımlanıyor:

“Birbirine karşı sevgi, saygı ve anlayış gösteren kimselerden her biri ya da bir ortamda birlikte bulunanlardan her biri…”

Ancak bu tanım bu sözcüğü anlatmada yeterli değil. Niye ki, bu sözcük, arka yani sırt sözünden türemiştir. Sırt sırta vermek sözünü hepimiz biliyoruz. Bir güç işte, bir sıkıntı durumunda sırt sırta vererek birbirlerine böylece yardım edip güçlüğü ya da sıkıntıyı aşan, aşmaya çalışan kişilerdir arkadaş.

Arkası sağlam, arkası var, arkan var mı, gibi deyimleri günlük dilde öteden beri söyleye gelmekteyiz değil mi?

Benim köyümde -ki bir Yörük Türkmen köyüdür- bana yardım et yerine bana arka ver derler. Yani benimle sırt sırta ol demektir bu. Tıpkı omuz omuza vermek gibi… Bu nedenle arkadaş sözcüğü dayanışma içinde bulunanları belirtir. Arkadaş tıpkı omuzdaş gibi Türkçedeki dayanışma sözcüklerinden biridir.

Türk ulusu, omuz omuza vererek başka bir deyişle omuzdaşlık ederek yurdunu düşman saldırısından kurtarmıştır. Omuzdaşlık, arkadaşlıktır. Bu nedenle Türk yurdunu koruma konusunda omuzdaşlık eden herkes birbirinin arkadaşıdır. Mehmet Akif’in de arkadaşıdır, omuzdaşıdır. Türk ordusu, Türk ulusunun hem ta kendisi hem de arkadaşı, omuzdaşıdır. Şimdilerde onu “ihvan ordusu” haline getirmeye çalışanlara karşın biz Metehan’ın, Mustafa Kemal’in ordusunu temel alarak bu irdelemeyi yapıyoruz. Dolayısıyla biz ordu dediğimizde Metehan’ın ve Mustafa Kemal’in ordusunu anlatmaya çalışıyoruz.

Şimdi bu kıtadaki öz Türkçe sözcükleri sıralayalım:

Arkadaş,

Yurduma,

Alçakları,

Uğratma,

Sakın,

Et,

Gövdeni,

Dursun,

Bu,

Akın,

Doğacaktır,

Sana,

Ettiği,

Günler,

Kim,

Bilir,

Yarın,

Da,

Yakın.

Türkçe kökenli olmayan sözcükler de şunlar:

Siper, Farsça.

Hayâ, Arapça.

Vaat, Arapça.

Hak, Arapça.

Belki (Bel; Arapça. Ki; Farsça)

Görüleceği üzere bu kıtada öz Türkçenin baskın bir egemenliği var. 20 sözcük öz Türkçe, 5 sözcük Arapça ve Farsça.

Siper sözcüğünün öz Türkçesi, “dulda” sözcüğüdür.

Hayâ sözcüğünün öz Türkçesi, “utanma” sözcüğüdür. Hayâsızca yerine utanmazca denilebilir. Gerçekte günümüz Türkçesinde, günlük dilde ve yazı dilinde bu biçimde yaygın bir kullanım söz konusu.

Vaat sözcüğünün öz Türkçesi, “söz verme” sözcüğüdür. Vaat ettiği yerine söz verdiği denilebilir.

Hak sözcüğü çok geniş bir anlama iye ama burada Tanrı, Çalap anlamında kullanılmış. Bu nedenle burada “Hak” yerine Tanrı, Yaradan, Çalap gibi sözleri Hak sözcüğünün öz Türkçesi olarak verebiliriz.

Belki sözcüğü yerine de daha Türkçe olarak “Olabilir ki” denilebilir.

Görüleceği gibi Türkçemiz son derece varsıl bir dil. Her kavramı, her duyguyu karşılayacak denli bir yetkinliği var. 

Var olsun dilimiz, var olalım biz.

Konuyu sürdüreceğiz…