Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal,

Kahraman ırkıma bir gül… Ne bu şiddet, bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,

Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal.

Bilindiği üzere, İstiklal Marşı’nın ikinci kıtası bu dizelerden oluşuyor.  Toplam 27 sözcük var. Bu sözcüklerden 13’ü öz Türkçe, öbürleri ise Arapça ve Farsça kökenli…

 Türkçe sözcükleri sıralayalım;

Çatma,

Olayım,

Bir,

Gül, (Gülmekten emir kipi, çiçek adı olan gül değil. Çiçek adı olan gül Farsça.)

Ne,

Bu, (İki kez geçiyor.)

Sana,

Olmaz,

Dökülen,

Kanlarımız,

Sonra,

Tapan.

Öbür sözcüklerden; kurban, hilal, ırk, şiddet, celal, helal, hak, millet ve istiklal sözcükleri Arapça kökenli. Çehre, naz ve kahraman ise Farsça…

Burada önemli bir konuya değinmek isterim. Şöyle ki; naz Farsça olsa da nazlı, Türkçedir. –lı eki ile ayrı bir anlam kazanan naz sözcüğü Farsça olduğu için nazlı sözünü Türkçe sözcükler içerisinde saymadık. Niye ki, sözcüğün yalnızca –lı bölümü Türkçedir.

 Bu kıtada kullanılan Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanım biçimi ve yüklendiği görev gerçekte o sözcüklerin belli ölçüde de olsa Türkçeleştiğini gösteriyor. Niye ki, bu sözcükler geldikleri dillerde çoğunlukla Türkçede kullanıldığı anlamla kullanılmıyor. Birkaç örnek vermek isterim:

Kurban Arapçadan Türkçeye geçse de Araplar bizim kurban dediğimize “edha” diyor. Nitekim biz Kurban Bayramı derken Araplar “Iyd’ul- edha” diyorlar. Demem o ki kurban sözcüğü Türkçede Türkçeye özgü bir yere sahip. Bu nedenle, Türkçeleşmiş bir sözcük olarak görmek gerek. Ama yine de kurban sözcüğüne elbette ki öz Türkçe diyemeyiz. Bu nedenle bir Türkçe vardır, bir de öz Türkçe vardır. Biz öncelikle olanaklı oldukça öz Türkçe için uğraşıyoruz. Olmadığı yerde Türkçeleşmiş Türkçeye sahip çıkıyoruz. Ancak Türkçeleşmemiş, başka bir deyişle Türkçeye özgü bir biçim almamış sözcükleri bırakmak ya da onları Türkçeleştirmek düşüncesinden yanayız. 

Bir başka örnek:

Naz sözü Farsçadır ama nazlı sözü Türkçedir. Bunu yukarıda da dile getirmiştik. Farsçada naz diye bir sözcük olsa da “nazlı” diye bir sözcük yoktur. Nazlının Farsçası “nazende” sözcüğüdür. Eş deyişle biz nazlı deriz, Farslar ise “nazende” derler. Biliyorum; Türkçe kimi şarkılarda nazende sözcüğü de geçiyor ama halkın günlük dilinde ve aydınların yazı dilinde nazende yer etmiş değil.

Bir örnek daha verelim:

Önceki bölümlerde açıklamıştık; millet sözcüğü Arapçadan bize geçen bir sözcük olsa da Araplar millet demek için “şa’b” ve “ümmet” sözcüklerini kullanıyor. “Şa’b” daha çok halk anlamına geliyor bu arada… Biz halk ile birlikte toplum sözcüğünü de kullanıyoruz. Belirtelim ki; “toplum” Türk Dil Devrimi ile üretilen / türetilen öz Türkçe bir sözcük…

İçinde bu denli Farsça ve Arapça sözcükler bulunsa da bu kıtayı Arapça ya da Farsça olarak yazsak elbette ki karşımıza bambaşka bir metin çıkar. Türkçe konuşan biri o metinden hiçbir şey ama gerçekten hiçbir şey anlamaz. İşte bu nedenle içindeki Arapça ve Farsça sözcüklere karşın bu dizeleri bütünüyle Türkçe saymak gerekir.  Öz Türkçe artı Türkçeleşmiş Türkçe düşüncesiyle baktığımızda sonuç kesinlikle böyle… Var olsun güzel Türkçemiz.

Peki bu kıtada geçen yad sözcüklerin öz Türkçeleri yok mu?

Çoğunun var elbette… Açıklayalım o halde:

Kahraman: Yiğit, Alp, Bağatur / Batur. (Daha önce Ulusal Düttürü adlı yazımda bu karşılıkları vermiştim.)

Çehre: Beniz, Yüz.

Hilal: Ayça.

Irk: Soy.

Şiddet: Yeğinlik.

Celal:  Öfke, Kızgınlık

Millet: Ulus, Budun. ( Daha önce de yazmıştım.)

İstiklal: Bağımsızlık.

Türkçede karşılığı olmayan sözcüklerden biri olarak helal sözcüğünü, bir de çok geniş anlamı olan hak sözcüğünü artık Türkçenin malı olarak görmek gerek. Bu sözcükler Arapça kökenli olsalar da Türkçeleşmiş sözcüklerden sayılmalı. Bu iki sözcüğün Arapça ve Türkçede ortak kullanım alanları olduğu gibi farklı kullanım alanları da var.

Bu yazımızı da yine bir önceki yazımızdaki son tümce ile bitirelim:

Türkçe, Türklüğün soluğudur. Soluk kesilirse yaşam biter.

Devam edeceğiz…