Merhaba sevgili okuyucularım, takipçilerim

Bilgiye her an bağlantılı olduğumuz bugünlerde, geçmişteki sözler-sayılar bize ne kadar komik geliyor değil mi? Fakat aşırı bilgi yüklemesi her kuşağın sorunu gibi görünüyor. Tarihe dönüp bakarsak kitap basımına da, TV kanallarına da, internetin ortaya çıkışına da din adamları ve politikacılar hep aynı tepkiyi göstermişti:

"Artık daha fazlasını kaldıramayız; insanlık kapasitesinin sonuna ulaştı."

Televizyon, radyo, uygulama programları, e-kitaplar, internet hayatımızda öyle stres ve endişe yaratıyor ki "artık kontrol bizde değil, yapay yaşam kazandı" kanısı doğuyor. Peki gerçekler ne?

“Aşırı bilgi yüklemesi” kavramını anlamak için yazar Alvin Toffler’in 1970’te yazdığı Gelecek Korkusu - Şok adlı kitaba bakmak gerekir. Burada yazar “geleceğin erken gelmesinin yol açtığı baş döndürücü yönelim bozukluğunun yarının en önemli hastalığı olacağına” dikkat çekiyordu.

Toffler’in 1970’lerde altı milyon adet satarak uluslararası ün kazanmış bu eseri belli ki dönemin kritik bir kaygısına odaklanmıştı. “Nasıl ki beden aşırı çevresel uyarı altında çöküyorsa, aşırı yükleme durumunda zihin ve karar alma süreçleri de intizamsız davranmaya başlar” diyordu bir röportajında. Yazar Amerika’da insanların hoşnutsuzluğundan, panik havasından, kontrolün kendilerinden çıktığı korkusundan söz ediyordu.

Peki gelecekte ne olabilir?

Vurgulanan kaygılar 40 yıl sonra yabancı da geliyor. Nasıl ki bugün bazıları bir saniyede atılan tvit sayısına ya da internette izlenen video miktarına dikkat çekiyorsa, Toffler’in takipçileri de 1970’lerde verdikleri rakamlarla sorunun ne kadar büyük olduğuna işaret ediyordu.

Başta sözü edilen fütürist yazar Ben Bagdikian televizyon kanallarının sayısından şikayet ederken yakında bilgisayarların da dakikada 12 milyon kelimeye denk düşecek şekilde bilgi depolayacağını, yazıcıların dakikada 180 bin kelime basacağını, insanın algılayacağından daha fazla bilgi sürümü olacağını söylüyordu.

“Makinelerin kapasitesi ile insanın sinir sistemi kapasitesi arasındaki oransızlık gelecekteki iletişim açısından azımsanacak bir sorun değildir. Bunun bireysel ve toplumsal sonuçları olacaktır; bugün bile sorun yaratan bu durum gelecekte daha da büyük bir sorun haline gelecektir.”

“Geleceğin insanı da muhtemelen bugünkü kadar uykuya ihtiyaç duyacaktır. Soyut bilgileri özümsemek için daha fazla zaman harcamak zorunda kalacaktır. Ama bunun da bir sınırı var.

Bugün de bu türden uyarılarda bulunanlar var.

YENİ DÜZEN
Oysa tarih insanın bu değişim dalgalarından üstün çıktığını gösteriyor. Örneğin ben bu yazıyı  laptopumda, pandemi sürecinde sokağa çıkma yasağının olduğu ⁹ile ¹⁸ saatleri arasında 9 saatlik  yasakta yazıyorum. Bu yasakta ayrıca birkaç video seyrettim, bazı makaleler okudum bazı söyleşiler dinlediim  cesitli dinler, siyaset ve ilim üzerine ve Kimse beni bunları yapmaya, bu yazıyı yazmaya zorlamadı. Kendi tercihimle yaptım. İnternette aşırı bilgi yüklemesiyle ilgili bir makale okurken de insanlar kendi seçimlerini yapıyor aslında.

Toffler ve Bagidikian gibi yazarların, insanın teknoloji konusunda kaderini ellerine alması gerektiğine dair kaygıları için haksız ya da boş yere panik yaratıyorlar diyemeyiz. Ancak Medyanın hayatlarında ne kadar bir yer tutacağını insanlar kendileri belirler. Kanalı değiştirebilir, televizyonu kapatabilir, laptopu kenara bırakabiliriz.

Belki de bu konuda en mantıklı açıklamayı 1956 tarihli kitabında Victor Cohn yapıyordu. 1999: Umutlu Geleceğimiz adlı kitabında gelecekten kaçamayacağımızı, bu nedenle değişime kucak açmak gerektiğini söylüyordu. “Değişimi reddedersek onun esiri oluruz. Onu kabul edecekler ve bize dayatacaklar vardır. (Onu kabul edersek kontrol da edebiliriz).burda bir düzeltmeyi ben yapacağım onu kabul etsekte kontrolü elimizde tutmalıyız.

Tekrar görüşene kadar sevgi ve sağlıkla kalın.