Önce salgını bi ortalayalım…

Yunanistan ile iyice papaz olduk gibi görünüyor. Bizden ordan dayılanmalar, laf çakmalar, tehditler derken iş dalaşmaktan öte gidecek gibi görünüyor ama masa denen bişe var, bakarsın bi yanlışlık olur da oturur barışçıl bir sonuca ulaşırlar.

Salgını ortalayalım dedik ya;

Yüz yıl önce iki yıl boyunca dünyayı saran salgın; süreç olarak dünyaya bir eksikle hükmediyor:

Savaş!..

İspanyol Gribi iki yıl sürdü. Koronanın neden olduğu salgının da iki yıl süreceği söyleniyor. İspanyol Gribinin insanları çaresiz yakaladığı dönemde alınan önlemler maske takmak, sosyal mesafe uygulamak ve elleri yıkamaktı. Bugün de insanlığı şimdilik çaresiz yakalayan koronavirüse karşı aynı önlemler alınıyor. O dönem de insanlara hastalandıkları takdirde evde kalmaları ve kendilerini izole etmeleri söylendi. Bugün de aynı yaklaşım var. Yüz yıl önce virüsü kapanlar şiddetli zatürreden hayatını kaybediyordu. Bugün farklı değil.

Şimdi sıkı durun:

Rakamlar değişik ama biz ortalamasını alalım; İspanyol Gribinden iki yıl içinde 50 milyon insan hayatını kaybetti. Derler ya ‘Benzetmek gibi olmasın’; yine bu sayfalarda 5 Ağustos’ta yazdığımız bir köşede ‘Aşısı ilacı bulunmaz ise yaşayanlar görecek; korona 2 yıl içinde 50 milyonu götürecek…’ demişiz… Okuyan bazı arkadaşlar ‘Felaket tellalı’ dediler ama olsun; günlük gelişmeler yarının vitrini oluyor.

Şimdi de gelelim bir eksiğe;

Savaş!..

Birinci Dünya Savaşı henüz bitmeden dünya bir de salgınla savaşmak zorunda kaldı. ‘Bekara karı boşamak kolay’ tabi, o günleri yaşamamış olanlar şimdi sanki bir eksiği de tamamlamak için salgına savaş eklemek istiyor.

Hele bi fren yapın!..

Masanın etrafına beyler, masanın etrafına…

Gürültüye iştahla kulak kabartanları ilk çırpıda Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Fransa ve dolayısıyla Avrupa Birliği olarak sıralayabiliriz… Şu tarafta da Amerika Birleşik Devletleri var ki; valla Çin ve Rusya da yerinde durmaz… Bak, dünyayı bir baştan diğer uca kadar saydık nerdeyse…

Birinci Dünya Savaşının son demleri gibi; salgına silah bulanmasın!..

Bunlar yazacaklarımızın aksesuarı olsun.

İstemeyelim ama diyelim ki, Yunanistan ile savaşa giriştik…

Biz iman yüklü insanların oluşturduğu bir orduya sahibiz. Sadece ordu mu sivili de öyle, özellikle siyasetçilerimiz... Zaten kefenle yatıp kalkarak moralimizi yıllardır zirvede tutuyorlar.

Ne diyorduk;

Diyelim ki Yunanistan ile savaşa giriştik.

Yine moral, yine yüksek iman gücü lazım olacak. İman ve moral aşılayacak zat-ı muhteremlerin duası eksik olmayacak. Büyük ihtimal kapılarında kuyruklar oluşturulacak… Ayaklarına kadar gidilecek. Bi ara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ‘Fesli’ denilen bağımsızlık düşmanını ziyaret ettikleri gibi…

Sahi, ne derdi bugünleri yaşasaydı ‘Fesli’ denen bizim gavur… Hatırladın di mi; Kurtuluş Savaşı için “Keşke Yunan galip gelseydi. Bizim gavur elin gavurundan daha şiddetlidir” diyen…

Bu adam Ankara’daki Külliye’ye de girip çıktı, misafir oldu. Şimdi Ankara Yunanistan ile savaşın eşiğine girilecek gibi gard alıyor. Kim çıkartırsa çıkartsın savaş kötü, savaş peşinde koşanlar daha kötüdür. Ama diyelim ki Yunanistan ile savaşa girdik. Aman ha ‘hayır duası’nı bizim gavurlardan beklemeyin. Peşinden ağlayanlar da farklı değil; Külliye’de Cumhurbaşkanı tarafından ağırlanan bizim ‘Fesli’ gavur yaşasaydı kendisinden beklenileceği gibi duası şu olacaktı:

‘İnşallah Yunan kazanır!..’