(26 Şubat 2022 günü itibarıyla)

Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya saldırısı; dünyadaki barış yanlısı olanları haklı olarak ayağa kaldırdı.

Çünkü her savaş; “zorunlu olmadıkça cinayettir.”

Zorunluk; mazlumun haksızlık karşısında ayağa kalkmasıdır.

Ukrayna’nın davranışı; Anadolu Kurtuluş Savaşı gibi bir nefsi müdafaa değildir. Çünkü Rusya, görünürde Donetsk ile Luhansk yönetimleri tarafından Rusya davet edilmiş.

Kuşkusuz her özel veya tüzel kişi; bir başkasıyla birliktelik kurma ve ayrılma hakkına sahiptir. Ancak dikkat edilmesi gereken; birleşmek veya ayrılmak kararında o toplumun tüm kesimlerin rızalığının gerekip gerekmediği inceliğidir. İktidara gelmiş olan, kendinden olmayanları önemsemezse ne olur?

ABD’nin Şili’de, Arap Baharında, Irak ve Suriye’de yaptığı gibi, iç savaş veya darbe organize ederek istenileni endirekt zor ile kabul ettirmesi demokratiklik sayılır mı?

Rusya, direkt olarak aynı uygulamayı gerçekleştirmiş oluyor!

Bir ulusun veya Birleşmiş Milletlerdeki devletlerin, çoğunluğu bir güç olarak kullanması; azınlığı görmezden gelmesi demokratlık kabul edilebilir mi?

Yani “ben senden vaz geçmem” diyerek sevdiğini öldürenler gibi mi, yoksa ölsem de senden vaz geçemem diyen gibi mi anlamak gerekir?

Zaten işin püf noktası da bu nüanstadır.

****

Ukrayna, 1991 Aralık ayında Rusya’dan ayrılarak bağımsız oldu. İlk cumhurbaşkanı da Komist Partisinin Ukrayna’daki lideri olan Leonid Kravchuk oldu. Üç yıl sonra yerine, aynı partinin merkez komite üyelerinden Leonid Kuchma geldi. Fakat ABD ile müttefikleri bunu “istenmeyen adam” ilan edip yerini Batıcı Viktor Yuşçenko’ya bırakmasını istediler.

Demokrasi adına bağımsız bir devletin iç işlerine müdahale ettiler. Bunun için Soroz harekete geçirildi. Sırbistan’daki Otpor ile Gürcistan’daki Kmara benzeri oluşumu; Ukrayna’da “Pora” (başkanı Sovyeti çalışanı Kaskiv) adıyla kurdular. Ardından Soroz’un “Açık Toplum Enstitüsü” ooluşumunu “Uluslararası Rönesans Vakfı” ile “Özgürlükler Evi” olarak kurdular. Znayu adlı biri, ABD finansörlüğüyle sivil toplum örgütçüsü ve muhalif medya organları (Kanal-5 gibi) ortaya çıktı.

Anketlere göre seçimi kazanmışlardı. Fakat sandıkta kaybettiler. Bu kez de “seçime hile karıştırıldı” gerekçesiyle halk sokağa çıkarıldı! Seçimler yenilendi. ABD ile müttefiklerinin istediği oldu. Viktor Yuşçenko devlet başkanı oldu. Uluslararası Rönesans Vakfı yöneticisi (Tarasyuk) Dıişleri, vakfın yöneticilerinden birinin eşi (Mostova’nın eşi A. Gritsenko) Savunma bakanı yapıldılar. Pora’nın başkanı da (Kaskiv) devlet başkanı danışmanlığına getirildi.

Böylece Ukrayna’da “Turuncu Devrim” gerçekleşmiş oldu. NATO’nun “Batılılarına” göre zorla değil ama zorlama idi. Çiçeği burnundaki iktidar, Donetsk ile Luhansk bölgelerinin itirazlarına aldırmadan NATO ile AB’ye gireceğini açıkladı.

Gerçi 2004’te iktidara gelen Donetskli Viktor Yanukoviç Rusya ile ilişkiler düzeltmiş; AB ile olan “Ortaklık Anlaşmasını” imzalamamıştı. Fakat sonra iktidarı ele geçiren Sorozcu kadro (Petro Proşenko), yeniden gerilimi tırmandırdı. AB-Ukrayna ortaklık Anlaşmasını imzaladı. Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi gerekçelerini yaratmış olarak 2014’te iktidarı yitirip ülkeyi terk ettiyse de; üç yıl önce Zelenski ile yeniden iktidarı ele geçirmiş oldu.

Ukrayna ile Rusya gerilimi açığa çıkmış olarak tırmanmayı sürdürdü! Günümüzdeki dram ortaya çıktı.

*** ***

Haksızlığa uğrayan her zaman mazlum; haksızlık yapan da güçlü olan oluyor.

Savaş, her zaman zayıfları vuruyor. Özellikle çocuklar ile yaşlılar ezilmesi dram oluyor!

Haklı-haksız konusunda doğru saptamada bulunmak için; öncelikle güçsüz ile güçlü olan kişiye (özel ya da tüzel) saptamak gerekir. Ancak bu takdirde güçsüz devlet ile güçlü devlet (mazlum ile zalim) ayırt edilir.

Haksızlık veya güçle hakkı gasp etmek; insanın hırs, ihtiras ve tatminsizlik gibi ruhsal durumunun sonucudur. Tipik örnek; bir ana babanın çocuğuna veya bir eşin diğerine güç kullanması, ezmesi ve sindirmesi şeklidir. Babaerkil anlayışın kadını yok saydığı anlayıştır.

Böyle biri psikoloji içinde gelen insanların yönetici olduğu devletler de, bir diğerine o anlayışla davranıyor. Gücü, kurnazlığı ve ihtirasları ile ezici oluyor. Nasıl ki bir yurttaş; doymazlıkla, kurnazlıkla, fiziksel gücüyle diğer yurttaşların aleyhine tasarrufta bulunabiliyorsa; devlet yöneticiliğinde de aynı doymazlık, şiddet ve kurnazlık ile davranabiliyor. Karanlık odaklardan güç devşirebiliyor!

Bu tür kişiliklerle örtüşen kişilikler, yandaş ve yalaka oluyorlar. Şiddet, güç, ihtiras ve hırs ile edinileni paylaşanlar da oligarklar oluyorlar.

Türk atasözü bu durumu, “ölecek misin, öldürecek misin” şeklinde ifade etmiştir. Ya da “suç ölende midir, öldürende midir” diye sorgulamıştır.

***

Örneklemek için; Rusya Federasyonunu “kutup ayısı” ve Amerika Birleşik devletlerini de “boz ayı” olarak ifade edeceğim.

Her ikisi de birer canlı organizmadır. İhtiras ve yaşam gereği beslenmek zorundalar. Kutup ayısı doğal yaşam alanında yaşam güvensizliğine kapılır veya o koşullara itilirse; boz ayının yaşam alanına inmek zorunluğu duyacaktır. Ya da tersi olacak, boz ayı zorunluk duyacaktır. Her iki hal de bir tecavüz ve bir haksızlık yaratacaktır.

Ancak kutup bölgesinin evrende kapsadığı alan ile kutup dışı alan kıyaslandığında; kutup sahasının oldukça küçük olduğu görülür. Bu da, boz ayının kutup ayısının alanına girmesinin zorunluktan değil; güç, hırs ve doymazlık ihtirasından kaynaklandığını gösterecerir.

Öyle olursa, kutup ayısının (Rusya Federasyonu’nun) Ukrayna’ya tecavüzü haklı görülebilir mi? Ya da Ukrayna; haksızlığa uğradığını zorunlu savaş (nefsi müdafaa) gerekçesi sayarsa haklı olur mu?

Burada yapılacak reel saptama; gerçek haksızlığı ve dolayısıyla kimin savaş nedeni yarattığı gerçeğini ortaya koyacaktır.

Gerçekten barıştan yana olanların öncelikli görevi, bu saptamayı yapmaktır. Ancak ondan sonra ille de barış talepleri karşılık bulacak, yankı yaratacaktır. Fakat bu; BM Güvenlik konseyinin muhteris tilkilerini etkiler mi; bilinmez.

***

Bu uzun girişe neden gerek duyduğuma gelince;

Haksızlık yapan ve kavga gerekçesi yaratanlar, genelde haksızlığa uğradıklarını öne sürerek mazlumluğa soyunma kurnazlığı gösterirler. Bu demagojiyle dünya kamuoyunu inandırırlar. Birleşmiş Milletler örgütünü etkilemeye çalışırlar.

O Birleşmiş Milletler ki; adeta kümesin tilkiler gözetimine verilmesi gibidir!

Nitekim BM’i etkin kılacak Güvenlik Konseyini yöneten tilkinin birisi AB ile kendisini tahkim eden Amerika Birleşik Devletleri’dir. Diğeri de Amerika, İngiltere ve Fransa karşısında güven arayan Rusya Federasyonu’dur. Çin ise; “bekle gör” stratejisini sürdürüyor.

Rusya-Ukrayna krizini objektif olarak analiz etmek, doğru sonuca ulaşmak için; 1968’lerdeki Amerika-Küba kriziyle kıyaslamakta yarar var.

O yıllarda dünya; “soğuk savaş” dönemini yaşıyordu. Üç bloka ayrılmıştı. Güney-kuzey kutup arasında ABD ile SSCB acımasız bir gerilim politikası uygulamaya koymuşlardı. Herhangi bir devlet, ancak bunlardan birine taraf olursa güvence bulabiliyordu. “Üçüncü dünya” ülkeleri ise, adamdan sayılmıyordu bile.

İşte öylesi bir dünyada Rusya (kutup ayısı); Amerika’nın (boz ayının) burnu dibindeki Küba’ya üs kurmaya, nükleer silahlar yerleştirmeye kalktı. ABD’nin başını çektiği demokratik ülkeler (NATO bloku) ayağa kalktı. Savaş nedeni olarak ilan etti. Demirperde ülkeleri (Viyana bloku); ciddi savaş tehlikesi karşısında geri adım atarak barışı korumuş oldu.

Rusya-Ukrayna krizi ise; bunun tersi şekildeki aynısıdır. Çünkü NATO bloku; Polonyalı Papa aracılığıyla dini Varşova Paktı’na manivela yaptı. Gorbaçov, bir çocuk pilot ile Polonya’dan havalanan helikopterin hiçbir engelle karşılaşmadan Kızıl Meydana (Rusya’nın kalbine) inmesi sonrası “Glastnost” ve “Presroyka” ilan etti. Papa’nın huzurunda NATO bloku; Viyana bloku aleyhine genişlemeyeceği sözünü verdi. Başını SSCB’nin çektiği Varşova bloku “Berlin duvarını” yıktı, batı türü demokratik süreci başlattı.

NATO’nun patronu ABD; dünya jandarmalığını sürdürebilmek için gerilim politikasına gerek duyuyordu. Bu nedenle var etmiş olduğu “terör” kavramına sarıldı. Afganistan’a yerleştirdiği Bin-Ladin’in Amerika “İkiz Kuleleri” vurduğu gerekçesiyle terörün diyarı Orta Doğu’ya (BOP’la) geldi. NATO da Varşova Paktı aleyhine yayılmaya başladı. Bulgaristan, Romanya, Litvanya, Estonya (toplam 14 yeni devlet) vb Rusya yandaşlarını üye yaparak genişledi. Oysa Türkiye yıllardır bekletiliyordu!

Ardından eski Rusya’nın sanayi merkezi olan Ukrayna idi. Ama bağımsızlaştı. Başına Soroz ile oligark İgor Kolomsky (1) destekli “Halkın Hizmetkarı” (2) adlı partinin genel başkanı getirildi. Rusya’ya karşı örgütledi. Bir taraftan Bulgaristan, Romanya ve Litvanya ile Karadeniz kıyılarını Rusya aleyhine daralttı. Diğer taraftan 17 uçak dolusu silahı Ukrayna’ya taşıdı. Yunanistan’ın Karağaç bölgesine (İpsala’nın yanı başında) tam donanımlı bir üs kurdu.

Bütün bu eylemler; Rusya’nın ciddi güvensizlik duymasına yol açtı.

Ukrayna, Nato’nun “ileri karakolu” haline mi getiriliyor?

Napolyon ve Hitler tarafından olmak üzere iki kez işgale uğramış olan Rusya; Ukrayna coğrafyasından yararlanarak düşmanını kovmuştu. Şimdi o Ukrayna, NATO içine alınmaya ve bin yıllık birlikte olduğu Rusya’nın karşısına çıkarılıyordu.

Boz ayı, bütün sıcakbölgelerine rağmen beyaz ayının yaşam alanına fiilen girmiş oluyordu. Böylesi kaygı ve korkularla Rusya; mezhebi ile dili ve etnisitesi aynı olan Ukrayna’ya karşı güç kullanmak zorunda buldu kendini!

*** ***

Savaş cinayeti için bunlar hak sağlar mı? Elbette hayır.

Ne var ki çare olması umulan diplomasi; çoğunluk veya güçlü olanın isteklerini dikte etmek halini alıyor. Bu da savaşı durdurmaya yetmiyor.

Bunun örneği geçmişte yaşanmıştır:

Tarihteki yaşanmış örnek; Hitler’in Almanca konuşulan Südet bölgesini Çekoslovakya’dan almak isteme örneğidir. Çünkü Avrupalı devletler; İngiliz başbakanı Chamberlain öncülüğünden Münih anlaşması ile Süet bölgesini Çekoslovakya’dan alıp Hitler’e verdi. Olası bir savaşı önlemeyi amaçlamıştı. 1. Dünya Savaşı önlendi mi?

Rusya-Ukrayna sorunu ile ilgili olarak 2-3 hafta öncesinde başlatılan diplomasi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki tilkileri yüzünden sonuç vermediğini, Rusya yaşayarak görmüştür. O nedenle son çare olarak savaşı göze almıştır. Hem de karşısındaki topluluktan daha güçsüz olduğunu açıklayarak…

NATO’ya güvenerek köprüleri atmış olan Ukrayna başkanı Zelenski’nin “yalnız bırakıldık” sızlanmasıyla mazlum rol oynaması; sadece NOTO değirmenine su taşımak oluyor.

***

1- İgor Kolomosky; hem İsrail ve hem de Güney Kıbrıs vatandaşı olan bir Ukrayna yurttaşıdır. Ukrayna’nın en karanlık oligarkıdır. Banka, petrol, doğal gaz, maden, hava yolu ve medya şirketleri sahibidir. Şirketlerini İsviçre’den yönetiyor ve İsrail ile Amerika’da yaşıyor. Sahip olduğu televizyon; “1+1” televizyonudur. Maskeli ve silahlı birlikleri vardır. Yuşaenko ve Timoşenko ile bugünkü Ukrayna cumhurbaşkanına Zelenski’nin finansörüdür. Zelenski öncesinde Ukrayna hükümeti, sahip olduğu bankaya; milyarlık hortumlama nedeniyle, el koymuştur.

2-Şimdiki Ukrayna cumhurbaşkanı olan Zelenski; 1978 doğumludur. 2017’ öncesinde bir komedyendir. 2015 yılında televizyona transfer olur. “Halkın Hizmetkarı” adlı bir dizide tesadüfen devlet başkanı seçilen namuslu bir tarih öğretmeni rolünü oynar. Bu rolde kokuşmuş düzenle, yolsuzlukla, rüşvetle, yandaş yalakacılıkla, israf ve araba saltanatıyla, israfıyla vs mücadele eder. Dizi, halkın yoğun ilgisini toplar. 1+1 televizyonunda yayınlanır. 40 milyonluk Ukrayna’da 20 milyon kişi tarafından izlenerek rekor kırar.

Amerika, bu süreçte kendisini keşfeder. Soroz’un “açık toplum” kuruluşları ve İgor Kolomosy tarafından desteklenir.

“Halkın Hizmetkarı” şirketi, 2018 yılında aynı adla parti kurdu. “2017 yılında adımızla parti kurma girişimi oldu, bunu önlüyoruz” şeklinde açıklama yaptı. Partinin genel başkanı, dizinin baş aktörü Volodomir Zelenski İdi. Üç ay sonra cumhurbaşkanı adayı oldu. 2019 yılında yüzde 74 oyla devlet başkanı seçildi. Fakat seçim takvimi süresince hiçbir demeç veya röportaj vermemişti. Basın toplantısı yapmamıştı. Hatta rakibi Proşenko ile halkın huzuruna çıkması için statta düzenlenen toplantıya bile gitmemişti. Tek taraflı reklam ve propağanda, seçimesine yetmişti.

NATO devletlerinin, özellikle ABD ile AB’nin verdiği cüretle; çok sayıda vatandaşının ve özellikle sanayi bölgesi olan Donestklilerin itirazlarına rağmen NATO’ya girme çalışmalarını sürdürdü.

Rusya’nın çıkışı karşısında azmettiren Batı için, “bizi yalnız bıraktılar” diye sızlanma mesajları yayınlıyor.

***

Sonuç olarak;

Zelenski’nin ciddiye almadığı Putin; kendisinin doğduğu 1978 yılında KGB subayı olarak Almanya’daki ajandır. SSCB rejim değiştirince KGB yerine kurulan FBS’nin başkanıdır.

Soğuk Savaş dönemi ile gerilim politikası ve paktların sona ermesi sonrasında Nato’daki yayılmacılık, yeni kamplaşma getirmiştir. Bunu avutulma ve güvensizlik olarak algılayan Rusya Federasyonu; kendi müttefik grubunu tahkim etmeye çalışıyor.

Ukrayna’nın NATO yayılmacılığını göz ardı etmesi, büyük bir yanılgı ve acı getirmiştir.

Umarım “savaşa hayır” diyen barışsever ve çevreci dünya; doğru saptamalarla hakkı teslim etme ve barışın gerçekleştirme olanağını bulur.

Türkiye de Enver Paşa örneği hayalcilikle kendini ateşe atmaz.