Her yazıda farklı bir “-krasi”yi ele aldık, ortak özellikleri ise cehalet, hırs, kolaycılık vb. yüzünden yarattığı mutsuzluk ve umutsuzluk olduğundan hep aynı soruya yanıt aradık: İnsanlık, aklını ve vicdanını neden zincire vuruyor?
Gelin, “gıdım gıdım” sorgulamaya devam edelim:
İnsanın doğasındaki zaaflar ve dış etkenler yüzünden toplumsal sistemlerin nasıl yozlaştığını, insanlığın kendi yarattığı tuzaklara nasıl düştüğünü ele alırken;
Meritokraside liyakatin hayalini kurduk, Kleptokraside ise hırsızların gölgesini gördük. Plütokraside zenginlerin, Kakistokraside en kötülerin şimdi ise cehaletin etkisindeki aptalların dünyasında bir gezintiye çıkıyoruz: İdiokrasi...
Bilgi her yerde ama basitliğin ve öfkenin peşindeki insanlar, insancıklar yüzünden cehalet sahnede adeta dans ediyooo!..
Bakınız,
Bir tweet, bir selfie ya da bir video aklı sustururken hepimizi coşturuyor, gelişim, değişim, dönüşüm diye diye adeta ekranın parıltısına âşık olup DijiKölelik düzenine de koşar adım yaklaşıyoruz.
O halde soralım mı, cehaletin de etkisiyle yoksulluğa ve biata alışan ya da alıştırılan insanoğlu ne yapmaya çalışıyor?
İdiokrasi, yönetimde veya toplumda aklın ve liyakatin yerine cehaletin ve basitliğin egemen olduğu bir düzeni ifade eden, Yunanca “idios” (aptal) ve “kratos” (güç/yönetim) köklerinden gelen bir kavram.
Aptal dediğimiz, farklı bir fikre maruz kaldığında hemen tepki veren ve sinirlenen, insanları “bizden mi, onlardan mı” diye bölen, okuduğunu anlamayan ve tahammülsüz kişi olabilir, elindeki zekâyı kullanmayı reddeden, sorgulamayı bırakan, düşünceyi tembelliğe terk eden de...
İşte bu yüzden akılsızlıktan bile tehlikeli, zira akılsızlık bir eksikliktir ve tamamlanabilirken aptallık öyle değildir ve çoğu zaman tercihimiz oluyor..
Neden?
Biliyor musunuz, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde sorunlara yüzeysel, yapay, basit, hayalî hatta saçma sapan çözüm önerenler her daim alkışlanıyor; bilgi yerine hurafeler, masallar, yalanlar popülerlik kazanıyor, hatta DijiÇağ’da algoritmalar, yapay zekâ ve sosyal medya da bu cehaleti pompalayınca ortaya çıkan ise maalesef kendi yarattığı teknolojiye köle olan insanlar insancıklar oluyor...
Ama,
İsyan ettiren bir anlayışın da olması gerekmez miydi?
Mesela en çok bağıran, en basit konuşan, en çok “göze batan” çok kazanıyorsa, cehaletin egemen olduğu yerde akıl zincire vurulmuşsa, AKLINI GERİ AL, O PARILTILI CEHALETİ DEFET! denilmesi gerekmez miydi?
Halk arasındaki “Allah, zihin açıklığı versin ya da 'Aklını başına al! " deyişini hatırlatarak konumuza yani İdiokrasi’ye bir canlandırma ile başlayalım...
Bir sabah uyandınız, telefon elinizde ve medya bildirimleri peş peşe geliyor:tık, tık, tık!... Sessizlikte, duvardaki saatin zamanı eriten yelkovanın 'tik tak'ı gibi ...
Çoook basit bir örnekle;
Ne tık tık ne de tik tak, TikTok’ta bir genç, “Bu dansla göbek erir!” videosuyla servet kazanırken, doktorların “Diyet, egzersiz” önerisi “üj bej” beğeniye dahi zor ulaşıyorsa düşünmek gerekmiyor mu?
Eğer,
Sosyal medya, aptallara seslerini duyurma şansı vermiş ve DijiÇağ’da aptallık, algoritmaların kralı olmuşsa, SOSYAL MEDYA ÇILGINLIĞINA SON! vermelisiniz...
Devam;
“Herkes az yesin, enflasyon sorunu çözülür!” ya da ekonomik kriz nedeniyle “Patates-soğan ithal ederiz, biter.” gibi sözleri hep duyarız ve sosyal medyada beğeni rekoru kırılırken, merak ediyorum, “Bunlar nasıl bir çözümdür?” diye soran, sorgulayan ya da karşı öneri sunan kaç kişi sayabilirsiniz?...
Sizce,
Dış güçler ekonomiyi batırdı!” diye bir haber yayılırken de kimsenin sorgulamıyor olması düşündürücü değil midir?
Pandemide “Dezenfektan ya da kolonya içerseniz virüs ölür!” gibi bir paylaşım dahi trend oluyor, tık tık rekoru kırıyorsa bunun sebebi sadece “bilimin susturulması” olabilir mi?...
İngiltere’de bir politikacının, “Brexit her derdi çözer!” dediğinde de ortaya çıkan sonuç: ekonomik kaos ve alkış rekoru!...
Dijiçağ'da zaman ve mekân ayrımı yok! Algoritmaların algıya hükmediyor olması ne acı!..
“Kitleleri manipüle etmek, cehaleti güçlendirmekle başlar.” Yani cehaletin popülizmle el ele taht kurması söz konusu, o halde:POPÜLİZMİN YALANLARINA DUR! DİYELİM...
Gerçekten, yapay zeka, algoritmalar bu basitliğimizi ödüllendiriyor olabilir mi, saçma ne varsa “trend” yaparken, insanoğlunun taparcasına “beğen” tuşuna basma ısrarcılığının nedeni ne ola?
Eğer, basit çözümler, karmaşık sorunların örtüsü olabiliyorsa:
BASİT ÇÖZÜMLERİN CAZİBESİNE KAPILMAMALIDIR.
Değerli Okurlar,
Ekrana zincirli olmak nasıl bir duygudur düşünün derim. Bu, insanın kendi kodladığı algoritmaların esiri olmasıdır, zaten tüm sistemler aklın ve vicdanın yerine geçen cehalet ve hırsla çöküyor ve biz bu zinciri kırabilecek miyiz?
**
2006 yapımı "Idiocracy" adlı bilimkurgu ve hiciv karışımı filmde, toplumun aptallaşması mizahi bir dille anlatılıyor;
Ülkenin Başkanı Camacho, bağırıp çağıran ama hiçbir şey bilmeyen bir lider, Joe Bauers ise bir asker...
2005’te dondurulan ve 2505’te uyandırılan Joe bir bakıyor ki, heyhat!
İnsanlar aşırı aptallaşmış, dil ve kültür yerlebir ve toplum garip kararlarla yönetiliyor ki, o vasat zekâsıyla bir anda “en zeki adam!” oluveriyor ve dünyayı kurtarmaya! çalışıyor!...
Bu arada popüler bir TV şovunda da herkes Brawndo adlı enerji içeceği içiyor, hatta bitkileri bile onunla suluyorlar! ki, günümüzde sağlık ürünlerini pazarlayanları hatırlatıyor gibi...
Bunlar, garip, ilginç hatta saçma sapan olduğunu bilerek tıkladığımız ve kanıksadıklarımıza benzemiyor mu?
Film, sosyal medyanın saçmalıklarını, popülizmi ve bilim karşıtlığını da öngörmüş gibi.
**
İsterseniz bir fıkrayla devam edelim...
Bir adam hasta beynini tedavi için beyin cerrahına bırakır, beyin tamir edilir ama adam geri gelmez.
Yıllar sonra sokakta karşılaşırlar:
“Neden beynini almaya gelmedin?”
“Ona gerek yok, artık siyasetçiyim!”
Güldünüz ya da birşeyleri hatırlar oldunuz diye düşünüyorum, zira fıkra, DijiÇağ’ın idiokrasisine 'cuk' diye oturan: akıl, bilgi, yetkinlik ayak ucunda; cehalet, gürültü, popülerlik ise baştacı! dedirten sonuç gibi...
Sanki,
Fıkradaki “beynini hastanede unutan siyasetçi”yle filmdeki Başkan Camacho akraba! ve ikisi de cehaletin nasıl taht kurduğunu gösteriyor...
Bizim,“Evreni anlamak için beğenilere değil, gerçeklere ihtiyacımız var.” Bu nedenle: HER BEĞEN TUŞUNA TAPMA, AKLINI KORU! Mukayyet ol!
Elbette ki,
Geçmişte de idiokrasinin izleri var, mesela, Neron’un Roma’sı bunun çarpıcı bir örneği: Roma yanarken lir çalıp şarkı söyleyen, halkını gladyatör oyunlarıyla oyalayan, imparatorluğunu kaosa sürükleyen Neron, eğer DijiÇağ’da yaşasaydı TikTok’ta “#RomaYanıyor” diyerek dans eder ve milyonlar izler miydi bilinmez ama cehaletin eğlenceyle maskelenip alkışlanır olabileceği gerçeğini kabul etmeliyiz, zira "Bir önyargıyı yok etmek, bir atomu parçalamaktan daha zordur.”derler ki,
CEHALETİN DANSI DA SON BULSUN MU?
Peki, bir başka örnek vereyim.
1630’ların Hollanda’sındaki Lale Çılgınlığı’na ne diyorsunuz?
İnsanlar, bir lale soğanına neredeyse ev fiyatları ödemiş, kitleler de bu sürü psikolojisiyle batmışlar. “Sürüye uyan, kendi yolunu bulamaz.”derler,
SÜRÜ PSİKOLOJİSİNE DE HAYIR!
**
Neden böyle oluyor ya da hata kimde?
Demek ki, idiokrasinin kökleri, insan doğasında yatıyor ve karmaşık sorunlar karşısında basit cevaplar her zaman daha çekici geliyor, uzun analizler yerine bir slogan, derin bilgi yerine bir espri, kitleleri daha kolay yakalıyor ve esir ediyorsa, “Sosyal medya, dikkatinizi satarak köleleştiriyor.” ise sadece DİKKAT, KÖLE OLMAYIN!... diyebilirim...
Unutmadan, eğitim sistemlerindeki aksaklıklar da bu ateşe benzin döküyor gibi...
Eleştirel düşünce yerine ezber öğretilirken, insanlar da bilgiyi sorgulamak yerine popüler olana kapılıyor. Medya, reyting için en saçma konuşana mikrofonu uzatıyor ve popülizmi körüklüyor; zira sansasyon her zaman daha çok ilgi görmüyor mu?
Eğitim, cehaletin panzehiri olabilir ama sadece sorgulayan bir akılla... O halde
EĞİTİMSİZ CEHALETİ REDDET!...
Gelelim en kritik soruya; Günümüzde yani DijiÇağ’da aptallar neden kral?
Gerçekten, algoritmalar, teknoloji devlerinin egosu ve hırsıyla kodlanmış halde ve güç peşindeki o “efendiler”, kitleleri popülizmle uyutuyorlar...
Ama,
Suç sadece onlarda mı?
Hayır!
“Beğen” tuşuna basıp, yanlış bilgiyi paylaşan, sorgulamayan bizler bu idiokrasiyi inşa ediyoruz, geleceği kodlarken kendimizi, özümüzü, vicdanımızı kısaca geçmişimizi yok ediyor ve unutuyoruz ki, artık kodladığı algoritmalara, yapay zekaya vurulan bir aşıktan farkımız kalmıyor.
Hatta,
Zincirlere vurulmak pek umurumuzda olmasa da sanki toprağa gömülmeyi bekler bir halimiz var.
Unutmayın, teknoloji, özgürlüğün değil, kontrolün aracı olduğunda tehlikelidir.
Sen,
O ALGORİTMALARIN ZİNCİRLERİNİ KIR!
Değerli Okurlar,
İnsan, sorunları karsisy öfkeleniyor, yapay zekada bu öfkeyi körüklüyor:
En çok tıklanan bir linç yazısı, en çok beğenilen yalan haber revaçta, medya, “Halk ne der?” diye reyting peşinde, popülizm, “Halk bunu ister!” diyerek kitleleri uyutuyor.
Ama,
Salt medyada değil, çıkar için parti, oda, baro, borsa, kooperatif vb. platformlarda da aynı davranışı görüyoruz.
Birisini desteklerken dahi zihnimizdeki “O, bizden” algısı ile “beğen” tuşuna basar gibiyiz, yalan mı?
Selam gönderene tık, sövene tık tık...
Gerçekten,
İnsanlık düşünmeyi unuttu ve beyinler “beğen” tuşunun kölesi oldu...
Yine de özgürlüğün mezar taşı olmasın ve TIK TIK KÖLELİĞİNE SON! verelim.
Ne yapmalı ya da yapılmalı noktasında tekrar edelim;
Öncelikle eğitimde, eleştirel düşünceyi teşvik eden, sorgulamayı öğreten bir sistem kurulmalı, mesela, çocuklara “Bu tweet doğru mu?” dedirtebilmek önemli. Okullar, ezber makinesi değil, akıl fabrikası olsun... Zira, gerçek bilim, sorgulamayla başlar; dogmalarla biter. O halde, ELEŞTİREL DÜŞÜNCEYİ YÜCELTELİM! diyor muyuz?
Bu meyanda,
Medya, DijiÇağ’ın olmazsa olmazı olabilir ama her gördüğümüze, her okuduğumuza inanmayalım, tıklamadan önce sormak, sorgulamak, düşünmek çok zor değil. Eğer o medya, eğlenceyle gerçeği karıştırıyorsa ve akıl kayboluyorsa, MEDYA OKURYAZARLIĞI ŞART!
İkinci olarak, liyakati yükseltmek, idiokrasiye en büyük darbe olabilir.
Zira, yönetimde ve toplumda yetkin insanların önünü açacak mekanizmaların kurulması halinde popülizmin cazibesine kapılmayız, liderlerin ve influencer’ların söylediklerini de “Bu ne kadar mantıklı?” diye de sorgulayabiliriz.
Unutmayın,
Başarı, yetkinlik ve çalışkanlıkla gelir, alkışlarla değil: LİYAKATİ TAÇLANDIRALIM...
**
Değerli Okurlar,
Günümüzdeki asıl tehlike beynin çürümesi, belki de kokuşur hale gelmesi olabilir. Dijital çağın dikkat dağınıklığı, bilgi kirliliği ve tüketim kültürüne baktığımızda;
Ne gerçekten düşünen ne de tamamen deli, ama sorgulamayan, sadece tüketen bir nesil yetişiyor gibi ve böyle bir toplum da, kendi yarattığı yapay zekâya bile yenilmeye mahkûm olur ki, asıl acı olan ise kendi rızamızla gerçekleşiyor olmasıdır.
Dikkat!
İster deli ol, ister akıllı ama asla aptal olma! Zira, deli bazen çare bulur, akıllı da yön verir; aptal ise hem kendini hem toplumu uçuruma sürükler, ki tam da bu noktada, farklı bir duruş ve kimlik devreye girmelidir diye düşünüyorum: Abdal olmak...
Son olarak,
Önce BEN olalım, kendimiz olalım.
Her gün okuyalım, anlayalım, öğrenelim, sorgulayalım ki, teknolojinin kölesi değil, efendisi olalım.
Bu arada beynimizi de hastanede unutmayalım, yoksa kayboluruz.
Teknolojinin ve aptallığın insanı da insanlığı da toprağa gömmesine izin vermeyin.Kaleminizle bu oyunu bozabilir ve oyunun baş aktörü cehalete bir tokat atabilirsiniz: yeter ki yaz, sorgulat, uyandır...
Bilmelisiniz ki, "Kalem, kılıçtan keskindir." ve o algoritmalardan da büyüktür, o halde "Bir hikâye yaz, dünyayı değiştir."
Bitiriyoruz,
Nazım Hikmet’in dizelerindeki gibi, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine…”
Ve her şeyi özetleyen, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağları aşan vizyonuyla:
“Fikirler zorla ve şiddet ile değil, ancak akıl ve mantık ile kabul ettirilir.”
ÖZGÜRLÜĞÜ YAZ, İDİOKRASİYİ YOK ET!