Rémi Lefebvre’in «Sarı Yelekler ve Siyasi Temsilin Gereksinimleri» başlıklı Eylül 2019’da yayımlanan denemesini okuduğumda çok etkilendim. Çünkü Sarı Yeleklerin talebi sınırlı olan Temsili Demokrasi’nin ötesinde bir başka modelin; «Halkın Demokrasisi»[1]nin yani «Katılımcı Demokrasi»’[2]nin gerekliliği.

İBB’nin arzettiği İstanbul Meydanları örneğinde bu model bir ucundan bize gösterildiği için Sarı Yeleklerden şanslıyız. Ama şu da var ki elitler yerine toplumun alt gruplarından çıkıp gelen Sarı Yelekler Halkın Demokrasisi modelini talep etmiş şanslılar.

Ne de olsa 18. yüzyıldan bu yana gelenekselleşmiş başkaldırı kültürü var onlarda. Hakkını arama gereği hücrelerine dek işlemiş. Kırılgan, yoksul, yaralı, bir köşede unutulmuş diplomalı, diplomasız bu kitleler 2018’de başladıkları «meşruluğun ölçütü halk egemenliği»[3] olacak demokrasi biçimini talep etmeyi sürdürüyorlar. Yoksul emekçiler, düşük maaşlı emekliler, üniversite mezunu liyakat görmemiş geçici işçilerde çalışan gençler, tek başına çocuk okutan anneler onlar. Her biri farklı özellikte, farklı tartışabilme kapasitesinde ama müzakere edebilen, insanca yaşamak için günlük yaşamlarında neyin eksik kaldığını, neyin verilmediğini bilen, bunu isteme hakkını kendinde görebilenler. Arkalarındaki güç Fransız Anayasasının kurucu metni: Fransız Cumhuriyetinin baş tacı ettiği 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi; ona güven kültürü.

Sağdan ve soldan siyasi partilerin hiçbiri onları dikkate almadı. Ne sosyalist J. L. Mélenchon ne aşırı sağcı Marine Le Pen yanaştı. Ne Boyun Eğmeyen Fransa’nın (La France Insoumise) ne Ulusal Cephe’nin (Le Front National) bu alt grupların yaşadığı küçük şehirlerde, kenar banliyölerde yerleşimleri olmadığı görüldü. Fransa’da da yukarıda olanlar çok farklı değil. Saman alevi sandılar; önemsemediler. Gene de hareket iki yıl boyunca birbirini tanımayan binlerce insanı her Cumartesi aynı anda bir araya toplayabildi.

Toplumsal adaletten demokrasi sorunsalına yürüyen Sarı Yelekler Hareketi’nin bir yenisi Eylül 2020’de gerçekleşti. 8500 öfkeli Sarı Yelekli "bizi rafa koydunuz" diyerek seferber oldu. 2500’ü Paris’teydi. 275’i tutuklandı. Bu kez Covid-19 pandemisi dolayısıyla kapatılan diskoteklerin restoranların sahipleri de turistik gezi şoförleri, hasta bakıcılar, çöpçüler ve kasa çalışanları da aralarındaydı. Yükseklere alışkın elitler 14. Louis kadar aşağıdan uzaklaştıkları için belki de Sarı Yekelerin gücünü hiçe saymaktalar. Ama "Küresel Güvenlik" adı altında Fransız Anayasasının 24. maddesini mecliste hızlıca düzenlemeleri sanki endişeleri gösteriyor. Senatoya sunulan metin tartışmalara yol açtı. Çünkü «anayasal sorunlar doğurabilir», «kanıtlanması zor kötü niyet suçu olarak görülebilir» metin temelde halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlamakta. Şimdilik Katılımcı Demokrasi modeli yerine insan ve yurttaş haklarını ihlal edecek Küresel Güvenlik tedbiri koymayı tercih ediyorlar.

Aslında Sarı Yelekler Hareketi ile Macron’un kurucusu olduğu Yürüyen Cumhuriyet (La République en Marche) sosyo-politik oluşumlar olarak birbirinin zıddı. Fakat birer geleneksel örgütlenme, siyasi kültür ya da zihniyet zincirlenmesi ürünü değiller. Ortak noktaları siyasi aracılardan geçmeden başarmaları. Belli bir toplumsal durumda hiçten yola çıkıp var olmuşlar. Yürüyen Cumhuriyet Nisan 2016’da doğmuş; Macron Mayıs 2017’de cumhurbaşkanlığı görevini almış. Sarı Yelekler aşağıdan; Makronizm yukarıdan gelerek Fransız siyaset sistemini alt üst etmiş, dengeyi bozmuş.

İkisi de arabulucu birliklerden ve geleneksel elitlerden uzak «halkın demokrasisi» olma iddiasında. Yerleşik «eski siyaset»’in «eski dünya» tarzı örgütlenmenin kodlarını kırmış. Şöyle ki siyasi geçmişleri yok; siyaset meslekleri değil. Eylemleri sosyal medya aracılığıyla örgütlemiş iki hareket. Ancak Yürüyen Cumhuriyet’in başarısı klasik demokrasideki gibi kendine bir lider seçmiş olmasında.

Oysa Sarı Yelekler tam yenilikçi: Baştan beri liderlik sistemini reddettikleri gibi Temsili Demokrasi anlayışını, biçimini tartışmaya açtılar. Fransa’da Gücenikler (Les Indignés), İngiltere’de Momentum, İtalya’da Beş Yıldız (Cinq Étoiles), Amerika’da Obama’nın başkanlığı sırasında iktisadi krizde kurulan Çay Partisi (Tea Party) gibi benzer oluşumlara fark atıyorlar. Yakıtta karbon vergisine karşı çıkmakla başladıkları eylem zincirini ulusal çapta yaymayı başardılar. Bireysel acıların paylaşılması, kamu önünde dile getirilmesi, bireysel sefaletlerin toplumsal davaya dönüşebilmesi onların eseri.

Toplumsal adalet konusunu davalarının merkezine koyarak saygıdeğerlik ve kabul edilme ilkelerinin sayılmasını talep ettiler. Siyasi partilerin unuttuğu toplumculuk, dayanışma, toplumsallaştırma işlevleriyle kamuoyunu biçimlendirdiler. Bir dizi eşitsizliğe karşı eylem yaptılar. Listeleri 42 maddelik; ağır basanlar asgari ücretin artırılması, servet vergisinin yeniden konması, emekli maaşlarının artırılması.

Oto-organizasyonda yakaladıkları başarıyı protesto gösterilerini sürdürmede sağlayamamalarının nedeni temsili demokrasinin kuralları çerçevesine girmekte direnmeleri ve sokak mı oy sandığı mı ikilemi. 2016’da Gece Ayakta (Nuit Debout) Hareketinin de protestoları böyle sonlanmıştı. Ama Sarı Yelekler organize ve kalıcı olmaktan yana. Aralarından çıkacak sözcüler dışında temsilcileri olsun istemiyorlar. İşin içine oy meselesi girdiğinde fikirler adına savaşmanın sona erdiği iddiasındalar. Seçimle ilgili kurallar onlara ayak bağı. Öte yandan bu işin nasıl olabileceği de büyük sorunsal.

Yüze yakın delege tüm Sarı Yelekler adına konuşmak üzere toplandığında tartıştıkları şey meşruiyetleri olmuş. Çünkü şimdiye dek güvenip oy verdiklerinin ihanetini biliyor ve yukarıdan aşağıya rezilce işleyen sistemi reddediyorlar. Sosyal boyuttan siyasi boyuta geçiş senaryoları bu nedenle sürdürülebilir olamıyor. Bireyler, tüketiciler, yurttaşlar adına bir araya gelerek hareket eden, biçimlendiren, örgütleyen, seferber eden grupların, sendikaların, partilerin aracılığını istemiyorlar.

Soruları şu: Olabilecek en demokratik biçimde bir çalışma planı nasıl yapılabilir?

Yanıtları da şöyle: Demokrasi süper zor.

Sarı Yelekler siyasette kriz yaratarak birçok farkındalık geliştirdi. Temsili Demokraside radikal yenilenmeyi gösterdi. Kolektif çıkarların kalıcı olmalarına, siyasi sistem içinde onları taşıyacak yapıların gerekliliğine, program ve önerilerle savunulmasına işaret etti.

Mehmet Ali Zengin «Katılımcı Demokrasi artık sadece politik teorinin değil kozmopolit ve elektronik demokrasinin de etkisi altında» olduğunu bildirmiş.

O güzel günleri görmek dileğiyle esen kalın!


[1]Rémi Lefebvre, «Les Gilets jaunes et les exigences de la représentation politique»: https://laviedesidees.fr/Les-Gilets-jaunes-et-les-exigences-de-la-representation-politique.html

[2] Mehmet Ali ZENGİN (Doç. Dr.), Katılımcı Demokrasinin Vasıtaları ve Bu Vasıtalardan Referandumun Çevre Hakkına Olan Etkileri: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/774914