Coğrafi şartlar, sosyal ve ekonomik değerler, iç ve dış tehditlerin değişmesi sonucunda askerlik ve asker alma biçimlerinin sürekli değişmiş ve evrilmiş olması gerekçesiyle iktidar partisi tarafından hazırlanan 7179 sayılı Askeralma Kanunu jet hızıyla onaylanmayı müteakip Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yazımızda Kanun hakkında bazı tespit ve değerlendirmelerde bulunacağız.

Harp sanatını öğrenmek ve yapmak yükümlülüğü olarak tanımlanan askerlik Anayasaya göre, Kanunda kadınlar muaf tutulmuş olsa da, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Yakın dönemden önce askerliğin toplumda önemli ve saygın bir yeri vardı. Bir ülkede yaşayan tüm vatandaşların din, dil, cinsiyet, mezhep gözetilmeksizin asker sayılmasını ifade eden “ordu millet” anlayışı doğrultusunda “her Türk asker doğar”dı. Ama o günler sanırım mazide kaldı, halen 500 bine yakın yoklama kaçağının olduğu göz önüne alındığında, artık çoğu Türk adeta askerlikten kaçmak için doğuyor.

2013 yılında başlayan önceki sistemde dört yıllık üniversite mezunu olmayanlar ve yedek subaylar 12 ay, diğerleri ise kısa dönem olarak 6 ay askerlik yapıyordu. Sonuncusu geçen yıl olmak üzere 1987 yılından bu yana altı defa da bedelli uygulaması yapılmıştı.

Yeni sistemde ise askerlik süresi 6 aya indirilirken kısa dönem askerlik kaldırılıyor, 4 yıllık mezunlar için yedek subaylık korunurken 2 ve 3 yıllık mezunlar için ilk defa yedek astsubaylık getiriliyor. En önemlisi ise önceki dönemlerde devletin nakit ihtiyacı ve kodamanların askerlik çağı geçen çocuklarının çoğalması gibi nedenlerle çıkarılan bedelli uygulaması devamlı hale getiriliyor. Bedellide Bakanlığın belirlediği kontenjandan fazla talep olursa kura çekimi yapılacak. Kanuna eklenen geçici maddeyle mevcut kaçaklara kuraya dahil olmadan bedelliden yararlanma hakkı verildi.

Muafiyet Meselesi

Kanunun “Barışta, olağanüstü hal veya seferberlik hallerinde veya savaşta, askerliğini henüz yapmadan, Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler, Cumhurbaşkanınca belirlenen şartlara uydukları takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulur” şeklindeki düzenlemesi kamuoyunda hemen dikkat çekti. TBMM Genel Kurulunda sağlanan konsensüs sonucu madde “Barışta, olağanüstü hâl veya seferberlik hâllerinde veya savaşta, askerliğini henüz yapmadan, Milli Güvenlik Kurulunca gerekli görülen sahalarda Bakanlığın teklifi üzerine Cumhurbaşkanınca özel olarak görevlendirilen gönüllüler, Cumhurbaşkanınca belirlenen şartlara uydukları takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulur” şeklinde değiştirilmiştir.

Malumdur ki her düzenleme bir ihtiyaçtan doğar ve kanun koyucu bunu düzenlemenin ilgili maddesindeki gerekçede belirtir. Oysa ne genel gerekçede ne de madde gerekçesinde bu yönde bir açıklama yoktur. İktidarın neredeyse tüm düzenlemelerinde olduğu gibi burada da gerekçesizlik vardır. Sözde gerekçede madde metni aynen yazıldıktan sonra “amaçlanmıştır” ifadesine yer verilmiştir.

Burada basının ve kamuoyunun dikkatinden kaçan husus önceki askerlik kanununda da (madde 10/11) bu yönde bir düzenleme bulunmaktaydı. Görüşünü aldığımız asker alma uzmanları bu düzenlemenin bir uygulamasına tanık olmadıklarını söylediler. Bu alanlar neler olabilir, bu kişiler kim olabilir, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulur diye düşünüldüğünde bu dönemde akla istihbarat görevlilerinden başkaları gelmemektedir. Demokratik modern toplumun en önemli özelliği işlem ve eylemlerin şeffaf, ulaşılabilir ve denetlenebilir olmasıdır. Burada yapılmak istenen ise bunların tersi olsa gerektir. Belki soğuk savaş döneminde böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulabilirdi ancak günümüz şartlarında bu düzenlemeye kesinlikle ihtiyaç yoktur.

Önceki Kanunda olması devam ettirilmesini gerektirmez nitekim iktidar bu düzenlemeye bir gerekçe sunmadığı gibi bu konuda toplumsal bir ihtiyaç da görülmemektedir. Hal böyleyken muhalefetin bu maddeyi kanundan tamamen çıkartma yerine bir anlam ifade etmeyen değişiklikle kabul etmesi yetersiz muhalefetlerini bir kere daha göstermiştir. MGK üyelerinin çoğunluğunun (en az 5/9) Cumhurbaşkanınca seçilen Bakanlar olması yanında asker olan diğer üyelerin tamamımın da Cumhurbaşkanının emrindeki Milli Savunma Bakanının emrinde olması karşısında değişikliğin hiçbir anlam ve önemi olmayıp bir benzetmeyle ha kel hasan ha hasan kel olmuştur.

Anayasaya göre herkesin hakkı ve ödevi olan askerlik hizmetinden muafiyet önemli bir konudur. Bu nedenle objektif ve sıkı kurallara bağlanmalıdır. Nitekim önceki Kanunda olduğu gibi, terörle mücadelede hayatını kaybedenlerin çocukları ve kardeşleri askerlikten muaf tutulmuştur. Düzenleme bu haliyle keyfiliğe açık olduğu gibi demokratik bir ülkede gereksiz bir düzenlemedir. Cumhurbaşkanının partili olduğu da dikkate alındığında tehlikeli ve suistimale açık bir durum söz konusudur.

Bunun dışındaki tespit ve değerlendirmelerimizi kısaca şu şekilde dile getirebiliriz.

Askerlik süresi kısalmalıdır. Ancak bunun için öncelikle TSK’nın küçülmesi gereklidir. TSK’nın teşkilat yapısında bir değişikliğe gidilmeden, küçülme olmadan ve bu radikal kararın alt yapısı hazırlanmadan yapılan kısaltma zafiyet yaratacaktır.

Askerlik tek tip olmalıdır.  Herkes için hak ve ödev olan askerliğin kısası uzunu, yedekliği olmamalı, herkes aynı uygulamaya tabi tutulmalıdır. Yedek subaylıktan bir verim alınmadığı ortadayken bir de yedek astsubaylık çıkarılması akla ziyan bir uygulamadır. Bu kişilerin uzmanlığına ihtiyaç duyulan alanlarda bu işe meslek olarak bakacak sözleşmeli subay, astsubay veya memur istihdam edilmelidir. Yoksa asıl işi başka olan yedek personelden, şafak sayandan verim alınması mümkün değildir.

Elverişsizlik halleri yeniden düzenlenmelidir. Mevcut uygulamada Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin A bendindeki hastalık ve arızalardan rapor verilenler savaşta ve barışta askerlik yapar; B bendinden rapor verilenler askerliği barışta yapamaz savaşta yapar; C bendinden rapor verilenler durumu hakkında karar vermek için zamana ihtiyaç olanlar; D bendinden rapor verilenler ise barışta ve savaşta askerlik yapamaz şeklinde işleme tabidir. Hâlbuki savaşta askere gidebilecek kişilerin de, önceki uygulamalarda olduğu gibi, askerlik eğitimi alması gerekir. Örneğin gün boyu ayakta duran bir garson veya fırıncı düztaban olduğu gerekçesiyle B bendi kapsamında askere alınmazken savaşta alınması mümkündür. Bu nedenle B bendinden rapor verilenler de silahaltına alınmalı ancak istihdamında sağlık raporu dikkate alınmalıdır.

Bedelli askerlik olmamalıdır. Askerlik vatan hizmetiyse parayla yapılmaz, yaptırılamaz, zorunlu askerliğin gerekliliği başka bir tartışma konusu olmak üzere, ülkedeki herkes eşitse askerlik herkese eşit yaptırılmalı, parası olana veya kaçmak isteyene fırsat verilmemelidir. Bu kapsamda bir başka husus, düzenlemeye göre 6 ay askerlik yapan kişiler talep ederse asgari ücretten az olmayan bir ücretle 6 ay daha askerliğe devam edeceklerdir. Mevsimlik orman işçisi gibi 6 aylık ücretli askerlik olmaz, bu maya tutmaz, bu askerlikten bir fayda gelmez.

Vicdani ret görmezden gelinmiştir. Kişinin dini, siyasi, ahlaki nedenlerle silâhaltına alınmayı ve üniforma giymeyi reddetmesi anlamına gelen vicdani ret gerçeği görmezden gelinmiştir. Oysa bu konu Avrupa’da sıkı kurallara ve denetime tabi olarak kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Örneğin bu kişiler askerliğin iki katı süresi kadar kamu hizmetine tabi tutulmaktadır. Nitekim bu konuda düzenleme yapmayarak vicdani retçileri kışla-mahkeme-cezaevi arasında çaresiz bırakmakla suçlanan ve AİHM tarafından müteaddit mahkûm edilen Türkiye, Azerbaycan ile birlikte Avrupa Konseyinin bu hakkı tanımayan iki üyesinden biridir. Konuyla ilgili olarak AİHM Ülke/Türkiye, 39437/98 ve Tarhan/Türkiye, 9078/06 nolu kararlarına bakılabilir.

Netice olarak; iktidarın her zaman olduğu gibi aceleyle hazırladığı, yangından mal kaçırır gibi gece yarısı mesaileriyle meclisten geçirdiği ve eksiklik varsa sonra bir torba kanunla düzeltilir, kervan yolda düzelir mantığıyla hareket ettiği Kanun, özellikle partili cumhurbaşkanına tanınan keyfi ve muğlak muafiyet konusunda, çözümden çok yeni sorunlara yol açacak bir düzenlemedir.