Korkusuz yazarı Hüsnü Mahalli, köşe yazısında Halk TV ekranlarında Libya'daki durumu değerlendirmesinin ardından yandaş medya tarafından hedef gösterilmesini yazdı.

Hüsnü Mahalli "Aralık 2016’da benzer bir linçle karşı karşıya kalmış ve gözaltına alınarak tutuklanmıştım. Tek bir suçum vardı o da “AKP Suriye’ye müdahale ediyor, oradaki militanlara silah veriyor” türünden konuşmuş olmam ya da yazmam" ifadelerini kullandı. 

Hüsnü Mahalli'nin 'Dışı beni içi kimi..!' başlıklı yazısı şöyle oldu: 

Salı sabahı Halk TV’de Medya Mahallesi programındaydım.

Libya’daki durumu konuştuğumuzda “Türkiye’nin Libya’ya asker ve Suriyeli militan yolladığını bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlattığını, bunlar arasında İdlib’ten taşınan IŞİD’çi, Nusra’cı ve Kaid’ci olduğunu, bunların bazılarının yakalandığını ve her şeyi anlattıklarını ve bu konularla ilgili her yerde çok şeyin yayınlanıp konuşulduğunu” söyledim.

Ertesi gün bir arkadaş benimle ilgili Ülke Tv’de ve AHaber’de program yapıldığını ve adı Yusuf Alabarda olan bir kişinin benimle ilgili ağır laflar ettiğini ve “Cumhurbaşkanlığı ile İçişleri ve Adalet Bakanlarını göreve çağırdığını” anlattı.

Aralık 2016’da benzer bir linçle karşı karşıya kalmış ve gözaltına alınarak tutuklanmıştım.

Tek bir suçum vardı o da “AKP Suriye’ye müdahale ediyor, oradaki militanlara silah veriyor” türünden konuşmuş olmam ya da yazmam.

Peki dört yıl geçtikten sonra şu anda Türkiye Suriye’de ne yapıyor?

NEE YAPIYOOOR?

Bu durumda ben neden 5 yıldan fazla hapis cezası aldım?

Bırakın 2016’yı, benim 2011’den bu yana söylediğim her şey yüzde yüz doğru ve hiç kimse tekzip etmedi ve edemez.

Beyler bu ülke sizin değil hepimizin.

Sizin yalakalığınız   belki de ülke bu halde olmayacaktı.

Hadi ben ve benim gibiler neyse Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve sizi eleştirdiğinde Bülent Arınç bile hışmınızdan kurtulmuyor.

Merak etmeyin ben sizden çok daha fazla bu ülkeyi seviyorum.

Sokaktaki insanlarla birlikte bu ülke yönetiminde bulunan herkes bu gerçeği bilir.

Ben bir gazeteciyim onun için sizin beni anlamanız imkansız.

Dönelim konuya.

Yusuf Alabarda’yı tanımıyorum.

Google’a baktım meğer SETA’da görevliymiş.

7 Temmuz 2019’da “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı raporunu hazırlayarak gazetecileri fişleyen kurum.

SETA’nın kendi sitesinde Alabarda ile ilgili bilgi özetle şöyle:

“Kara Harp Okulu’ndan 1992 yılında mezun oldu…

Doktora çalışmasını Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde Demokratik Sivil-Asker İlişkileri üzerine yazdığı tez ile sürdürmektedir. İlgi alanları savunma yönetimi, savunma ve güvenlik, demokratik sivil-asker ilişkileri, güvenlik sektörü reformları ile özel askeri firmalar ve bu firmaların özellikle Ortadoğu’daki faaliyetleri üzerinedir”

SADAT’ı çağrıştırıyor.

Son olarak Alabarda ve TV programcıları beni yalancılık ve iftira ile suçlamışlardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 Ocak’ta “..Şu anda muharip güç olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak. Bunlar bizim askerimizin içinden değil. Bu farklı ekiplerle o muharip güçler orada çalışacak. Ama işin koordinasyonunu bizim üst düzey askerlerimiz yapacak…” ve 21 Şubat’ta “…Gayrimeşru Hafter’e karşı biz orada yönetici, kahraman askerlerimiz, Suriye milli ordusundan ekiplerimizle beraber oradayız…” demişti.

Libya’ya gidenler kendi sosyal medya hesaplarından uçakta giderken ve orada savaşırken çok sayıda görsel paylaştılar.

Bazen de IŞİD ya da NUSRA bayrakları ve flamaları önünde.

Savaşırken yakalananlar da Suriye’den Libya’ya nasıl, kiminle, kaç parayla gittiklerini, hangi gruba bağlı oldukları ve benzeri konularda çok detaylı bilgiler veriyorlar.

Bunlar ABD ve batı medyasında sürekli yayınlanıyor ve şu anda hepsi Google’da duruyor.

Böyle bir durumda bir gazeteci olarak benim “uyarma” görevi yapmam bir suç mu?

Türkiye’nin Suriye’de olduğu gibi yanlışları tekrarlamamasını istemek bir suç mu?

Ayrıca Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov 26 Şubat’ta bu konuda resmen Ankara’yı suçlamış, Fransa Cumhurbaşkanı Macron 30 Ocak’ta “Türk savaş gemileri Suriyeli paralı askerleri Libya’ya taşıyor” demiş ve bunların hiçbiri yalanlanmamış ama birilerine göre suçlu ben oluyorum.

Özetle benim ve benim gibi gazetecilerin Suriye, Libya ve Irak’ı konuşmamızı istemiyorlar.

İçerde olan ya da girip çıkan gazeteci ve parlamenterlerin (Eren Erdem ve Enis Berberoğlu) hemen hemen tümü dış politika bağlantılı olarak rahatsız edildiler.

Terör yani PKK suçlamalarını da bu çerçevede görebiliriz çünkü Trump’ın desteklediği PYD/YPG Suriye’de.

Bin kez söyledim:

Türkiye’de tüm sorunların nedeni dış politikadır.

Ama her nedense muhalefet ve bildik muhalifler gündelik hikayelerle vatandaşın gazını almakla uğraşırken AKP bildiğini okuyor ve okuyacak.

CAAK.

Oturup düşünmeli!

Ben neyin kavgasını veriyorum.

Gerçekleri kime ve niçin anlatıyorum.

Acaba her şeyi bırakıp limon mu satsam!