Elçi’nin vurulduğu anda olay yerinde bulunan üç polis memurunun sanık olarak yargılanacağı dava öncesi Diyarbakır Adliyesi önünde yoğun önlem alındı.

Adliye bariyerlere kapatan polis, bölgede çok sayıda TOMA, zırhlı araç ve çevik kuvvet ekipleri konuşlandırıldı.

Diyarbakır’da sokağa çıkma yasaklarının olduğu 28 Kasım 2015’te Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde işlenen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine ilişkin yargılanan üçü polis dört sanığın Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşması başladı. 

Tutuksuz yargılanan sanık polisler F.T., S.T. ile M.S.’nin “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”ten üç yıldan dokuz yıla kadar hapsi isteniyor.  Diğer firari sanık Uğur Yakışır hakkında ise hem Elçi hem de aynı gün öldürülen polisler Cengiz Erdur ve Ahmet Çiftaslan cinayetleri suçlamasıyla üç kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.  

Elçi Ailesi, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu,Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri Hişyar Özsoy, Necdet İpekyüz, Dersim Dağ, Mehmet Rüştü Tiryaki, bağımsız milletvekili Ahmet Şık, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu üyesi Sema Kılıçer, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Mardin, Antep, Hakkari, Adana, Batman, Urfa, Siirt ve Şırnak baro başkanlarının aynı sıra çok sayıda insan hakları savunucusu duruşmaya katılmak için adliyede bir araya geldi. 

Ancak duruşma salonuna mahkeme heyetiyle birlikte 88 kişi alındı. Sanıklar ve avukatlarının  Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi(SEGBİS) ile katılması beklenen duruşmaya, Elçi'nin avukatları, müştekiler Türkan Elçi ve Elçi'nin avukatları hazır bulundu. Duruşma öncesi Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, 64 avukatın yer alması için mahkemeye liste sundu. Duruşma salonuna ise 20 çevik kuvvet polisinin bulundurulması dikkat çekti. 

MUHALİF BASIN ENGELLENDİ

Öte yandan duruşmayı takip etmek isteyen gazeteciler engellendi. Muhalif basının alınmadığı duruşma salonuna yalnızca AA, DHA, İHA ve DW Türkçe ve Habertürk muhabirleri giriş yaptı.

Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın'ın Mahkeme Başkanına salonun dışında bekleyen gazetecilerin listesini sunmasına rağmen başkan listeyi kabul etmedi.

Duruşma kimlik tespiti ile başladı. 

Mahkemede görevli üç Cumhuriyet Başsavcısı sanık polis memurlarına iddianameyi okumaya başladı. İddianameye göre sanık polis memurları yönünden bilinçli taksirle adam öldürmekten, firari örgüt üyeleri yönünden olası kastla adam öldürmekten cezalandırılmaları talep edildi.

Mahkeme katılma taleplerinden önce sanık beyanlarının alınmasına karar verdiklerini ifade etti. Elçi ailesi avukatların Fikret İlkiz mahkemenin bu tutumunun usule aykırı olduğu itirazında bulundu. Mahkeme sanık beyanlarının öncelikli alınacağını belirtti.

Elçi Ailesi avukatları SEGBİS bağlantısı ile sanık beyanlarının alınmasının doğrudanlık ilkesine aykırı olduğu, CMK m.196’ya, AYM ve AİHM kararlarına aykırı olduğu ve sanık polis memurlarının SEGBİS üzerinden dinlenilme kararından dönülmesini talep etti.

Mahkeme sanık polis memurlarına savunmalarını nerede yapmak istediklerini sordu. Sanık polis memurları bulundukları yerden savunma yapmak istediklerini, Mahkeme salonuna gelmeyeceklerini beyan etti.

Elçi Ailesi avukatları iddianamenin olağan bir cinayet iddianamesi olarak hazırlandığını, Tahir Elçi’nin insan hakları vizyonunu ve lince uğradığı koşulları ve aleyhine yaratılan iklimi görmezden gelerek ele alındığını ifade etti.

Dosya sanığı polisler duruşma salonunda değiller, bulundukları illerden SEGBİS sistemi ile savunma yapacak.

Diyarbakır Barosu, sanıkların savunmalarının SEGBİS sistemi ile alınmasına itiraz etti, ancak mahkeme başvuruya bir cevap vermedi.

Duruşma öncesi DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Baro Başkanı Cihan Aydın, soruşturma sürecinde ciddi hukuksuzluklar olduğunu, bunun yargılama sürecinde de devam etmemesi gerektiğine dikkat çekti.

Tahir Elçi cinayeti davası zor ve çetrefilli bir süreçten sonra başladı. Elçi, 15 Ekim 2015'te, bir televizyon programında kendisine tekrar tekrar sorulan soruya verdiği "PKK bir terör örgütü değildir. Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir" cevabı sonrası sosyal medyada lince uğradı, ölüm tehditleri aldı. Kısa süre sonra da hakkında, "terör örgütü propogandası yapmak" iddiasıyla soruşturma başlatıldı.

19 Ekim 2015 günü, yurt içinde saklandığı ve tüm aramalara rağmen kendisine ulaşılamadığı gerekçesiyle hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Ancak Elçi'nin, o gün akşama kadar adliyedeki makam odasında ifadeye çağrılmayı beklediği anlaşıldı.  Aynı gece çıkarılan yakalama kararı sonrası Elçi’yi gözaltına almak için bir TOMA, bir zırhlı araç, 2 zırhlı pikap, 2 otobüs çevik kuvvet, bir minibüs TEM polisi ve 2 sivil araç olmak üzere 80'den fazla polis gönderildi. İfadesi, Diyarbakır yerine İstanbul’da alındı. Tutuklamaya sevk edildi, ertesi gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Aynı dönemde Sur ilçesinde başlayan hendek olayları ve sonrasındaki çatışmalar nedeniyle çok sayıda tarihi eser zarar gördü. Elçi, duruma dikkat çekmek için tarihi Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaptı. Aynı saatlerde Balıkçılarbaşı semtinde iki polisi öldürmekle suçlanan ve PKK'lı oldukları belirtilen Mahsum Gürkan ve Uğur Yakışır,  Elçi’nin bulunduğu sokağa girdi.

Elçi, PKK’lilerle polis arasında çıkan çatışmada, bir kurşunla ensesinden vurularak yaşamını yitirdi.  Aynı gün olay yeri incelemesi yapmak için bölgeye giden ve aralarında dönemin Başsavcısı Ramazan Solmaz’ın da bulunduğu heyete saldırı düzenlendi. Üç polisin yaralandığı saldırı nedeniyle ilk gün delillerin toplanamadığı belirtildi. İki gün sonra olay yerine giden keşif heyetine yine ateş açıldı. Yarıda kesilen keşif çalışması dört ay sonra yapılabildi. Ancak bu sürede delillerin büyük kısmı kayboldu, Elçi'ye isabet eden mermi çekirdeği de bulunamadı. Toplanan 23 parça delilin incelenmesi ile hazırlanan bilirkişi raporunda Elçi’nin nasıl vurulduğunun tıbben ve fizikin bilinemeyeceği açıklandı.

Dosyanın rafa kalkması üzerine etkin soruşturma yapılmadığını açıklayan Diyarbakır Barosu, olay yerinde çekilen video görüntüleri Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümü'ne gönderip, rapor hazırlattı. Raporda, Elçi’yi öldüren kurşunun Yıkık Kaya Sokak’ta ateş eden üç polisten birinin silahından çıktığı ve bu polislerden birinin kesin fail olduğu tespitine yer verildi. Rapor soruşturma savcısına sunuldu, ancak şüphelilerin ifadesi alınmadı ve raporla ilgili işlem yapılmadı. İşlem yapılmayan dosya, 2019 yılının Mayıs ayında Diyarbakır’a atanan Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz’un göreve başlaması ile yeniden açıldı.

Başsavcı’nın açıklamasından 43 gün sonra, 2020 yılının Ocak ayında, Londra'da hazırlanan raporda olası fail olarak tespit edilen üç polisin "şüpheli” sıfatıyla ifadeleri alındı. Böylece dört yıldan sonra ilk kez dosyada şüpheliler yer almış oldu. Şüpheliler ifadelerinde Tahir Elçi’yi kendilerinin vurmadığını ve vurulduğu anı görmediklerini söyledi. Başsavcı Yavuz, 12 Şubat günü DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada dört yılı aşkın süredir "titizlikle" devam eden soruşturmanın "tamamlanmak üzere olduğunu" söyledi.

26 Mart'ta mahkemeye gönderilen iddianamede, İngiltere’de hazırlanan raporla tespit edilen biri ihraç edilmiş üç polis hakkında, "bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek" suçundan iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası istendi. Ancak savcı, iki polisi öldürmekle suçlanan, daha sonra ateş ederek sokağa giren PKK’lİ Uğur Yakışır’ı da dosyaya sanık olarak ekledi ve hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıla kadar hapis cezası istedi.

Diyarbakır Barosu ise bu duruma itiraz edip, iddianamenin gerçek failleri aklama ve gizleme anlamı taşıdığı görüşünde. İddianamenin hukuki nosyon ve değerlendirmeden uzak olduğunu söyleyen Baro Başkanı Cihan Aydın, aralarında hukuki bağ bulunmayan iki olayın aynı dosyaya dâhil edildiğini ifade etti. Aydın DW Türkçe'ye PKK’lı Yakışır’ın dosyaya dâhil edilmesini, karışıklık yaratmak, failleri aklamak ve cezasızlık politikasını sürdürme çabası olarak değerlendirdi. Aydın, "Dosyanın bu şekilde karmaşık hale getirilmesi hukuksal bir tercih. Sebebinin de bu cinayeti içinden çıkılmaz bir hale getirmek, cezasızlık politikasında ısrara doğru bir gidişat olduğunu düşünüyoruz" dedi.

Peki, bugünkü yargılamanın temelini oluşturan iddianamede hangi hukuki değerlendirmeler yapıldı. İddianameye göre; sanıkların hangisinin Elçi'nin ölümünde sorumluğu olduğunun tespiti imkânsız, ancak her üç polis de kuvvetli suç şüphesi altında.

Savcı, Elçi’nin ölümüne neden olan mermi çekirdeğinin bulunamadığını, bu nedenle de kimin silahından çıktığının net olarak tespit edilemeğini belirtiyor. Savcı’ya göre, "şüpheli polisler, kaçan teröristleri etkisiz hale getirecekleri ve olayda başka bir kişiye zarar vermeyecekleri inanç ve düşüncesiyle hareket etti,  Tahir Elçi’nin ölümü şeklinde gerçekleşen neticeyi istemedi."