Polisiye edebiyatın ünlenmiş isimlerinden AKP destekçisi liberal yazar Ahmet Ümit, Sabah gazetesine 2018 yılında verdiği söyleşide kullandığı, "Hepimiz aynı gemideyiz" ifadeleri hakkında, "Bugün olsa aynı gemideyiz lafını kullanmam. Bugün aynı söyleşiyi vermem. Pişman değilim ama vermem. Çünkü o gün bu kadar değildi" dedi.

Ahmet Ümit, Kısa Dalga TV’den Kemal Göktaş’a verdiği röportajda edebiyata ve siyasete dair konuştu.

'BU 20 YIL SİYASAL İSLAMIN TÜMÜYLE YIKIM OLDUĞUNU GÖSTERDİ'
Siyasal İslam düşüncesinde yolun sonunun görüldüğünü ve artık daha demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğunu söyleyen Ümit'in değerlendirmesi şöyle oldu:

20 yıl önce Siyasal İslamcıların bir tezi vardı: ‘Cumhuriyet düşüncesi Türkiye’ye bir şey vermedi, Cumhuriyet düşüncesi tıkandı, bir yere geldi.’ Aslında bizler de solcular da böyle bir eleştiri getiriyorduk. Ama onlar Cumhuriyet’in yerine Siyasal İslam’ın gerektirdiği bir politik yapıyı önermeye çalıştılar. Fakat bu 20 yıl, bunun tümüyle bir yıkım, bir iflas olduğunu, ülke için son derece yanlış bir politik seçim olduğunu bize gösterdi. Artık buradan yeni bir yapıya çıkmak mümkün. Buradan yeni bir Türkiye, Demokratik Türkiye’yi kurmak mümkün. Beni umutlu kılan şey bu. Tarih bir yapıyı 20 yıllık bir süreç içerisinde bir düşünceyi kaldırıp çöpe attı, bitirdi. Demokratik Türkiye’yi savunan sadece sol değil, çok geniş kesimlere, büyük bir cepheye görev düşüyor. Bunu da işte bu cephe sağlayabilirse gerçekten de daha demokratik bir ülke kurmak mümkün.

'BENİM YAPMAYA ÇALITIĞIM KAMPLAŞMAYI ORTADAN KALDIRMAKTI'
2018 yılında Sabah gazetesine verdiği röportajda; yazarın siyasi görüşünü yansıtmaması gerektiğini savunan ve "Sadece iktidarı eleştirmekle muhalefet yapılmaz, doğru icraatların desteklenmesi gerekir. Bu ülke ne sadece iktidarın ne de muhalefetin, hepimiz aynı gemideyiz" ifadelerini kullanan Ümit, bundan pişman olmadığını ancak bugün aynı söyleşiyi vermeyeceğini söyledi.

Ümit'in tartışmalı röportajı  hakkındaki değerlendirmesi de şöyle:

Tayyip Erdoğan Gezi olaylarından sonra, bir strateji değişikliğine gitti siyasette. O strateji değişikliği şuydu: ‘Kamplaştırmak, bölmek…’ ‘Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum’ sözünü ilk Gezi olayları sırasında kullandı ve bu strateji tuttu. Yani kendi kitlesini sürekli konsolide etti. Benim kullandığım cümle tümüyle bunu yıkmak içindi. Yani Tayyip Erdoğan’ın elinden bu silahı almak için kullandığım bir cümleydi bu. Benim yapmaya çalıştığım şey, işte bu kamplaştırmayı ortadan kaldırmak, yok etmekti.

SABAH RÖPORTAJI: BUGÜN O SÖYLEŞİYİ VERMEM

İnsanlar diyor ‘Sabah gazetesine niye röportaj verdin’ Niye vermeyeyim? Her yerde konuşmamız gerekmiyor mu? Benim her yerde çıkıp anlatmam gerekmiyor mu? Nerede anlatacağım? O dönem muhalefetin pek de aktif olmadığını, pasif olduğunu da görebiliriz. Dolayısıyla burada söylediğim şeyin hepsine şu anda da katılırım ama bugün olsa aynı gemideyiz lafını kullanmam. Bugün aynı söyleşiyi vermem. Pişman değilim ama bugün vermem. Çünkü o gün bu kadar değildi. Zaten aradıklarında da vermiyorum.

'BİZDE SOFİSTİKE CİNAYETLERİ DEVLETLER YA DA ÖRGÜTLER İŞLER'
"Türkiye'de işlenen cinayetleri inceledim. Bizde sofistike cinayeti devletler ya da örgütler işler" diyen Ümit, şunları kaydetti:

Bireylerin derinden derine düşünüp, inceden inceye düşünüp sofistike cinayetler işlemesi son derece azdır, neredeyse yok denecek kadar azdır. Bu da konuşmamızın başında söylediğimiz, insanların birey olmamasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Seri katil vakasının bizde az görülmesinin nedeni de budur. Birey olamadıkları için de yani ya örgüt adına ya da devlet adına, daha çok devlet adına bunlar yapılır. Pek çok cinayet var, 12 Eylül öncesini de biliyoruz, 12 Eylül sırasını da biliyoruz, 12 Eylül'den sonra devletin işlediği cinayetleri biliyoruz. Bu sofistike cinayetleri onlar yapıyor. Son dönemlerde şüpheli Suruç'taki katliam ve benzerlerinde bunları sayabiliriz. Ama bir bireyin çıkıp inceden inceye tasarladığı müthiş, korkunç, tüylerimizi diken diken edecek ve büyük bir sarsıntı yapacak cinayetler bizde maalesef çok fazla yok. Buna çok inanıyorum.

"Sosyalizme inanıyor muyum? Adına ister sosyalizm diyelim ister başka bir şey diyelim, insanlığın daha iyi bir toplum (dünya demeyeyim çünkü doğaya bulaştıkça, doğayı öldürüyoruz) yaratma idealine inanıyorum ama burada merkezde insan olmamalı artık bence. Merkezde doğa olmalı. Doğadaki bütün canlılar olmalı. İnsan kendini çok önemsediği için... Dinlerde bu vardı, maalesef sosyalizmde de bu var. Dinlerde insan eşrefi mahlukattır. Bütün dinler yeryüzünün insan için yaratıldığını söyler. Sosyalizmde de 'biz yarattık, doğayı, denizleri değiştireceğiz ve dönüştüreceğiz...’ Bunların ikisi de aynı kapıya çıktı. Bence insan yeni bir toplum kurabilir, daha güzel, daha özgür, savaşın, sömürünün olmadığı, insanların kendini gerçekleştirebileceği bir toplum kurulabilir ve bunun için çalışmak lazım. Aksi takdirde yeryüzü sadece toplumlar, insanlık değil, bütün yeryüzünü yok etme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Sadece yeryüzü değil, dünyanın çevresindeki uzayı da mahvettik, bir metal yığınına dönüştürdük. Çok ciddi olarak bu bir gereklilik ve bu gerekliliği sadece ilericiler, solcular, işte çalışan sınıflar falan değil, bence artık yönetenler de anlayacak. Çünkü ölüme gidiyor dünya. İşte bu Covid meselesi çok iyi bir örnektir. Kuzey'de, Batı'da kendi güzel şehirlerimizde yaşarız, ötekiler de ölsün, canları çıksın diye bir şey yok. Dünya çok küçük ve bir yerde çıkan bir virüs bütün hayatı esir alabiliyor. Dolayısıyla dünyanın daha iyi olması gerekiyor. İnsanın daha iyi olması gerekiyor. Toplumların daha iyi olması gerekiyor. Bunun için mücadele etmek gerekiyor. Bunun adına sosyalizm mi deriz, yeşil dünya mı deriz, güneş ülkesi mi deriz, doğa ülkesi mi deriz, bunu bilmiyorum ama bu olacak.