21 Aralık tarihinde Daily Sabah gazetesinde, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un 16 Aralık’ta Daily Sabah’ta yer alan Hakkı Öcal imzalı makaleye cevaben kaleme aldığı açık mektup yayınlandı.

Mektupta, Öcal'ın Rusya'nın Libya'da Halife Hafter güçlerine destek verdiğine yönelik ifadelerine yanıt verildi.

Yerhov'un Öcal'a yazdığı mektup şöyle:

“Sayın Öcal,

Devlet Başkanı Putin, 16 Aralık’ta Daily Sabah’ta yayınlanan yazınıza bakma fırsatını büyük ihtimalle bulamadığı için, güven mektubu Rusya Devlet Başkanı tarafından imzalanan bir kişi sıfatıyla size bazı yorumlarımı iletme gereği duydum.

Açıklamalarınızın ve değerlendirmelerinizin bazılarının gerçekle hiçbir ilgisi olmadığından onları kabul etmenin zor olduğunu üzülerek itiraf etmek durumundayım. Öncelikle, örneğin, “Rusya yıllarca finansal kapitalizmin Libya’ya neler yaptığına bakarak bir gözlemci gibi hareket ediyor” tezinize katılmam mümkün değil (bu arada “finansal kapitalizm” ile neyi ve kimi kastettiğinizi merak ediyorum). Aslında, “yıllardır” Rusya diğer tüm uluslararası aktörlerle birlikte sarih ve nesnel bir gerçeği kabul ediyor. Şöyle ki, Libya, 1969’dan beri Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere tüm dünya tarafından meşru kabul edilen bir hükümet tarafından yönetiliyordu. Özellikle “Lockerbie dosyası” kapatıldıktan sonra Libya devletinin lideri çeşitli başkentlerde saygın bir şekilde karşılandı. Birçok ülkeden çok sayıda şirket, petrol ve gaz sektörlerinin yanı sıra inşaat ve ulaşım alanlarında Libya hükümetiyle kazançlı anlaşmalar yapmak için rekabet içindeydi. Yararlanıcı ülkelerdeki saygın bilim insanları ve siyaset bilimciler ile “emekli olup Odessa’da bir ‘daça’ya yerleşen bağımsız gözlemciler” de dahil hiç kimse, olayların gidişatına hiçbir zaman itiraz etmedi (bu arada Odessa, egemen Ukrayna devletinin bir bölgesi ve bu kinaye ile günümüzdeki Libya krizi arasındaki ilişkiyi anlayamadım).

Dünyanın kaderini tayin eden Büyük Ustalar olduklarına inanan bazı ülkeler, halkı için çok sayıda güzel işler yapan Libya liderini devirme kararı alınca, durum dramatik bir şekilde kötüye gitmeye başladı. Muammer Kaddafi’nin akıbeti de, elbette “Rusya Ana nedeniyle” değil, diğer ülkeler nedeniyle korkunç oldu. Söz konusu “diğer ülkeleri” hatırlıyoruz, ancak inanın bana, hepsi hatırlanmaya değer değil.

Petrol zengini bu topraklarda o zamandan beri barış hakim değil. Ülke kan davaları ve mezhep çatışmalarıyla bölünürken sığınmacı akını giderek artıyor. Ülkenin farklı kesimlerinde kontrolü ele geçiren birkaç yüz silahlı grup, oralardaki nüfusa karşı terör estiriyor. Doğrusu bunlardan biri de, Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH). Ancak UMH’nin “uluslararası tanınmışlık” statüsünün, son derece tartışmaya açık olduğunu hatırlatmama izin verin. Örneğin; bazıları 2015 tarihli Skhirat Anlaşması’nın artık yürürlükte ve bağlayıcı olmadığını düşünüyor. Onlara göre, ülkenin büyük bölümünün UMH’yi desteklediğini iddia etmek de bir hüsnü kuruntu. Bu, söz konusu görüşleri paylaştığım anlamına gelmesin ancak durumu bir bütün halinde analiz ederken onları da kesinlikle göz önünde bulundurmak zorundayım.

Sayın Hafter’in mi, yoksa Sayın Sarraj’ın mı daha iyi olduğuna Libyalılar karar verecek. Bununla birlikte, Sayın Hafter, ülkenin önemli bir bölümünü kontrolü altında tutuyor, sözleri bir anlam ifade ediyor ve en azından bazı dünya başkentlerinde ve bölgesel başkentlerde duyuluyor. Diğer taraftan, Sayın Sarraj’a desteğini açıklayan Trablus kırsalındaki çok sayıda aşırılık yanlısı grup, özellikle onların Libya’ya DEAŞ saflarında savaştıkları Suriye’den geldikleri gerçeğini dikkate aldığımızda, Sayın Sarraj’ın güvenilirliğini artırmıyor. Güvenilirliğini de, meşruiyetini de.

Sırf Ulusal Mutabakat Hükümeti BM Dördüncü Komitesi’nde UNRWA yetkisinin uzatılmasını öngören kararı desteklediği ve ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması karşısında doğru duruş sergilediği için UMH’yi “Müslümanların yanında” hareket ettiğini düşünenlerin siyasi esnekliğine hayran olmamam elbette mümkün değil. UMH'nin böyle hareket ettiği hiç şüphesiz gözle görülür bir durum ancak Libya halkının geri kalanının da Filistin meselesine destek verdiği izlenimine sahibim. Kaldı ki, sadece onlar tarafından da değil. BM’nin Filistin’le ilgili kararları, Hristiyan, Müslüman ve diğer dini geleneklere sahip çok sayıda ülke de dahil olmak üzere uluslararası toplumun çok büyük bir bölümü tarafından her zaman desteklendi. Bu arada, Sayın Öcal, yabancı ülke vatandaşlarını hiçbir ciddi yasal süreç işleme koyulmadan aylarca ve hatta yıllarca alıkoymanın, “gerçek Müslümanların” yapacağı bir şey olduğunu gerçekten düşünüyor musunuz? Ve şu anda Sayın Sarraj’ın yanında yer alanlar, başlarında Arapça ifadeler yazılı siyah örtüler taşıyan kişiler de gerçek Müslümanlar mı?

Sayın Öcal, yazınızı okuyunca başka merak uyandıran soru işaretleri de doğuyor. “Gaspçılar” kelimesi ile tam olarak kimi kastediyorsunuz? Yazınıza göre onları Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’da bulmak mümkün. Her nedense, Atina, Lefkoşa ve Kahire’deki (ve daha birçok başkentteki) çoğu insanın bu “etiketi” kabul etme konusunda gönülsüz olacağını düşünüyorum.

Sayın Hafter’in ABD, AB, İsrail, Mısır, Yunanistan, BAE ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra Rusya’dan genel anlamda destek aldığını belirterek çok ilgi çekici bir sonuca vardığınız görülüyor. Gerçekten de öyle mi? Eğer öyleyse, nasıl oluyor da, uluslararası oyuncuların çoğu yanlış bir adamın arkasında duruyor ve yalnız Sayın Sarraj iyi, temiz ve “meşru” oluyor? Neden Sayın Sarraj iyi? Sırf birisi ona bahis oynayıp diğerleri oynamadığı için mi?

Bu son sorum olacak, Sayın Öcal. Eğer Sayın Hafter bu kadar büyük bir kalabalık tarafından destekleniyorsa, Allah aşkına neden Donald Trump’a ya da Emmanuel Macron’a, Muhammed Bin Selman’a ya da Abdülfettah el-Sisi’ye değil de sadece Vladimir Putin’e böyle sarkastik bir tutum içinde çağrıda bulunuyorsunuz? Diğer ülkelerin Libya’daki aktif varlığı sizi memnun ederken, Rusya’nın varlığının sizi rahatsız ettiğini düşünebilir miyiz? Neden?

En derin saygılarımla.

NOT: Affedersiniz, siz bir Komünist Parti üyesi olmadığınız için size “Yoldaş” diyemiyorum. Ben de üye değilim. Keza Sayın Putin de. Gelin, kısa süreye önceye kadar bazı kişiler için kutsal olan, ki o kadar kutsaldı ki, söz konusu kelimeler ve semboller için canlarını veriyorlardı, alaycı kelimeleri, terimleri ve sembolleri kullanmaktan vazgeçelim. O kişileri hatırlıyoruz ve inanın bana bunu hak ediyorlar."

Öcal yazısında, Libya’da Türkiye’yi karşısına alan Hafter’e, Rusya’nın destek verdiğini söylemişti. Öcal, Putin'e de "yoldaş" diye seslenmişti.