Umut Taştan

Yüksel Direnişçisi akademisyen Nuriye Gülmen ve İdil Kültür Merkezi emekçisi Rıdvan Akbaş'ın tutuklu yargılandığı davanın 2’nci duruşması 9 Nisan’da Çağlayan Adliyesi 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Dört yılı aşkın süredir Ankara Yüksel Caddesinde ‘işimi geri istiyorum’ sloganıyla direnen Nuriye Gülmen 8 aydır tutuklu. Gülmen, 5 Ağustos 2020’de Grup Yorum’un çalışmalarını yürüttüğü ve halkın kullanımına da açık olan İdil Kültür Merkezi’nde yapılan polis baskınıyla gözaltına alınmıştı.

İdil Kültür Merkezi'nde Rıdvan Akbaş, Yasemin Karadağ, Fırat Kaya, Ezgi Kul ve Olcay Karadağ ile birlikte gözaltına alınan Nuriye Gülmen, 11 Ağustos’ta Rıdvan Akbaş ile birlikte tutuklanmış, diğer gözaltılar ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Gülmen’in tutuklanmasına gerekçe olarak ise ‘kaçma şüphesi’ denilmişti.

Tutuklu yargılandığı davanın ilk duruşması 5 Şubat’ta görülmüş, mahkemenin 'getirilsin' talebine rağmen Silivri Cezaevi’nin ‘tekli ring’ dayatmasını kabul etmeyen Gülmen, duruşmaya getirilmemiş, SEGBİS ile ifadesi alınmak istenmişti. Bu ifade yönetimini sağlıklı bulmayan ve yüz yüze ifade vermek isteyen Yüksel Direnişçisi savunmasını yapamamış, mahkeme 9 Nisan’a ertelenmişti.

OHAL KHK’sı ile işinden ihraç edilen ve o günden bugüne ‘işimi geri istiyorum’ eylemini sürdüren akademisyen Nuriye Gülmen’in kardeşi Beyza Gülmen, ablasının tutuklanmasına ve mücadelesine yönelik açıklamalarda bulundu.

'MÜCADELESİ, KHK ADALETSİZLİĞİ YAŞAMIŞ HERKES İÇİN'
“Ablam Nuriye Gülmen 9 Kasım 2016’da elinde sadece ‘İşimi Geri İstiyorum’ yazılı bir dövizle İnsan Hakları Anıtı’na çıktı” diyen Beyza Gülmen “Yaşadığı adaletsizliğin ülke gerçeklerinden bağımsız olmadığını biliyordu. Verdiği mücadele kendisiyle birlikte KHK adaletsizliğini yaşamış olan herkes içindi. Direnişe hemen sonra Semih abi, Acun abla, Nazan abla, Mehmet abi, Alev abla, Nazife abla ve daha birçok kişi katıldı” ifadelerine yer verdi.

Nuriye Gülmen’in eyleme başlamasının ardından üzerindeki baskının arttığını belirten Beyza Gülmen, “İşimi geri istiyorum demek yetmemişti, üzerlerindeki baskılar daha da artmıştı. Bu yüzden 9 Mart 2017’de Semih abi ile 324 gün sürecek açlık grevine başladılar. O süreçte de baskılar artarak devam etti. Tutuklandılar, zorla müdahale tehdidiyle karşı karşıya bırakıldılar. Bir taraftan da mizansen bir mahkeme devam ediyordu. İftiracı tanıklarla ablama tam 6 yıl verdiler” dedi.

'AYNI MİZAHSEN DEVAM EDİYOR'
Ablasının Saray medyası tarafından hedef gösterildiğini belirten Gülmen şu ifadelere yer verdi:

Şimdiyse aynı mizansen başka bir şekilde devam ediyor. Bu sefer iftiracı tanıklar yerine ne idüğü belirsiz dijital materyaller var bu mizansende. Ablamdan açlık grevinin intikamını almak istiyorlar. Madem öldüremedik, hapislerde çürütelim onu diyorlar. Bu emellerini de hiç saklamıyorlar. Cem Küçük denen tetikçi televizyonda bas bas bağırıyor ‘Nuriye seni orada çürüteceğiz. Çıkamayacaksın oradan bir daha!’, havuz medyası da çarşaf çarşaf ablam hakkında yazıyor ‘Nuriye Gülmen’i sonunda yakaladık, hem de nasıl yakaladık. İşte görün, biz Nuriye teröristtir dememiş miydik’ diye.

Elbette ki ablamı sizin gönlünüzden koparmaya yetmeyecek bu yaptıkları. Biz de ailesi olarak sonuna kadar ablamın yanında olmaya devam edeceğiz. Gelin, 9 Nisan’da ablamın yalnız olmadığını, emellerini gerçekleştirmelerine izin vermeyeceğimizi onlara hep birlikte gösterelim.

Ankara, Yüksel Caddesi’nde “İşimizi geri istiyoruz” eylemi yaptıkları için “haklarında daha önce verilen adli kontrol kararlarına rağmen eylemlerine yoğun bir şekilde devam etmeleri” gerekçesiyle yargılananlardan Nazan Bozkurt geçtiğimiz günlerde tahliye edilmişti. 

Nazan Bozkurt, 23 Ocak 2017 tarih ve 29957 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkındaki 683 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Nüfus Müdürlüğündeki görevinden çıkartılmıştı. İhraca karşı resmi yolları deneyen ve bu yollara bir yanıt bulamayan Bozkurt, 2017'de yılında Nuriye Gülmen'in başlatmış olduğu direnişe destek vererek, 4 yıl boyunca 'işimizi geri istiyoruz' eylemlerini sürdürmüştü. 

Yüksel Direnişçisi Nazan Bozkurt da yaşadıkları hak gasplarına, gözaltılara ve tutuklanmalara ilişkin açıklamalarda bulundu. KHK'lı yurttaşlara yargı yollarının kapalı olduğunu, haklarında kumpas davalarında olduğu gibi materyaller oluşturulmaya çalışıldığını belirten Bozkurt şu ifadelere yer verdi: 

'HUKUKSUZ OLDUKLARI TESCİLLENDİ'

Ben KHK’lı nüfus memuruyum. Biliyorsunuz, KHK’lı ihraçlara yargı yolu kapalı. SGK tarafından fişlendik ayrıca, İŞKUR başvurularımız direk reddedildi ihraç edildiğimiz gerekçesiyle. Yani yaşayan ölü olmamız istendi. Buna karşı biz de hem hakkımızı savunmak için hem de bize verilmeyen savunma hakkımızı kullanmak için sokağa çıkmaya karar verdik. Benden önce başlamış olan, Nuriye Gülmen’in başlatmış olduğu eyleme ben de 23 Ocak 2017’de ihraç edilip, bir dizi resmi girşimde bulunup sonuç alamadıktan sonra katılmaya karar verdim. Sonrasında defalarca gözaltına alındım. Binlerce kez para cezası kesildi, defalarca 2911 Gösteri ve Yürüyüşler Kanunu’na muhalefetten işlem yapıldı. Defalarca işkenceye maruz kaldık, bu işkencelerden birinde gözümün altındaki kemik kırıldı ve ameliyat sonucu o kemiğin yerine protez kemik konuldu ve bununla bir yere varamayacağını anlayan emniyet farklı yollara da başvurdu, örgüt üyeliğinden dosya açmak gibi. Şöyle ki 2911’lerden beraat ediyoruz, kestikleri para cezalarını bir bir iptal ettiriyoruz. Dayanaksız ve hukuksuz oldukları da tescillenmiş oluyor böylece. Ve her suçlunun yaptığı gibi mağduru suçlama yöntemine gittiler. Yani KHK’lıların hukuksuz olduğu dillendirmeyelim, suçlarını yüzlerine vurmayalım diye ‘örgüt üyeliği’nden gözaltına alındık. İlk Temmuz 2017’de oldu bu. Ev hapsi verildi bana ve birkaç arkadaşımıza. Daha sonra ilk duruşmada ev hapsi kaldırıldı ancak seneler sonra bu ev hapsi ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin kararı geldi. Mart 2021’de geldi. AYM, haklarımın ihlal edildiğine karar verip, 20 bin TL ödenmesine hükmetti 3 aylık ev hapsi için. Akabinde bu karardan 2 hafta sonra bu örgüt üyeliği davasının son duruşması görülmüştü örgüt üyeliği davasının ve hepimiz beraat ettik, aklanmış olduk açıkçası.

Fakat bu dosyanın beraatle sonuçlanacağı tahmin eden emniyetin daha önce açtırmış olduğu bir soruşturma sonucu açılan davada biz tutuklandık. İlk başta tutuksuz yargılanıyorduk fakat üçüncü bir soruşturma daha açtılar ve ikinci ile birleştirdiler. Ve biz tutuklandık. İlk celsede iki kişi, ikinci celse bir kişi ve üçüncü celse bir kişi daha bırakıldık, Mehmet Dersulu ve Alev Şahin tutuklu kaldı.

'EMNİYET İLK BAŞTA SD KART BOŞ DİYOR'

Nuriye Gülmen, İstanbul’da İdil Kültür Merkezi’nden gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Bizim gözaltımızdan 2 gün önce Ağustos 2020’de. Şöyle bir benzerlik var bize yöneltilen suçlamalar arasında; SD kart diye bir şey çıkmış ve bu SD kartın ‘örgüt yazışmaları’ olduğuna emniyet tarafından kanaat getirilmiş. Fakat bir takım sorunlar tespit ettim ben. Mesela bu SD kartın polis tarafından oluşturulduğuna bir takım deliller tespit ettim tekrar inceleğimde dosyayı. Bir anda hazırlandığını anladım. Çünkü mesela ilk olarak SD kart İdil Kültür Merkezi’nde ele geçirildiğinde SD kartın boş olduğunu söylüyor emniyet. İlk başta bir şey bulunamadı diyor. Fakat bulunamamasının üzerinden 6 gün geçtikten sonra nedense bir daha incelemeye karar vermişler ve ne hikmetse bir anda içinde dosya bulunmuş, olmayan bir dosya. Emniyetin bir şey yoksa da var ettiğini görüyoruz zaten. Özellikle de kumpas davalarında çok fazla teşhir olduklarını biliyoruz. CD dediler, şimdi de SD kart oldu veya flash bellekte ismin çıktı gibi. Daha sonra bunlar adliyenin veya emniyetin emanetin emanetinden kayboluyor bir anda. Onlarca, yüzlerce insanın tutuklanmasına sebep olan bir CD’nin 3 sene sonra kaybolduğu, daha doğrusu hiç olmadığı ortaya çıkıyor. SD kartta da böyle bir durum var aslında. Muhtemelen bir takım şeyler eklenmiş ya da kendileri de yoktan bir SD kart varetmiş, kendileri doldurmuş olabilirler. Çok fazla çelişki var. Tarihler arasında çok fazla çelişki var, uymuyor. Polislerin bu örgütten bahsederken atıf yaptıkları ‘gizlilik’ kurallarıyla da alakası yok bu SD kart içeriğinin. Gerçekten çok şahibeli. Zaten hakimlerin bununla tutuklanmış insanlara, İstanbul’daki hakimlerin duruşmalarda ara kararlarla tahliye vermesi veya ilk duruşmada direk SEGBİS’ten tahliye etmesi gösteriyor ki hakimlerde aslında bunun gerçek bir delil olmadığının farkında ve bu durumu çok dallandırmadan kapatmaya çalışıyorlar.

'FAŞİZM, NURİYE'YE BEDEL ÖDETMEYE ÇALIŞIYOR'

Nuriye’nin de duruşması var yarın Çağlayan Adliyesi’nde. Ortak suçlandığımız hususlardan biri de bu SD kart. Bu şekilde oluşturulmuş, delil bile denmeyecek delilimsi bir takım nesnelerle bir insan suçlanamaz. Nuriye’nin faşizme nasıl bir beden ödettiğinin hepimiz farkındayız. Bu yüzden faşizmin de ona bedeL ödetmeye çalıştığının yine hepimiz farkındayız. Hınçları çok büyük. Dünya çapında Türkiye’deki KHK’lıları duyuran iki insandır Nuriye ve Semih. AKP’nin ipliğini pazara çıkaran ve KHK’lıların cesaret göstermesine, hiç değilse konuşabilmesine sebep olan iki insandır.Ve bu KHK direnişlerini kendinden sonra da başlamış olan KHK direnişlerine yol açan insanlardır. Nuriye’ye hınçlarının çok büyük olduğunu biliyoruz bu yüzden ama emin olsunlar Nuriye’nin de onlara hınçları büyük. Nuriye’yi sahiplenmeye çağırıyoruz Çağlayan Adliyesi’nde. Bu SD kart gibi polisin oluşturduğu delillerin boşa çıkarılması adına, bu delillerle madur edilen insanların sahiplenilmesi elbette çok önemlidir.