Umut Taştan

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dün Habertürk’te “Af Örgütü’nün Türkiye’ye ilişkin işkence tespiti yok” iddialarına ‘işimizi geri istiyoruz’ diyerek 4 yılı aşkın süredir direnen emekçilerden yanıt geldi.

Organize Suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarının konuşulacağının düşünüldüğü Habertürk canlı yayınında Süleyman Soylu’ya Türkiye’deki hak ihlalleri ile gözaltı ve tutuklamalardaki kötü muameleye ilişkin bir soru soruldu. Soru üzerine, kendisinin Uluslararası Af Örgütü’nün muhatabı olduğunu ve sık sık karşı karşıya geldiklerini hatırlatan Soylu, “Her seferinde onlar Türkiye’de gideceği yerleri söylerler. Göndeririz, her yeri ziyaret ederler. 4,5 yıldır işkence ile ilgili en ufak bir şey önümüze koymadılar. Sistematik işkence ile ilgili önümüze bir şey koymadılar” dedi ve Af Örgütü’nün bu konulara siyasal gözlükle baktığını iddia etti.

Soylu’nun ‘işkence olmadığına’ yönelik sözleri yurttaşların tepkisini çekti. Soylu’nun Bakanlığı döneminde işkenceye uğramış, kemiği kırılmış Yüksel Direnişçileri öğretmen Acun Karadağ ve nüfus memuru Nazan Bozkurt, Soylu’nun iddialarına tepki gösterdi.

'KARŞILARINDA BİR BAKAN VE SORU SORULAMIYOR'
KHK ile ihraç edilmesinin ardından 4 yılı aşkın süredir Ankara Yüksel Caddesinde ‘işimi geri istiyorum’ diyerek direnen ve bir süredir de bu eylemler gerekçe gösterilerek ‘yoğun eylem yapmak’ gerekçesiyle tutuklu bulunan Acun Karadağ “Akşam ki programa dair önce bir şeyler söylemek isterim. Soru sorulamıyorsa bir insana, baskının odağıdır kendisi. Geçmişte siyasilere ne sorular sorulduğunu biliyoruz. Bugün, Mehmet Ali Birand’ın Tansu Çiller’i konuk aldığı bir programı izledim. Kesinlikle konuşturmuyor karşı tarafı Mehmet Ali Birand ve diyor ki ‘soru sormayı bana öğretmeyin, ben soruyorum cevaplayın.’ ve tartışıyor başbakanla. Ama burada karşılarında bir bakan var ve soru soramıyorlar, çünkü çıkınca başlarına ne geleceğini bilmiyorlar. Dolayısıyla karşı tarafın kim olduğu çok anlaşılıyor” ifadelerine yer verdi.

‘ZORLA YAPILAN HER ŞEY İŞKENCEDİR’
“Benim akşam en çok bozulduğum şey ‘işkence var mı diyor?’ karşı taraftan ‘var’ demiyorlar. Bunlar gazeteci ve bu ülkede neler olduğunu biliyorlar aslında” diyerek gazetecilerin karşılık vermemesine tepki gösteren Karadağ, “Bir çok işkence görüntüsü var. Bugün Uluslararası Af Örgütü, işkence raporunu bir daha yayınladı Twitter’da. ‘Acil Eylem Planı’ diye bir şey koyuyorlar ortaya. Demek ki işkence var ve çok fazla. Bir de şunu söylemek istiyorum işkenceden kasıtları nedir bilmiyorum ama uluslararası alanda işkencenin tanımı bellidir; İsteğimiz dışında, bize zorla yapılan her şey işkencedir” dedi.

'SÖZLÜ VE FİİLİ İŞKENCEYE UĞRADIM'
İhraç edilmesinin ardından başladığı ‘işimi geri istiyorum’ eylemlerinin ilk gününden hapishaneden çıkışına kadar her gün çeşitli işkencelere maruz kaldığını söyleyen Karadağ, şu ifadelere yer verdi:

Sürekli gözaltında kötü muameleye maruz kaldım. Küfür, hakaret, vatan haininden tut teröriste varana kadar birçok şey duydum polisten. Sözlü ve fiili işkenceye uğradım. Günlerce hatta aylarca kollarımızdan tutulup sürüklendik, ters kelepçe yapılmasından dolayı omuzlarımda yırtıklar var hala ve kas yırtıkları çok büyük ağrılara sebep oluyor. Daha eylemin 25’inci günüydü kalp pili takıldı bana. Bu onların bende yarattığı stresin, kaygının sonucudur. Yüksel Direnişi öncesi solunum testimin sonucu iyi çıkarken, 2 yıl sonra astım teşhisi konuluyor. Bu belli ki sıkılan o kimyasal gazlardan kaynaklı. İHD, TTB bu konuda açıklama yaptı, bu gazların astım yaptığını ve kimyasal içerdiğine dair. Acımadan ağzımıza, yüzümüze sıkıldı defalarca.

Tutukladıklarında hapishanede çıplak arama işkencesine uğradık. Sayamayacağım kadar 4 yılda sadece anayasal hakkımızı kullandığımız için bize işkence yapıldı. Basın açıklaması hakkımızı kullanmak için bile 4 buçuk yıl işkenceye uğradık.

Terörle mücadeleden kastı da bu adamın benim gibi 52 yaşında, sadece işini geri isteyen bir öğretmeni yerlerde sürüklemek, gaz sıkmak, ters kelepçe yapmak, tutuklamak, hapse atmak. Bunun adı nerede olursa olsun işkencedir. Terörle mücadele dediği budur. Hamile kadınları doğum yaptıktan sonra kapısının önünde beklemek, yaşlı insanları koluna kelepçe takıp hapse atmak, terörle mücadele dediği budur.

Ne programı, ne gazetecileri ne de verilen cevapları hiç kimse kabul etmemeli.

PERİHAN PULAT'A İŞKENCE
Öğretmen Karadağ, Mart ayında hayatını kaybeden, Ankara'da verdiği mücadelelerle 'Perihan Abla' olarak tanınan Yüksel Direnişçisi ve eski Sayıştay Hakimi Perihan Pulat’ın polis işkencesine maruz kalmasını da anlattı. 1 Mayıs 2018’de Pulat, o dönem ki Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdür Yardımcısı, şimdi ise Mamak İlçe Emniyet Müdürü olan Ekrem Gönül tarafından işkenceye maruz kalmıştı. Polisin, Pulat’a saldırısı Mimarlar Odası’nın kamera kayıtlarına da yansımıştı.

'O GÜNDEN SONRA BİR DAHA KENDİNE GELEMEDİ'
“75-76 yaşındaki Perihan Pulat sadece gelip orada ‘evlatlarıma işini geri verin’ diyerek yanımızda durduğu için oğlu yaşındaki bir polis tarafından arkasından sinsice ittirildi, yüzünün üstüne düştü ve o halini herkes gördü, sosyal medyada da çok gündem oldu” diyen Acun Karadağ, şu ifadeler yer verdi:

O günden sonra bir daha kendine gelemedi Perihan abla. Bir şeyleri hatırlamakta zorlandı çünkü kafasına ciddi bir darbe almıştı, sürekli mide bulantılar çekti ve bir süre sonrada tamamen sokağa çıkamaz hale geldi. Daha sonrada evde geçen yıl kaybettik. Aynı anda ölmedi diye onu o polisin öldürmediğini söyleyemeyiz, sürece yayarak öldürdüler. Nitekim birçok insan aynı şekilde KHK ile ihraç edildikten sonra üzüntüden kanser oldu, kalp krizi geçirdi öldü. Aynı anda silahla vurulmadı diye bu insanları polis öldürmedi, İçişleri Bakanı öldürmedi diyemeyiz. Zamana yaydıkları için cinayet değildir diyemeyiz. Perihan ablayı, o polisin darbesi öldürdü ve o polis mahkemede yargılandı. Video olduğu için yargılandı. Bu da ayrı bir konu. Neden çekim yapılmasının yasaklandığının nedeni bu işte. Sadece video kaydı olduğu için yargılandı yoksa takipsizlik verilecekti. 1 yıl 5 ay gibi bir ceza verildi ve o ceza para cezasına çevrildi. Bugün o polis hala görev yapıyor. Kadın hareketlerinin eylemlerinde görüyorum onu, yine kadına şiddet uygulamaya devam ediyor. Çünkü devletin politikası bu, sokakta yapılacak herhangi bir eyleme kesinlikle izin vermeyerek, korkutarak, sindirerek ayakta kalmaya çalışıyorlar. İçişleri Bakanı’nın da talimatı bunun üzerine. ‘Kimseyi konuşturmayın, kimsenin halka bir şey anlatmasına izin vermeyin. Bizim televizyonlarımızdan ne söylenirse herkes bunun üzerinden bilgilensin’ istiyor.

Sadece Perihan teyze değil, çevremizde yaşı 70’in üzerinde olan bir çok insan bize desteğe geldi. Hüseyin abi var mesela eli bastonlu, zaten yürümekte zorlanan biri bastonuna rağmen onun defalarca itilip kakıldığını, yere düşürülmek istendiğini gördük. Kimse bize bu ülkede işkence olmadığını söylemesin, söyleyemez de. Kaldı ki bizim haricimizde bunu sosyal medyada o kadar çok görüntü var ki. Mesela bugün aldığımız bir haber; Mustafa Koçak, hapishanede açlık grevinde ölen bir genç. Açlık grevi süresince işkenceye uğramasına rağmen ailesine o süreçte, açlık grevinde olduğu ağzına bir lokma bile almadığı, sadece su içtiği sürekle ilgili yemek faturası gönderiliyor. Hem acılarımızla alay ediyorlar hem de aileye işkenceye devam ediyorlar. Bu da psikolojik bir işkencedir. Aileye diyorlar ki ‘biz senin çocuğunu öldürdük. Şu anda da seninle de alay ediyoruz, kahkaha atıyoruz’ demektir bu.

Kene gibi sırtımıza yapışmış bir iktidardan bahsediyoruz. Kanımızı emiyor ve bunun içinde haklı olduğunu iddia edebiliyor. Bunun adı da tamamen yüzsüzlük.

'İŞKENCE, DEVLET POLİTİKASIDIR'
Bir diğer Yüksel Direnişçisi nüfus memuru Nazan Bozkurt da Bakan Soylu’nun ‘yok’ dediği işkencelere maruz kalmış, elmacık kemiği kırılmıştı. Bozkurt, Soylu’nun açıklamalarını Toplumsal’a değerlendirdi.

“İşkence her şeyden önce devlet politikasıdır” diyen Bozkurt, “A şahsıyla ya da B şahsıyla alakası yok. İlk devlet var olduğundan beri insanları zapturap altına almak için kullanılan baskı yöntemlerinin başında gelir işkence. Hatta engizisyon döneminde yasa bir durumdur ve belirli kısasları vardır, sorgulama yapılırken kişilere işkence yapılabilir. Mesela ‘ip şu kadar düğümlenecektir, bir kişinin boğazı şu kadar sıkılabilir, üç seans işkence yapıldıktan sonra çözülmüyorsa bırakın gitsin’ gibi... En azından dürüstlermiş, işkence var ve yasal, belirli kriterleri var. Ama baktığımız zaman günümüzde bir çok şey sözüm ona yasal değil, hatta suç ama hala var işkence. Mesela köylüleri helikopterden attılar işkence yaptıktan sonra. Yıllardır kültürlerinde var olan bir şey işkence. Köylülere dışkı yedirdiler, cesetleri panzerin arkasına bağlayıp sürüklediler, annelerin gözü önünde evlatlara işkence yaptılar, kadınlara tecavüz ettiler, 5 yaşında çocukların başlarına silah dayadılar” dedi.

'ÇIPLAK ARAMA, KEMİK KIRMA, BACAK ISIRMA YALAN MI?'
İşkencenin sadece fiziki olarak uygulanmasına bakılmaması gerektiğini farklı boyutları olduğuna da dikkat çeken Bozkurt şu ifadelere yer verdi:

İşkence sadece bir insanın kolunun, bacağının, kafasının kırılması değildir. Kendi iradesi, isteği dışında yapılan her şey, onu rahatsız eden, onun vücut bütünlüğüne zarar veren, hatta onu taciz eden her şey işkencedir. Bir kişiye izni olmadan dokunmak dahi işkencedir. Kaldı ki Türkiye’de bunun ne boyutta olduğunu biliyoruz.

Süleyman Soylu bunları söylerken ben de izledim ve sadece güldüm, trajikomik çünkü. Nasıl böyle bir şey iddia edebilir? Çıplak arama yalan mı kemik kıran polisler yalan mı, bacak ısıran polisler yalan mı, saç yolan polisler yalan mı? Mesela Yüksel’de 4 seneyi geçkin süredir biz mücadele ettik ‘işimizi geri istiyoruz’ eyleminde. Sadece bizim yaşadıklarımızı anlatsak zaten o bahsettiği kurumdan neler gelecek neler kendisine kim bilir.

8 Haziran 2018'de, Konur Sokakta polis, KHK ile ihraç edilen ve işini istediği için eylem yapan Nazan Bozkurt'u gözaltına alırken yumruk atarak göz kemiğini kırmıştı. Bozkurt'un kör olmaması için kırılan kemiğinin yerine ameliyatla yapay kemik konulmuştu. Yaşadığı o işkenceyi ve ‘ısırılmasını’, Bozkurt şu ifadelerle anlattı:

‘İşimizi geri istiyoruz’ eyleminde gözaltı aracına konulmuşken ben, eylem bitmiş, araca konulmuşum ve kapı kapanacağı sırada geldi oradan bir tanesi yumruk attı ve göz kemiğim kırıldı. Ameliyat olmak zorunda kaldım, sol gözümün altında protez bir kemik var, bir ay iş göremez raporu verildi. Ömür boyunca bu protez kemikle yaşayacağım ben. Tüm suçlarından ayrı ayrı 12 yılla yargılanması gerekirken, tutuklu olması gerekirken o polisin, benim şikayetlerim sonuçsuz kaldı. Takipsizlik verildi, buna itiraz ettim ve takipsizlik onaylandı. Mesela bacağımın üst tarafını ısırdı bir kadın polis. Isırıldık ya ısırmak köpeğin işi değil midir, hayvanların işidir vahşi doğada. Lazım olduğu için ısırırlar, benim bacağım onun nesine lazımdı? Bu işkencedir işte. Veya saçlarımız kökünden yolundu.2018’de Gülnaz Bozkurt ablam, bize desteğe gelmişti. Onun saçlarını, yine benim göz kemiğimi kıran polis Tekin K. saçlarını kökünden yoldu. Elinden değil, kolundan değil saçından tutup sürüklüyor. 3 tane, 4 tane kadına TOMA’dan su sıktılar. Maddi güç, en son kullanılması gereken güçtür. Tazyikli su, kelepçe, plastik mermi ve bunun gibi aparatlar maddi güçtür ve en son kullanılması gereken güçtür. Kendi yasalarından bahsedecek olursak kişilere uyarıda bulunulur, anons yapılır, dağılmaları gerektiği söylenir, dağılma yönü açılır, bu anons 3 kere yapılır. Daha sonra kişilerin dağılıp dağılmayacağına kendisinin karar vermesi için makul bir süre verilir ve daha sonra fiziki müdahale gerçekleşir. Onlar ne yaptılar 2018’de daha biz ‘işimizi geri istiyoruz’ sloganı atmaya başlamışken TOMA’dan su sıktılar.

'ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ETTİ'
Perihan Pulat’ın polis tarafından işkenceye maruz kalmasına ilişkin de konuşan Bozkurt “Perihan teyzeyi iten polis göstermelik de olsa yargılandı. Biz duruşmaya katıldık ve sinir krizi geçirmemek elde değildi. Avukat soruyor ‘40 kilo, 75-76 yaşında bir kadını etkisiz hale getirmenin başka bir yolunu bulamadınız mı?’ diye. O zamandan sonra Perihan teyze düzelmedi ve vefat etti. Şöyle bir savunma yapmıştı Ekrem Gönül, kendisi şuan Mamak İlçe Emniyet Müdürü ‘marjinal sol örgütler kullanmasın diye biz onu gözaltına almadık’ diyor. Gözaltına almadı ama öldürmeye teşebbüs etti. Biz kadınlara yönelik saç yolma hat safhadaydı zaten. İnsanlar bana ‘saçların açık gitme, yolarlar’ diyordu. Hayır insan olmayı öğrenecekler. Saçımı yolacak diye, ona göre saçımı örecek, toplayacak, bağlayacak değilim” dedi.

'İŞKENCE YOK ÖYLE Mİ?'
Bozkurt, Yüksel Direnişi süresince gerek eylemcilere gerekse dayanışma için eylem alanına gelen insanlara yapılan fiziksel işkenceleri şu ifadelerle anlattı:

Sadece benim kemiğim değil, Nuriye Gülmen’in burun kemiği, Turgut abinin kolu, Hakan abinin bacağı kırıldı. O kadar çok işkence gördük ki vücudumuzu hedef tahtasına çevirdiler. O plastik mermiyi nasıl kullanmaları gerektiğini biliyorlar ve yere sıkmaları gerekiyor. Onlar üzerimize sıkıyorlar.

Bütün bu işkencelerden sonra suç duyurusunda bulunduk. Sadece benim 30’dan fazla suç duyurum var, tamamı takipsizlikle sonuçlandı. Biz onları sanık sandalyesine oturtamadık, onların yapmadıkları şey kalmadı. Süleyman Soylu, işkence yok öyle mi? Bir insanı yere yatırıp, üstünde tepinip, sırtına bastırıp onu nefessiz bırakarak ters kelepçe takıyorsunuz, ondan sonra tokat, yumruk atıyorsunuz. Yetmiyor biber gazı sıkıyorsunuz ağzının içine ve bu işkence değil.

Kadınlara, kadın olmalarından kaynaklı ayrıca yapılan işkenceler var. Cinsel saldırı var mesela. Merve Demirer’i kalçasından tutarak gözaltı aracına bindirmelerinin ardından teşhir olduktan sonra kadınlara kadın polisleri göndermeye başladılar. Onun öncesinde sayısız örnekleri var. Mesela bir seferinde bir tanesi beni tam bacaklarımın arasından tutuyordu. Bunu birkaç kez yaptı en sonunda teşhir ettim ve bu azalmadı devam etti. Sadece erkek de değil kadın polisler de aynı taciz girişimlerinde bulundu. Bir kadın polis benim tişörtümü kaldırdı. Beni teşhir etmek için, sergilemek için yapıyordu bunu.