Umut Taştan

Kanser ile mücadele eden Umut Şener, 3 yılını hapishanede geçirdikten sonra, hastalığının ileri bir seviyeye gelmesi sonucu elektronik kelepçe ve ev hapsi kararı ile tahliye edilmişti.

Cezaevinde kaldığı süre içerisinde hastalığına yönelik adımların atılmadığını, tedavilerin uygulanmadığını belirten Şener, basit bir kronik idrar yolu enfeksiyonu rahatsızlığının hızlı ilerleyen bir kansere dönüştüğünü belirtti.

2 Aralık 2020’de ameliyata alınan Şener “Ameliyatta mesane ve bağlı kanallar, rahim, yumurtalıklar tamamen alındı. Kanseri temizlemek için ayrıca tümör oluşan tüm kaslar alındı. Kendi bağırsağımdan bir parça alınıp idrar kesesi yapıldı. Bu kesenin ucunu karnımda açılan bir delikle dışarı verdiler. İdrar boşaltımını artık böyle yapıyorum. Bunun üstüne dışarıdan bir torba takıyorum sürekli. Ömür boyu kalıcı bir protez bu torba.” dedi.

Hakkındaki ev hapsi kararı tedavisine engel olmasına karşın, tüm başvurularına rağmen Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Şener’in hakkındaki eletronik kelepçe ve ev hapsi kararını kaldırmama konusunda ısrarlı. Şener, 65 yaş üstü anne ve babasının bu sebeple hastaneye her gidişinden sonra evlerine uzak mesafede bulunan Denetimli Serbestlik Bürosu'na gitmek zorunda kaldıklarını ve bu süreçte Covid-19'a yakalandıklarını belirtti.

Tahliye olmasının üzerinden 9 ay geçtiğini belirten Şener, “Bu süre içerisinde her defasında hakkımdaki elektronik kelepçeyle somutlanan ev hapsi ve yurt dışına çıkma adli kontrol kararı ısrarla devam ettirildi. Bana ısrarla deniliyor ki ‘seni tahliye etmeye niyetimiz yoktu, sen bu dosyadan tahliye olmayacaktın. Sağlık durumun hapishanede kalmana el vermediği için biz seni tahliye ettik. O yüzdende böyle devam ettiriyoruz’ diyorlar.” ifadelerine yer verdi.

'BEN TAHLİYE OLMUŞ DEĞİLİM'

Cezaevinden sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildiğini belirten Şener, devlet kurumundan çıkarılıp, kendi evine hapsedildiğini söyledi.

“Ben tahliye falan olmuş değilim” diyen Şener “Devletin tedavi olmamı imkansız kılan kurumundan, binasından çıkarılıp tedavi olabileceğim başka bir yere hapsedildim. Üstelikte işin psikolojik işkence olan bir diğer tarafı var. Burası benim evim. İnsanı kendi eviyle kuracağı değerlerden, bağlardan gerçekten uzaklaştıran; kendi evini hapishaneye çeviren zihniyet tamda böyle işkence yapmış oluyor. “ dedi.

Hakkındaki dosyanın içeriğinin boş olduğunu, ‘kaçma şüphesi’ gerekçesiyle uygulanan adli kontrol kararının gerekçesinin de yersiz olduğunu söyleyen Şener şu ifadeleri kullandı:

Bu kararı ısrarla sağlık gerekçesine dayandırıyorlar. Fakat ben başvuru yaptığımda her defasında dilekçelerimi dosyanın tamamına ilişkin gerekçeler üzerinden veriyorum. Israrla böyle bir ağır adli kontrol uygulanmasına gerek olmadığını anlatıyorum. Çünkü dosyanın içi gerçekten bomboş. Bu dosya üzerinden somut hiçbir gerekçeye dayandırılmadan hakkımda kuvvetli suç şüphesi, yoğun kaçma şüphesi ve benzeri gibi şeylerden bahsediliyor.

'KAÇMA ŞÜPHESİ TAŞIYAN BİR EYLEMİM DAHİ YOK'

Ben bugüne pasaport başvurusunda bulunmadım. Yaklaşık 22 yıldır bu ülkenin mahkemelerinde soruşturmalarına vs. konu ediliyorum. Tüm bu süre zarfında adresim, kimlik bilgilerim, iletişim bilgilerim de tek bir değişiklik dahi olmamış biriyim. Bu zamana kadar hakkımda ‘bir yere kaçıyordu’ derken yakalanmış, öyle gözaltına alınmış, kaçma şüphesi taşıyan, bu şüphenin bir eyleme dönüştüğü bir örnek yoktur. Ama bunlar üzerinden ısrarla hakkımda böyle bir kaçma şüphesinden bahsediyorlar. Tıpkı günde 2 defa basın açıklamasına çıkan Yüksel Direnişçilerine ‘kaçma şüphesi’ gibi saçma iddiada bulunmaları gibi.

Bu dosya çok ağır bir insan hakkı ihlali dosyası. Geçen haftalarda Yüksel Direnişçisi Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça ile ilgili daha önce ona yönelik verilen ev hapsi kararının insan hakkı ihlali olduğuna Anayasa Mahkemesi (AYM) hükmetti ve devlet tazminat ödemekle cezalandırıldı. Ben de kendimle ilgili bu süreç son erdiğinde AYM’ye başvuru yapabilir duruma geldiğimde, benzer bir karar verileceğini düşünüyorum, hatta eminim.

'YAŞLI ANNEM VE BABAM COVİD-19 GEÇİRDİLER'

Ben mağdur ediliyorum, hastaneye rahat gidemiyorum. Bunun da dışında verilen karar benim gerçekliğime uymalı ki ben bu kararı yerine getirebileyim. İkincisi karar benimle ilgili bir karardır. Bu soruşturmayla ilgisi olmayan, bu soruşturmaya dahil olmayan insanlarda benimle beraber cezalandırılıyor. Bunların en başında da yaşlı annem ve babam geliyor maalesef. Hastaneye gittiğim zamanlar dışında zaten dışarı çıkamıyorum. Hastaneye gittiğimi her defasında belgelemem gerekiyor. Bu belgeyi Ankara’da bizim oturduğumuz yere çok uzak bir semtte, Keçiören’de Denetimli Serbestlik Bürosu’na götürüp bırakmak gerekiyor. Bunun götürülmesi her seferinde kriz oluyor. Pandemi koşullarında her şey çok daha zorlaştı. Üstelik yaşlı annem, babam Covid-19 geçirdiler. Şu anda toplu taşıma araçlarına binmeleri yasak, günlük olarak dışarı çıkabilecekleri süre kısıtlı ve oraya gidebilmeleri için bir arabamız da yok. Gidip gelmeleri gerçekten başlı başına bir sorun oluyor her seferinde. Ve ben şuan da tedavi edilmek için, üstelik ağır bir sağlık sorunu yaşıyor olmama rağmen, kanser hastası olmama rağmen mecbur kalmadıkça, hayati durumlar olmadıkça hastaneye gitmemeyi tercih ediyorum. Beni böylesi bir tercihe zorluyorlar.

Aslında verilen ev hapsi kararının hiçbir somutluğa dayandırılmadan adeta düşmanca devam ettirilmesinin bir telaffuzu var; ‘sana bir tek ölme hakkı verdik. İçeride ölüp, bizim başımıza bela olmanı istemiyorduk. Bu yüzden tahliye ettik. Dışarıda ölebilirsin. Biz bunun dışındaki tedavi hakkını, yaşama hakkını, daha insani koşullarda kullanmanı önemsemiyoruz’ deniliyor.

Annem, babam üzerimden yaşadığım şey, hakkında ev hapsi verilen Pelin Yeşil Akbaş’ın kızının yaşadıklarıdır aslında. Annesi ile ilgili bir soruşturma nedeniyle yasal yükümlülük yaşında bile olmayan 3 yaşında bir çocuk cezalandırılıyor. Bu kararların insanlık dışı oluşunu, bu kararların çok ağır insan hakkı ihlali olduğunu anlatan en somut örneklerden birisi. Çok acıdır böyle örnekler maalesef bulabiliyoruz kendimizin dışında, bak benzeri böyle diye.

'MAHKEME HEYETİ VE SAVCI ARASINDA DANIŞIKLI DÖVÜŞ'

Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin adli kontrol tedbirlerinin kaldırılması hakkında savcıya danıştıklarını belirten Şener, aynı savcının 2 başvuruda farklı beyanlarda bulunduklarını belirtti. Mahkemenin bağımsız karar vermediğini, talimatla hareket ettiğini ifade eden Şener açıklamalarına şu şekilde devam etti:

Önümüzdeki hafta yine mahkemem var. Bu belgede şöyle bir şey yazıyor; ‘sağlığı gerekçesiyle, her istediği zaman mahkemeye başvurabilir.’ Ama bizim doktor raporuyla, sağlık gerekçesiyle yaptığımız hiçbir başvuruya bugüne kadar cevap bile verilmedi. Ameliyat olduğum dönemde dahi hastanede bana polisin nezaret etmesine karar verdiler. Bu karar ne bana ne de avukatıma tebliğ edilmedi. Buna rağmen kararı infaz ettiler ve 9 gün tahliye olmuş bir insan olmama rağmen, hapishanede sevke götürülmüş birinin yaşamak zorunda kaldığı muameleye maruz kaldım. Hastane odasının kapısında polis bekledi. Bu karar çok olağanüstü bir karar olduğu için ne yapacağımı bilmez durumdaydım ki polisler arasında kapıyı üzerime kilitleyecek kadar işgüzarları da vardı. Kanser hastası olan ve ameliyattan yeni çıkan birine ‘hoşuna gitmiyorsa gidebilirsin, şikayet edebilirsin’ gibi tavırlara maruz bırakıldım.

'ÖLME HAKKI DIŞINDA BİR HAK TANIMIYORLAR'

Önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan mahkemede muhtemel ki bu karar görüşülecek. Ben hakkımdaki tedbirlerin kaldırılması yönündeki dilekçemi verdiğimde mahkeme heyeti savcıya görüş sormuşlar. Bir önceki mahkemede savcı adli kontrolün ev hapsinden imzaya çevrilmesini, böylece tedavimin önündeki bir engel kalmamasını ve benim dışımdaki birilerini etkileyecek bir durum olmaktan çıkmasını istemişti, mahkeme heyeti reddetti. Aynı savcı bu seferde görüşü sorulduğunda yine neye dayandığı belli olmayan bir şekilde ‘yoğun kaçma şüphesi’ taşıdığımı, tedavimin önünde hiçbir engel olmadığını, bu yüzden de benim talebimin reddedilmesi gerektiğini düşünmüş. Bir danışıklı dövüş olduğu, mahkemenin bağımsız bir karar vermediği, talimatla hareket ettiği anlaşılıyor.

Kararın kaldırılmaması için hiçbir dayanak, hiçbir hukuki gerekçe yok. Tek bir şey olabilir, hakkımda siyasi bir kararla yola devam etmeleridir. Böyle bir şey yapmaları bana ‘ölme hakkı’ dışında hiçbir hak tanımadıklarının da somutlanması anlamına gelecektir.