Umut Taştan

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde partisinin Tekirdağ 7'nci Olağan İl Kongresine katılmıştı.

Kongrede yaptığı konuşmada reform mesajları veren Erdoğan, ''ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz" demişti.

Erdoğan'ın bu söylemleri akıllara geçtiğimiz hafta içerisinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na tehdit mektubu kaleme alan organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'yı getirdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı'nın kurulduğu, 2018 yılının ilk dönemlerde Çakıcı'yı ''kader mahkumu'' olarak nitelendirmiş ve af çağrısı yapmıştı. 

Alaattin Çakıcı, yeni infaz düzenlemesi kapsamında 15 Nisan 2020 tarihinde tahliye edilmişti.

Eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ve Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın reform ve Avrupa çıkışını Toplumsal'a değerlendirdi.

AKP'nin baskıcı uygulamaların, kendisini Avrupa'dan uzaklaştırdığının farkında olduğunu belirten Eminağaoğlu, ''AKP'nin insan hak ve özgürlüklerini etkin kılmak, hukukun üstünlüğünü etkin kılmak yerine, her geçen gün kendi baskıcı uygulamalarını sürdürmesi, kendisini Avrupa'dan uzaklaştırıyor. Bunun farkında'' ifadelerini kullandı.

'AB diyerek değiştirmediği yasa kalmadı'

Erdoğan yönetiminin iktidara geldiği dönemde de Avrupa ve AVrupa Birliği söylemlerinde bulunduğunu söyleyen Eminağaoğlu ''. O çevrelerin desteğini de almıştı. Bu nedenle AB diyerek, Avrupa ile uyum diyerek değiştirmediği yasa kalmadı. Yaptıklarına bakıldığında bunu fırsatçılığa çevirerek, anayasal sistemi, hukuk sistemini, evrensel değerlere göre yapılandırmak yerine, tamamen kendine, kendi gücüne göre yapılandırdığı görüldü. Yaptıklarının Avrupa ile ilgisi olmadığı yolundaki karşı koymalar, Avrupa'dan aldığı destek nedeniyle etkisiz kaldı'' dedi.

Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Avrupa'nın AKP'ye olan desteğini adım adım geri çekme sürecine girdiğini belirtti.

Eminağaoğlu'nun Erdoğan'ın reform ve 'kendimizi Avrupa'da görüyoruz' çıkışlarını şu şekilde değerlendirdi:

Şimdi Avrupa'daki çevreler AKP'nin iktidara geldiği dönem ile bugünü kıyasladığında, Avrupa söylemleri ile yapılan düzenlemelerin Avrupa ile hiç ilgisi olmadığını, daha otoriter bir yapının ortaya çıktığını gördüler. Bu nedenle AKP iktidarına olan desteklerini adım adım geri çekme sürecine girdiler.

Demokrasi ile sonradan tanışan diğer ülkeler 18 yıldan az bir süre içinde bile Avrupa'da Türkiye'nin önünde yer edindiler. Türkiye ise son 18 yılda Avrupa'da daha üst sıralara çıkmak yerine, insan hakları, demokrasi alanında bulunduğu yerin de altına düştü. Durum böyle olunca Türkiye kendini nerede görmek istiyor, Avrupa'da görmek istiyorsa ona göre hareket etmesi gerekiyor denildiği için, AKP bu sözleri söylemek zorunda kaldı. Ancak AKP bu sözleri söylerken yine yaptıklarına bakınca bu sözleri de içtenlikle söylemediği, siyaseten söylediği bir kez daha görüldü.

Ceza infaz hukuku alanı, toplumsal bir gereksinim ortaya çıktığında ve çok çok az başvurulması gereken bir alan. AKP, her alanda olduğu gibi bu alanda da sürekli değişiklikler yapma yoluna gitti. Yasalarla, toplumun sorunlarının çözülmesi gerekirken, kamu düzeninin sağlanması gerekirken, AKP'nin yaptığı yasal düzenlemeler sorunları artırdı, kamu düzenini olumsuz etkiledi.

'Bir Çakıcı salıverilince neler yaptı...'

Çağdaş ceza hukukunda ceza ile güdülen amaç, suçluları ıslah etmek, yeniden topluma kazandırmaktır. İşte AKP, nice Alaattin Çakıcı'ların ıslah olmadan toplum içine salıverilmesine yol açtı. Bir Çakıcı salıverilince neler yaptı ve yapıyor. Yaptıklarına da yargı bağımsızlığı olmayınca, yargı tepkisiz kalıyor. Gerisini düşünün…

AKP, bu düzenlemeleri, hukuk devletinin gereği ve bu alanda ortaya çıkan gelişmeler için yapmıyor. Tamamen kendi siyasal yararları için yapıyor. Yasama çalışmalarında onun siyasal gücü karşısında onu durduracak bir irade de bulunmadığı için, her geçen gün çıkardığı yasalarla, kamu düzenini bozarak, hukuk devletinin içini boşaltarak sistemi kendine göre biçimlendirerek yoluna devam ediyor.

AKP; Türkiye'de hak ve özgürlükler alanında en çok sorunlara yol açtığı ve bu durum Avrupa'da da tepkilere yol açtığı, bunları anlatmakta siyaseten zorlandığı için, sürekli özgürlükçü adımlar attığı ve bu yolda adım atmaktan da uzak olmadığı gibi bir izlenim yaratma amacında.

'AKP, yargıyı yap boz tahtasına çevirdi'

AKP iktidarda olduğu süre içinde, düzenlemeleri benimsettirmek için adına reform diyerek, yargı alanında el atmadığı yasa kalmadı. Bazı yasalarda kendi yaptığı değişiklikleri bile bir kaç kez değiştirdi. Bunların da adına reform dedi. Yargıyı yap boz tahtasına çevirdi. Her seferinde yargıda daha fazla sorunların ortaya çıkmasına yol açtı.

AKP'nin bu düzenlemelerdeki gerçek amacının, hak ve özgürlükleri etkin kılmak, yargı bağımsızlığı ile adaleti hakim kılmak olmadığı her seferinde bir kez daha görüldü.

AKP'nin reform adı altında yaptığı düzenlemelerle, yargı bağımsızlığının içinin her geçen gün daha çok boşaltıldığını, insan hak ve özgürlüklerinin daha çok kuşatıldığını görünce, bu düzenlemelerin de onlardan farklı olmayacağı anlaşılıyor.

Yapacağı düzenlemeleri kolaylıkla kamuoyuna sunmak noktasında, koyduğu göstermelik bir kaç maddeyi öne çıkarmakla yetinecektir.

'Yargı reformu diyor, paketin içeriğini bilen yok'

Bu kadar kesin konuşmamın nedeni, yargı reformu diyor, daha paketin içeriğini bilen yok. Bu kadar gizli... Oysa TBMM'ye sunulmadan önce bile ilgili çevrelerin bilgisine sunulmalı. TBMM'deki tutumunu biliyoruz. Sunduğu tekliflerin değiştirilmesi söz konusu olmadan yasalaşıyor. Bu da ne demek, yargının, hukukun her geçen gün AKP'ye göre biçimlendirilmesi demek. Şu an ki tutumu da böyle. Onun için, reform dediği düzenlemeler sorunları çözmüyor, aksine sorunların daha da artmasına yol açıyor.

Yapılan bu düzenlemeler, Avrupa'nın siyasal desteğinin sona ermemesi için. Ancak yaptıklarına bakınca yine günü geçiştireceği söylemek için müneccim olmaya da gerek yok.

Yargı reformu, insan hakları alanında reform, hukuk refomu yapılması amaçlanıyorsa, önce bunun içeriğinde ve yönteminde içtenlik gerekiyor.

İçeriğinden kimsenin bilgisi yok. Toplumdaki hangi sorunların, yargıdaki hangi sorunların çözüleceği her nedense bir sır gibi saklanıyor.

'OHAL KHK'ları ile değiştirilmeyen yasa kalmadı'

Yargı reformu yapılabilmesi için, anayasa değişikliği olmazsa olmaz. Çünkü 12 Eylül anayasası zaten bağımsız bir yargı anlayışına dayalı değildi. 2010 ve 2017 anayasa değişiklikleri ile yargı bağımsızlığı iyice yok edildi. Anayasa değişikliği yapılmadan yargı bağımsızlığını sağlamak, bir yargı reformu yapmak olanaklı değil. Anayasa değişikliği ile erkler ayrılığını, yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini güçlendirmek, AYM ve HSK yapısında iktidarın gücünü tamamen ortadan kaldırmak gerekiyor. İktidar bu alanda yargı bağımsızlığını sağlayacak bir anayasa değişikliği iradesini ortaya koysa buna herkes destek verir. Ancak reform diyen iktidarın ağzından böyle bir söz çıkmıyor. Bu nedenle yargı iktidara bağlı bir halde, bağımsız olmayan bir halde çalışmaya devam ederse nasıl bir yargı reformu yapılabilir ki… Anayasa değişmeden söylenenlerin hiç bir gerçekçi tarafı bulunmuyor.

Öte yandan yargı reformu için, insan hakları reformu için, olmazsa olmaz olarak OHAL KHK'larının tamamen sistemden ayıklanması gerekiyor. OHAL KHK'ları ile değiştirilmeyen yasa neredeyse kalmadı. OHAL KHK'ları, OHAL süresi ile sınırlı olarak, OHAL gerekleri için çıkartılabilir. Şimdi OHAL sona erdi, ancak OHAL KHK'ları ile yapılan düzenlemeler yürürlükte. OHAL adeta süresiz hale geldi. Bu nedenle bir reform deniliyorsa, insan hak ve özgürlüklerini OHAL'e göre biçimlendiren bu düzenlemelerin mevzuattan tamamen ayıklanması gerekiyor. Böyle bir söylem de iktidardan duyulmuyor. Yargı ve toplum OHAL'e göre biçimlendirilmişken nasıl bir reform söz konusu olabilir ki...

'AYM ve İHAM kararlarına, iktidar da yargı organları da uymuyor'

AYM ve İHAM kararları bağlayıcı. İktidarın beklentilerine uygun olmayan AYM ve İHAM kararlarına, yargı organları da, iktidar da uymuyor. Kuşkusuz hukuk herkes için. İktidarın uzak durduğu veya yakın durduğu herkesin haklarının, hukuk ne diyorsa ona göre gözetilmesi gerekiyor. Bu anlayışla hareket edildiğinde ise, iktidar çevreleri, bunu ifade eden, siyasetçilere, hukuk dünyasına, böyle kararlara imza atan yargıç ve savcılara demediğini bırakmıyor. Böyle bir anlayış egemen oldukça nasıl bir yargı reformu söz konusu olabilir ki...

Tüm bunlara bakınca, iktidarın karşılaştığı bazı siyasi engelleri aşmak veya amaçladığı bazı siyasi adımları atmak için bu paketi ortaya attığı görülüyor. Böyle olunca da amacın yine hukuk ve yargı reformu olmadığı ortaya çıkıyor.