İYİ Parti haftalık grup toplantısında konuşan Meral Akşener, gündeme dair konuştu.

Meral Akşener'in konuşmasından satırbaşları şöyle:

Haftaya çok acı haberlerle başladık. Enes oğlumuzu, Raziye ve Dilara kızlarımızı kaybettik. Enes'i aynı Fedai öğretmenimiz gibi hapsedildiği umutsuzluğa kurban verdik. Elinden alınan özgürlüğe, en yakınlarından gördüğü umursamazlığa ve yaşamaya zorlandığı hayatın sonucunda çıkışı intiharda bulmasına kahrolduk. Raziye ve Dilara'yı ise ülkemizdeki daha nice genç kadın önü bir türlü alınmayan, alınmak istenmeyen bir vahşete, bitmeyen şuursuzluğa kurban verdik. Mekanları cennet olsun. Buradan sayın Erdoğan'a bir çağrı da bulunmak istiyorum. Artık yeter, bu ölümlerin durması gerekli. Senin de çocukların, torunların var. Bu ölümlere benim üzüldüğüm gibi senin de üzüldüğünü biliyorum. Bunun siyasi bir yanı yok. Her hafta gençlerimiz, kadınlarımız ölüyor. Ölümlerin ardından tweetler atmak yetmiyor. Katledilen her kadının ardından ağıt yakmak yetmiyor. Gel iktidar ve muhalefet el ele verelim bu ülkenin lugatından kadın ve genç ölümlerini silelim. Kendisinin bu çağrıma yanıt vereceğimden şüpheliyim. Malum sayın Erdoğan son zamanlarda pek iyi değil. O nedenle de artık her gün kendisinin ruhsal bunalımlarının yeni bir yansımasına şahit oluyoruz.

ERDOĞAN'A YANIT
Sayın Erdoğan'ın adına 'Yeni Ekonomi Modeli' dediği bu ucube dönemde atılan adımlar ekonomimizi giderek daha da kırılgan hale getiriyor. Milletimiz her gün fakirleşiyor. Enflasyon canavarı her geçen gün paramızı da itibarımızı da eritiyor. Tüm bunlar olurken sayın Erdoğan için saray sefası devam ediyor. 'Seçimden seçime milletimize gider oy isterler seçimden sonra yüzlerine bakmazlar' diyor. Bunu dertli vatandaşlarımızın kafasına çay atan adam söylüyor. 'Meydanlarda verdikleri sözlerin hiçbirini göreve gelince hatırlamazlar' diyor. Şuur altının su yüzüne çıkışı... 20 yıldır iktidar kendisi, 20 yıldır söz veriyor arkasında durmuyor. Polislerimizi, öğretmenlerimizi, sağlık çalışanlarımızı senelerdir 3600 ek gösterge vaadiyle oyalayan, faizle mücadeleyi yılan hikayesine çeviren, yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların bayrağına dönüşen, derdini söyleyen çiftçiyi, esnafı, öğrenciyi 'terörist' ilan eden Erdoğan söylüyor. Bir zamanlar geçmiş iktidarlardan ders alırdın şimdi ise kendi hatanı göremeyecek kadar kör, doğruları duyamayacak kadar sağır bir adam oldun. Milletin adamı olarak yola çıktın şimdi milletin karşına çıkmıyor, sesini duymuyorsun.

Baş ekonomist bu durumdayken ekonomi ekibi de yaptıkları hataların üzerini örtebilmek için ileride daha büyük faturalar ödemek zorunda kalacağımız yeni faturalara imza atıyor. Para Politikası'nda atılan adımlar bakın nelere yol açtı. Türk Lirası tarihinin en değersiz dönemine girdi. Ekonomide tek bir faiz olmadığını bir türlü kavrayamayan bu arkadaşların attığı sorumsuz adımlar yüzünden Merkez Bankası'nın politika faizleri düştü ama diğer bütün faizler yükseldi.

 1970'lerde uygulanan ve çok ağır maliyetlere yol açan kur korumalı mevzuat sistemini 50 yıl sonra büyük ekonomist sayın Erdoğan'ın şapkasından çıkan bir tavşan olarak pazarlamaya kalktılar. Görüyoruz ki döviz hesaplarında artış var. Doların artması sonucunda artık Hazine'den çok daha fazla faiz gideri çıkacak. Net rezervler tarihin en dip seviyesinde. Enflasyon da düşmedi.

Bizden beklenen Nebati bakanın gözlerinin içine bakmamız. Bakınca ne görüyoruz? Ekonomiyi giderek içinden çıkılmaz bir noktaya getirirken 'Siz en fazla maaşınızı kaybedersiniz' diyerek adeta ruhani selefi damat bakana selam çakan empati yoksunu birini görüyoruz.

 Buradan ekonomiyi yönetenlere sesleniyorum. Lütfen aklınızı başınıza alın. Size ne yapmanız gerektiğini ben söyleyeyim.

Aynı 128 milyar dolar meselesinde olduğu gibi yine gizli kapaklı işler yapmaya başladınız. Yatırım yapmak isteyen iş dünyasını dövizini bozdurmazsan sana kredi vermem diye tehdit ediyorsunuz. Sanayicinin gelirinin yüzde 25'ine el koyuyorsunuz. Yapmayın. Bu gizli kapaklı işlere merakınız ekonomiyi daha kırılgan hale getiriyor. İlk yapmanız gereken enflasyonla mücadeleye öncelik verip ekonomideki belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve enflasyon devülasyon sarmalını bu şekilde kırmak. Daha önce ne yapmanız gerektiğini anlatmıştım. İzlemediyseniz, internetten açın izleyin. Eğer yapamıyorsanız bir zahmet siz gideceksiniz, biz geleceğiz biz yapacağız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni acemi ekonomistlerin, iş bilmez yöneticilerin ve saray cehaletinin deneme tahtası olmaktan biz kurtaracağız. İYİ Parti iktidarında ekonomiyi de memleketi de biz düze çıkaracağız.

Bildiğiniz gibi Pazartesi günü işsizlik verileri açıklandı. İşsiz gençlerimizdeki artışın 120 bin kişi olduğunu üzülerek gördük. Daha da üzücü olanı ise bu 120 bin kişinin 105 bininin kadın olması. Bir başka ifadeyle iş gücüne dahil olan 118 bin genç kadının sadece 13 bini iş bulmuşken, 105 bin genç kadın iş bulamamış. Kayıt dışı istihdam artışının 608 bini kadın istihdamında gerçekleşmiş. AK Parti iktidarının ekonomideki yönetim modeli gençleri ve kadınları dışlayan, onları güvencesiz istihdama iten çağ dışı anlayıştan başka bir şey değil. Bunu kabul etmiyoruz. Bu ülkenin kadınları, gençleri çok daha iyisini hak ediyor.

20 Ocak 2020'den beri tam 77 ile gittik. Karşılaştığımız yoksulluğu en derinden hissedenlerden biri olan gençlerimizin düşüncelerini de dinleme fırsatımız oldu. Henüz 12 yaşında faizden, enflasyondan bahseden çocuklarımızı, 16 yaşında asgari ücreti merak eden gençlerimizi dinledim. Ülkemizin her yanını saran kayırmacılığın, torpilin ve liyakatsizliğin karşısında kendine bir fırsat bulamayan, bulamadıkça ülkesinden umudunu kesen, umudu yurt dışında arayan gençlerimizi daha iyi anladım. Gençlerimizi bu hale getiren bu ucube düzenden daha da utandım.

Sayın Erdoğan, günde 20 liraya mahkum edip üstüne bir de 'Elinize dilinize vursun' dediğin gençlerin üçte birinin yoksul olduğunu biliyor musun? Ülkemizdeki 12.3 milyon yoksul vatandaşımızın tam 6.2 milyonun genç olduğunu biliyor musun? 'Başka bir dünya mümkün' dediğin dünya bu mu sayın Erdoğan?

Bugün Türkiye'de doğan bir çocuk ebeveynlerinden daha iyi bir hayata yaşama lüksüne sahip değil. Bugün 18 yaşında bir genç annesinin 18 yaşındaki haline göre çok daha kötü şartlarla karşı karşıya. Bu durum gençlere 'Hayal kurma' demektir. 'Geleceğini yurt dışında ara' demektir. Bunu kabul edemeyiz. Artık son denmelerini yaşadığın 20 yıllık iktidarının sonucunda çocuklarımızı yoksulluğa mahkum etmişsen sen artık o koltukta oturmayı hak etmiyorsun demektir.

O beğenmedikleri Cumhuriyetimizin en temel vasıflarından birisi eğitime erişimi eşit bir şekilde sağlamasaydı. Eğitime erişimin sağlanması durumunda sınıfsal arası geçirgenliğin yaşandığı bir Türkiye vardı. Asıl mesele eğitimin vasatlaşmasıdır. Devletin eğitimden elini çekermiş gibi yapmasının doğru olmadığını söylüyorum.

Sosyal devlet olma hakkını, görevini, zorunluluğunu vakıflara, derneklere, cemaat ve tarikatlara bıraktığını bir anlayışla fakir fukara bedelsiz, ücretsiz kaldığı, okuduğu okullara, yurtlara mahkum edildi.

Eğitimdeki bu rezaleti çözmeyi Allah bize nasip edecek. Fakirliğe mahkum edilen o çocukların yeniden hayal kurmasını devlet eliyle sağlayacağız. Bunu yapamıyorsak Allah bana hiçbir şeyi nasip etmesin. Önce aileleri, sonra çocukları mahkum ediyorsunuz. O çocukların hayallerini elinden aldınız sayın Erdoğan.

2020-2021 yılında Türkiye'de yüksek öğretimde yaklaşık 8 milyon öğrenci bulunuyor. 450 bini burs, 1 milyonu kredi alıyor. Öğrenciliği bitmiş, kredi borçlusu öğrenci sayısını KYK verileri şeffaf olmadığı için tam bilemiyorum. Ancak 2021'in Mart ayı itibariyle devlete borçlu öğrencilerimizin sayısının 5 milyonu aştığını, 300 binden fazla öğrencimiz hakkında ise icra takibi veya yasal işlem başlatıldığını biliyoruz.

Gençlerin aldıkları kredi miktarının büyük bir kısmı devlet yurdu bile olsa yurt ücretlerine gidiyor. Örneğin bugün 850 lira alan bir öğrenci, 200-400 lirasını yurda ayırıyor. Eline kalan para ise devlet yurtlarındaki yemeğe bile yetmiyor.

Üstelik yurtlardaki, hijyenik olmayan koşullar, kalabalık odalar, yavaş internet gibi, onlarca problem de cabası. Öğrencilerimiz bu parayla; Hem okumaya, hem geçinmeye, hem yaşamaya, hem kendilerini geliştirmeye, hem de sosyalleşmeye çalışıyor. Ancak bu miktarlar ile, bunu gerçekleştirebilmek imkânsız. İşte gençler, tam da bu yüzden; kendilerini sömüren, okul hayatlarını engelleyen, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Sözde yarı zamanlı işlerde, kötü niyetli işverenler, gençlerin emeklerini, sonuna kadar sömürüyor. Maalesef, zorlu çalışma koşullarının, ve uzun çalışma saatlerinin, resmen norm haline getirildiği ülkemizde, gençler, haklarını aramayı, akıllarına bile getiremiyor. Birazcık sesini çıkaranlar, haklarını arayanlar, hemen işten atılıyor, maaşlarını alamıyor. Gençlerimiz sürekli, aç kalmak ile, hak aramak arasında, tercih yapmaya zorlanıyor.

Diyelim ki; tüm bu zorluklardan sonra, okullarını bitirmeyi ve mezun olmayı başardılar. Sorun burada da bitmiyor. Yeni mezunları, işsizlik, asgari ücret, kayıt dışı çalışma gibi, Türkiye’nin en acı gerçekleri bekliyor. Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi verilerine göre; Türkiye’de en çok tercih edilen bölümlerden biri olan; işletme mezunlarının, yüzde 60’ı, asgari ücretle iş bulabiliyor. Aynı şekilde, bu mezunların, yüzde 40’ı, mezun olduktan, en erken 6 ay sonra iş bulabiliyor. Yalnızca işletme değil, hukuktan tıbba, öğretmenlikten veterinerliğe kadar, neredeyse her branşta, benzer sorunlar var. Yani gençlerimiz, hem kısa zamanda iş bulamıyorlar, hem de buldukları işlerden, yeteri kadar para kazanamıyorlar. Peki hal böyleyken, bu öğrenciler, kredi borçlarını nasıl ödüyorlar? Cevabı basit: ödeyemiyorlar. Her ne kadar, 2 seneliğine faiz işletmeme, 36 ay taksitlendirme gibi, sistemler olsa da; genç işsizliği ve asgari ücret gerçeği karşısında, öğrencinin, maaşının yarısı ile, kredi ödemesi gerekiyor. Uygulanan yüksek faiz, borç yükü, kurdaki artış, enflasyon ve yaşam pahalılığının getirdiği yük de, tüm bunların cabası…