Birçok İstanbullu bugün de kötü hava koşullarına rağmen sırada bekleyerek Kanal İstanbul projesine itirazlarını İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne iletmeye devam etti.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) İstanbul İl Örgütü'nü temsil eden bir heyet, bugün İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne giderek Kanal İstanbul projesine itiraz dilekçesi verdi. TKP heyetinin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne verdiği dilekçede, ''Türkiye Komünist Partisi olarak kendi içinde çelişkilerle dolu ÇED raporuna itiraz ediyor, toplumsal yararı olmayan proje için ÇED olumsuz kararı verilmesini ve projenin derhal durdurulmasını talep ediyoruz'' denildi. 

'ANAYASAYA AYKIRI PROJE'
Türkiye Komünist Partisi İstanbul İl Örgütü'nün verdiği itiraz dilekçesinde, projenin yurt bütünlüğünü parçalayarak Anayasa'nın söz konusu maddelerini ihlal ettiği belirtildi. Dilekçede, projenin İstanbul'u felakete sürükleyeceği, sadece İstanbul'un değil bütün bir coğrafyayı etkileyeceği ve uluslararası sorunlar yaratacağı dile getirilerek derhal durdurulmasının talep edildi.

Projenin durdurulmasının talep edildiği ilgili bölüm şöyle:

Türkiye Komünist Partisi olarak doğayı, insanı, toplumsallığı, sağlıklı bir çevrede insanca yaşama hakkını, çevreyle uyumlu planlı kalkınmayı, emekçi halkın refah ve mutluluğunu, ülkeyi emperyalizme meze olmaktan koruyacak yurtsever özellikleri yok sayan, geleceği olan mutlu ve bağımsız bir ülkeyi ellerimizde yeşertmeyi engelleyen, İstanbul’u felakete sürükleyecek, yalnızca İstanbul’u değil coğrafyayı değiştirecek ve uluslararası sorunlar yaratacak olan bu projenin bilimsellikten ve gerçeklerden uzak, kendi içinde çelişkilerle dolu ÇED raporuna itiraz ediyor, toplumsal yararı olmayan proje için ÇED olumsuz kararı verilmesini ve projenin derhal durdurulmasını talep ediyoruz.''

TKP İl Örgütü imzalı dilekçe şu şekilde:

1- Kanal İstanbul, toprak, tatlı su, deniz suyu, kıyı, hava, iklim, bitki, ağaç, orman, hayvan, insanı içeren kapsamıyla, yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla, tabiat ve kültür varlıklarıyla, çevreyle, bireysel ve toplumsal yaşamla, doğal afetlerle, çevre ve insanı bütünsel olarak kapsayan iş ve işlemler konusu olmakla; bağlı olarak da Akdeniz, Ege Denizi, Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkelerle birlikte deniz ulaşımı olan tüm ülkeleri ilgilendiren stratejik konumu nedeniyle ulusal ve uluslararası alanda tüm ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal ve askeri ilişkilerle bağlantılı olmakla basit olarak tanımlanacak, planlanıp programa ve projeye bağlanacak, ihale ya da yap-işlet-devret gibi yöntemlerle yapım ve işletim işine sıkıştırılacak bir konu değildir.

2- Nitekim dokunmayacağı hiçbir alan, çevre, ekonomik ve toplumsal ilişki bırakmayan bu bütünsel kapsam Anayasanın başlangıç dahil birçok maddesinde sözü ve özüyle de ortaya konulmuş, hukuksal güvence altına alınmış ve devlete görev ve sorumluluklar yüklemiştir.

3- Anayasanın “mülkiyet hakkı”, “kıyılardan yararlanma”, “toprak mülkiyeti”, “tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması”, “tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması”, “planlama”, “tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi”, “ormanların korunması ve geliştirilmesi”, “kamulaştırma”, “devletleştirme ve özelleştirme” ve “milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı maddeleri bir arada değerlendirildiğinde Kanal İstanbul’un anayasal söz, öz ve bütünlük bakımından anlamı daha açık ortaya çıkmaktadır.

4- Proje adı altında yapılacak işler tüm doğa, çevre, canlı, insan ve toplum ilişkilerini ve de birey ve toplumun sağlıklı bir çevrede insanca yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını kapsamakla, aynı zamanda da yurt bütünlüğünü parçalamakla Anayasanın söz konusu maddelerini açıkça ihlal etmektedir.

5- Konuyla ilgili olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesinin durumu tartışmalarda çeşitli boyutlarıyla yer almakla birlikte uluslararası ilişkiler ve hukuk ihmal edilmekte, olası yeni sözleşmelerin kaçınılmaz olması görmezden gelinmekte, mevcut bağımlılıklara yeni bağımlılıkların ve pazarlıkların eklenmesi toplumdan saklanmaktadır. Emperyalizm koşullarında bütün stratejik su yollarının ilgili halkın başına bela ördüğü bilinmez değildir.

6- Hak ve özgürlükler olarak bakıldığında da yukarıdaki Anayasa maddeleriyle bağlantılı olarak Kanal İstanbul kapsamındaki toprak, kıyı, su, doğa ve canlı bütünlüğü üzerindeki tüm hakların bir bölümü sınırlandırılmakta bir bölümünün ise özüne dokunulmaktadır. Her iki durumda da Anayasanın 13. ve 15. maddelerine, “Anayasada yer alan haklardan hiçbiri”nin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetle biçiminde kullanılamayacağını öngören 14. maddesine, herkesin “yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı” ile “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı”na sahip olmasını öngören 17. ve 56. maddelerine aykırılık açıktır.

7- Yukarıda ilk beş maddede özetle açıklanan, hukukla da desteklenen ve anayasal güvence altında olan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını içeren yaşamsal bütünlük, sınırları kağıt üzerinde çizilmiş bir alanda ve birden çok projeyi tek projede birleştirerek, pozitif hukukun dar satırları ve yorumuna dayanıp olağan bir ÇED raporunun hukuksal ve bilimsel özelliklerini taşımayan bir rapora sıkıştırılamaz.

8- Hukuk devleti ilkelerini de tanımayan böylesine bütünsel bir konu toplum içinde devletle, devlet içinde de siyasal iktidarla sınırlandırılarak, projelere sıkıştırılarak yaşama geçirilemez.

9- Bu nedenlerle ekonomik, sosyal, kültürel, stratejik, ulusal ve uluslararası ilişki ve boyutlarıyla kaçınılmaz olarak siyasi faaliyetle de bağlantılı olan Kanal İstanbul’a, ÇED Raporuna itirazımızı ifade ediyor ve “ÇED olumsuz kararı” verilmesinde toplumsal yarar olduğunu belirtiyoruz.

10- Öte yandan, kamu kurumu niteliğindeki birçok meslek kuruluşu, dernek ve vakıfla birlikte halkın geniş katılımıyla kurumunuza iletilen yazılarda da belirtilen toplumsal, ekonomik, bilimsel ve hukuksal itiraz konularını burada tek tek sıralamamakla birlikte yukarıdaki sekiz maddeye ek olarak aşağıdaki konuları da iletme gereği doğmuştur.

11- Kanal İstanbul tartışmasının Türkiye gündemine oturması eş zamanlı olarak tartışmaları da çeşitlendirmekte, şiddetli bir tezat oluşturacak şekilde zıt görüşler ortaya dökülmekte, ancak bu toplumsal ayrışmanın ve çelişkinin temeli açık ve net olarak ortaya konulmamakta, konu gerçekler saklanarak yüzeyselleştirilmektedir.

12- Kanal İstanbul projesiyle ilgili olan gerçekler şunlardır:

a) Kanal İstanbul çok önemli tatlı su kaynaklarını ortadan kaldıracak ama yerine yeni bir tatlı su kaynağı yaratmayacaktır. Bir yerden başka bir yere su taşınması bu anlama gelmemektedir. Türkiye kuraklık tehlikesi altındadır ve en küçük bir tatlı su kaynağı bile bu toplumun geleceği için yaşamsaldır.

b) Kanal İstanbul doğaya, ormana, toprağa, mera ve tarım alanlarına, hayvancılığa, doğal ve arkeolojik sit alanlarına, tabiat parklarına, milli parklara vb. koruma alanlarına büyük bir zarar verecektir. Türkiye betonlaşma projeleri ile son yıllarda çok büyük miktarda tarım alanlarını kaybetmiş ve tarımsal ürünlerde dışarıya muhtaç hale gelmiştir.

c) İstanbul deprem bölgesindedir ve şiddetli bir deprem beklemektedir. Bu olası depremin, nüfusun ve Türkiye ekonomisinin büyük bir kısmı düzenin plansızlığı nedeniyle İstanbul’a yığıldığı için bir Türkiye sorununa dönüşeceği açıktır. Yapılması gereken şey kenti daha fazla büyütmek ve ranta açmak kesinlikle değildir. Kapsamlı bir planlama dahilinde ekonomi ve nüfus Türkiye’ye dağılmalı, İstanbul ise depreme dayanıklı hale getirilmelidir. Oysa Kanal İstanbul ve bağlantılı olarak ortaya çıkacak yeni kent İstanbul nüfusunu katlayacaktır. Kanal İstanbul için harcanacak 75 milyar lira bu kapsamda bir deprem hazırlığı için kullanılmalıdır. Aksi halde “akıllı kent” düşleri kurulurken İstanbul’un yıkımına ve can kaybına neden olunacaktır.

d) Marmara Denizi Türkiye’nin plansız sanayi ve kentleşmesi tarafından adeta öldürülmüştür. Kanal İstanbul yaratacağı ekolojik sorunlarla Karadeniz ve Marmara’yı daha fazla yok edecektir. Çevreyi geri dönüşsüz olarak tahrip edecek bir proje yerine Marmara Denizinin yeniden nasıl canlandırılacağına odaklanılmalıdır.

13- Doğaya ve çevreye verilecek zararın, bitki örtüsüne, kara hayvanlarına, tatlı su ve deniz hayvanlarına, kuşlara ve insanlara vereceği zararı katlayacağı gerçeği yok sayılmaktadır. Ve bunlar rant ve piyasa hesaplarıyla birlikte bir sermaye siyaset grubunun çıkarına, siyasal ve ekonomik krizin, azalan kârların, çözülemeyen toplumsal sorunların kısmen törpülenmesi uğruna planlanmaktadır.

14- Hem proje için harcanan ve yapım için harcanacak para hem de tercih edilecekse yap-işlet-devret uygulaması, proje yapım ve işletim süreçlerini ve geleceği ipotek altına alacağından, halkı vergi ve benzeri yük altına sokacak, zaten emekçi halk aleyhine olan vergi yükünü daha da ağırlaştıracaktır.

15- ÇED Raporu, yetkili kişi ve organların açıklamaları sorunları ve çözüm yollarını bilimsel ve gerçekçi olarak ortaya koyamayarak hukuksal ve olgusal meşruiyetle ilgili sorunları karşılayamamakta ve kendisi meşruiyet sorunu taşımaktadır. Çok disiplinli olan konuda ilgili kurumların kaygılarının ve görüşlerinin saklanması, değerlendirilmemesi bile tek başına sorun taşımaktadır.

16- Konu milliyetçi, piyasacı bakışa sıkıştırılmayacak derecede önemlidir, iç politika kadar dış politikayı da ilgilendirmektedir; emperyalist bağımlılığa, siyasete, piyasaya ve siyasete açıktır.

17- Çevrenin kirlendikten ve bozulduktan sonra eski haline gelmesi zor hatta olanaksızdır. Bu nedenle de kalkınma ve ekonomik gelişme için yapılacak yatırım ve işlerin ekonomik ve toplumsal ilişkilerdeki tüm konular değerlendirilerek planlanması, doğayı tahrip etmeden, çevreyi kirletmeden ve insanca yaşama yok etmeden gerçekleştirilmesi şarttır. 

Türkiye Komünist Partisi olarak doğayı, insanı, toplumsallığı, sağlıklı bir çevrede insanca yaşama hakkını, çevreyle uyumlu planlı kalkınmayı, emekçi halkın refah ve mutluluğunu, ülkeyi emperyalizme meze olmaktan koruyacak yurtsever özellikleri yok sayan, geleceği olan mutlu ve bağımsız bir ülkeyi ellerimizde yeşertmeyi engelleyen, İstanbul’u felakete sürükleyecek, yalnızca İstanbul’u değil coğrafyayı değiştirecek ve uluslararası sorunlar yaratacak olan bu projenin bilimsellikten ve gerçeklerden uzak, kendi içinde çelişkilerle dolu ÇED raporuna itiraz ediyor, toplumsal yararı olmayan proje için ÇED olumsuz kararı verilmesini ve projenin derhal durdurulmasını talep ediyoruz.