Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, FETÖ’nün siyasi ayağına ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Eski Başbakan Davutoğlu, “FETÖ ile organik bağı olduğu tescil edilmiş siyasetçiler FETÖ’nün siyasi ayaklarıdır. Mesela Hakan Şükür siyasi ayaktı. Başka milletvekilleri de vardı. Görevli olarak gelmişlerdi” dedi.

Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e konuşan Davutoğlu, “Pelikan yapılanması değişimi zorlamak için örgütlenen bir çetedir. Uyguladıkları yöntem FETÖ yöntemidir. Zamanla derinleşti. Bunların çoğunun geçmişine bakarsanız FETÖ unsurlarını görürsünüz” ifadelerini kullandı.

İşte Ahmet Davutoğlu’nun röportajından dikkat çeken bölümler…

- Pelikan sizden ne istedi?

Pelikan’ın arkasındakiler ne istedi diye sormanız lazım, çünkü Pelikan bir trol çetesi. Benim trol çetesine teslim olacağımı herhalde kimse düşünmüyordur. Pelikan Dosyası 1 Mayıs 2016’da çıktı. Esas mesele, 29 Nisan 2016’daki MKYK toplantısında bana “Şu konuda aynı düşünmüyoruz, kongreye gidelim” demeden yetkilerimi kısıtlayan imzalar toplandı. Bu şu demek: Sen Başbakan olacaksın ama ülkeyi biz yöneteceğiz.

- Bu yapıyı nasıl tanımlarsınız?

Pelikan yapılanması değişimi zorlamak için örgütlenen bir çetedir. Uyguladıkları yöntem FETÖ yöntemidir. Zamanla derinleşti. Bunların çoğunun geçmişine bakarsanız FETÖ unsurlarını görürsünüz. Benim Başbakanlıkta devam edecek olmam FETÖ unsurlarını rahatsız ediyordu. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyenler bir taraftan, AK Parti’nin doğasını bozmak ve tek bir kişinin partisi haline dönüştürmek isteyenler diğer taraftan harekete geçti. Getirmek istediğin şeffaflık yasası, imar yasası, siyasi etik yasası gibi yasalardan rahatsız olanlar da vardı. Tüm bu iklim içinde Pelikan Dosyası denilen pespaye, rezil bir şey çıkardılar. Ama o zaman Pelikan ile anılmak birilerince onur gibi görülüyordu, çünkü onlara ‘Başbakan deviren Pelikancılar’ gözüyle bakılıyordu. Şimdi ise Türkiye’deki bütün yolsuzluğun, adaletsizliğin, baskının adresi olarak görülüyor. Bu da ilahi adaletin ve tarihin intikamıdır. Pelikan bana karşı birçok suçlama yaptı. Dört yıldır buradayım, niye kimse o iddialarla ilgili bir hukuki işlem yapmadı. Çünkü doğru değil. O Pelikan Dosyası üzerinden partide bana karşı işbirliği yapanların hepsi şu anda birbiri hakkında benzer trol çetelerini kullanır hale geldiler. O zaman arkadaşları uyarmıştım.

- Ne demiştiniz?

Sayın Cumhurbaşkanına da söyledim: “Bugün buraya öyle bir fitne tohumu atıldı ki, artık bu partide kimse birbirine güvenemeyecek.” Şimdi Pelikan bir tür paralel yapı aslında...

- Siz bu ülkede başbakanlık yaptınız. Paralel yapılar hangi boşluğu kullanarak devlete sızıyor?

Türkiye’de eskiden de gelen alışkanlıklar var. O yüzden ben şeffaflığı savunuyorum. 28 Şubat’ın baskıcı yöntemleri olmasaydı FETÖ denilen yapı o takiyye denilen şeyleri halk nezdinde meşru gösteremezdi. Şeffaflık sağlansa, her vatandaş eşit olsa, kimse kendini gizleyerek iş yapamaz. FETÖ Türkiye’nin bütün dokusunu, ahlakını bozdu. İki şahsiyetli insanlar çok tehlikelidir. Sosyal medyada troller, bu iki şahsiyetliliği kurumsallaştırdı. Normal hayatta gayet makul görünen biri orada canavarlaşabiliyor. Bir de ismini gizli yaptığı zaman, Pelikan’da olduğu gibi kendi dünyasının kralı olabiliyor. FETÖ de bunu yaptı, insanların özel hayatlarına girdi, benim odamı dinledi. FETÖ’ye karşı 15 Temmuz’daki o şanlı direnişten sonra bu kültürün, bu yöntemin tümüyle yok edilmesi lazımdı. Ama bir güç biriktirme yöntemi olarak benimsendi ve yaygınlaştırıldı. Pelikan bir dosya olarak duruyorken, başka bir paralel yapılanma haline dönüştü. Bakıyorsunuz 15 Temmuz’un en önemli kahramanlarından biri Selim Temurcu, bu yıl dönümünden 3-4 gün önce Pelikan ile ilgili söylediği bir ifadeden dolayı terör örgütü suçlamasıyla emniyete çağrıldı. Pelikan yapılanmasını eleştirmek terörle ilişkiliyse Adalet Bakanı da eleştirdi. Bunun üzerine gidin. Hiçbir bakan bugün yerinde huzurlu değil.

MESELA HAKAN ŞÜKÜR, BUNLAR SİYASİ AYAKTI

- Yıllardır ‘FETÖ’nün siyasi ayağı’ konusunda herkes birbirini suçluyor. Size sorsam?

Siyasi ayak araştırılacaksa ta 70’li yıllara kadar gitmek gerekir. İlk defa size söyleyeceğim. Siyasi ayak şudur: FETÖ yapısı içinde biri vardır. Ve siyasete birini gönderir, “Oraya git, benim adıma orayı ele geçir” der. Bu organize bir siyasi ayaktır. İkincisi ise FETÖ ya da başka yapıların; gidin şu siyasilerle ilişki kurun, siyasete etki yapın denilerek ilişki kurmaktır. Birincisi açık ve net olarak suçtur. İkincisi ise suç ortaya çıktıktan sonra devam ediyorsa suçtur.

- Örnek verseniz?

FETÖ ile organik bağı olduğu istihbari ya da hukuki olarak tescil edilmiş siyasetçiler FETÖ’nün siyasi ayaklarıdır. Bazıları özellikle bu ayakları sürdürdüler. Mesela Hakan Şükür, milletvekiliydi. Şimdi bunlar siyasi ayaktı. Başka milletvekilleri de vardı. Görevli olarak gelmişlerdi. Diğerleri suç unsuru çıktıktan, 17-25 Aralık’tan sonra hâlâ bu ilişkiyi sürdürmüşse siyasi ayak niteliği taşırlar.

- Siz de 17-25’i milat olarak düşünüyorsunuz...

Benim miladım, MİT’e karşı yapılan operasyon, 7 Şubat 2012. Ondan sonra müsteşarıma dış işleri bakanlığında “Bunların ayaklarını keseceksiniz” talimatı verdim.

- Türkiye’de yazarlar, araştırmacılar, gazeteciler yıllarca bu örgütün içini, dışını yazdı. Bedeller ödedi. İş siyasetçiye gelince ‘Kandırıldık’ deyip kurtulmak, hiçbir bedel ödememek mümkün mü?

“Kandırıldık” diyene halkın siyasi bedel ödetmesi onu iktidardan almasıdır. Ben zihni olarak da her zaman onlarla farklılık içinde oldum. Onların etkin olmasına hep olumsuz baktım. Bakan olduğumda da koruma amirimi tek bir kriterle yanıma aldım, hala yanımdadır, “FETÖ’den olmasın” dedim.

- 17-25 Aralık için Sayın Babacan “O dosyaların bir noktada tekrar incelenmesinde fayda var” diye bir açıklama yaptı. Katılır mısınız?

Oradaki ifadeyle ilgili açıkça şunu söylemek istiyorum. 17-25 aralık ‘minik bir darbe’ değildi. 17-25 Aralık baya baya, seçilmiş hükümete karşı yapılmış bir darbeydi. Minik diye küçültmek doğru değil, adını koymak lazım. Ama “AK Parti iktidarları döneminde yapılan hiçbir işlem sorgulanmamalı, sorgulayan FETÖ’nün ajanı olur” deniyor ya, bu da ikinci hata. Araştırma Komisyonu’nu ben kurmadım. Sayın Cumhurbaşkanı’nın başbakanlığı döneminde kuruldu. Ben geldiğimde o günkü komisyonun raporu bu yöndeyse gereğinin yapılmasını söylerim. Benimle ilgili bir iddia dahi olsa onun soruşturulmasını isterim. Suçlu mu değil mi bilemem ama o zaman o 4 bakana da söyledim. “Sizin yerinizde olsam giderim. Suçunuz yoksa aklanır gelirim” dedim. Benimle ilgili bir iddia olsa Yüce Divan’a giderdim.

- Bu arada MHP size destek vermiyor ama HDP de kıyasıya eleştiriyor, değil mi?

Doğrudur, dört yılda beni en çok eleştiren sayın Bahçeli ve sayın Demirtaş oldu. Çünkü bu ülkede Türklerin sevdiği bir Kürt ve Kürtlerin sevdiği bir Türk’ten bunlar hoşlanmazlar. İsterler ki, Türkler bir partiye, Kürtler başka partiye oy versin. Kimlik siyasetidir bu. Benden hoşlanmayışları da açıktır. Ben bir Sünni Türkmenim ama Kürt seçmen beni sever. Eleştirenler dahi sever. Sünniyim, Alevi seçmen kitlesi beni sever. Çünkü bir cemevine girip, niyaz duasında bulunan tek başbakan benim.

- Sayın Davutoğlu.. Çözüm sürecini siz mi sekteye uğrattınız?

Hayır, aksine... Sayın Erdoğan, şimdi çözüm süreci diyenleri hain ilan ediyor ama kendi döneminin ürünüdür. Sayın Bahçeli’den korkusundan çözüm süreci lafını etmiyor, tamam. Ama işin ilginci, bir taraftan beni çözüm sürecini başlatmakla diğer tarafta sekteye uğratmakla eleştiriyor. Biz çözüm sürecini özgürlükler için savunduk. Terörle mücadeleyi de kamu düzeni için yaptık. Bu kadar tecrübeden sonra gördük ki, kamu düzeni olmadan çözüm süreci olmaz.

- Masa hangi noktada devrildi?

Masayı biz değil, Kandil devirdi. Kobani olayları ciddi darbe vurdu. Arkasından biz ısrarla üstüne gittik, çünkü sayın Erdoğan, bana genel başkanlığı tevdi ettiği kongrede “Size iki emanetim var. Biri çözüm süreci, diğeri de FETÖ ile mücadele...” Elimizden geleni yaptık. Taa ki Kobani olaylarını da bahane ederek HDP’nin tahrikiyle sokaklar yakılana, Türkiye neredeyse Suriyelileştirilmek istenene kadar. Niyetleri iyi değildi. Türkiye’yi çözüm süreci altında kantonlara bölmek istediklerini gördük. Nihai kopma Ceylanpınar’da iki polisimizin gece uyurken şehit edilmesidir. Bu bir meydan okumaydı. Herkesi acil toplantıya çağırdım. Tarih: 23 Temmuz 2015... “Bu ülkenin her bir karışında kamu düzeni tesis edilecek, tek bir vatandaşımızın da hukukuna halel getirmeyeceksiniz, gereğini yapın” diyerek terörle mücadele talimatı verdim. Yalnız PKK’ya karşı değil, aynı zamanda Suruç olayı yaşanmıştı...

- Dokunulmazlıklar sizin döneminizde kalktı...

Doğru, çünkü herkes dokunulmazlığın kalkmasını istedi. Hatta AK Parti içinde görüş ayrılıklarından biri de buydu. Sadece HDP’nin dokunulmazlığı kalksın istendi. Net tavır koydum, benim için de kalksın dokunulmazlık, dosyam varsa gelsin. Yokmuş dosyam... “Kendim için kaldırmadığım dokunulmazlığı başkaları için kaldırmam” dedim. Ondan sonra bir yasal düzenleme yapıldı. Ama benim dönemimde herhangi bir siyasi parti liderinin tutuklanması söz konusu değildi. Tutuklu yargılama insan haklarını açık bir ihlaldir... Tutuklu yargılamalar sonlandırılmalı, özürlük-güvenlik dengesi sağlanmalı. HDP’liler de “Kamu düzenini kim tehdit ediyorsa onun karşısındayız” demeli. Kamu düzeni diyorum bakın, devlet otoritesi demiyorum... Kamu düzeni bırakmamışlardı. İnsanlar okula gidemiyor, barikat ve hendeklerden yolda yürüyemiyordu. Her eve bir militan yerleştirilmiş. O ailelerin hukukunu korumak da devletin görevi. HDP’nin dediği şu, “Özgürlükler öyle genişletilsin ki, kamu düzeni olmasa da olur. Terörist hendek kazsın, devlet de dokunmasın”... 90’lı yılların PKK mantığı bu, çözüm süreci mantığı değil. Öbür uç nokta da kamu düzenini ihya etmeye gitmiyor. Her Kürdü potansiyel suçlu gibi görüyor neredeyse. Oradaki vatandaşı devletten soğutuyor. Diyor ki, “Özgürlük istemeyin. Ben güvenliğinizi sağlayacağım. İstediğim zaman istediğim şeyi yaparım. Halkın ne dediği önemli değil, ben kayyım atarım”. O zaman bir daha o halkı demokrasiye, oy vermesinin anlamlı olduğuna nasıl inandıracaksın. Gelecek Partisi olarak biz tam merkezdeyiz. Kamu düzeni içinde özgürlük diyoruz.