Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat, eski İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal ve İstanbul Barosu Başkanlığına aday olacağını duyuran avukat Uğur Poyraz hakkında "hem mafya avukatı hem erdemli hukukçu olmaz! Olmaya kalkmak, en hafif tanımıyla hadsizliktir" diye yazmıştı. Yazı kısa sürede sosyal medyanın en çok tartışılan başlığı haline gelmişti...

İstanbul Barosu'ndan Mine Kırıkkanat'ın yazısı sonrası "Zorunlu Açıklama" başlığıyla bir açıklama yapıldı.

İLGİLİ - Bu yazı gündeme oturdu: Adnan Oktar'ın avukatı hepimize böyle yalan söylüyor

Açıklamada İstanbul Barosu "Yazarın geçmişte yaşadığı kişisel sorunlarını ya da bizzat müdahil sıfatı taşıdığı davadaki görüşlerini köşe yazılarına taşıması, kendi tercihi olabilir" derken Kırıkkanat'a "Adı geçen köşe yazarı, Baromuz tarafından bilinen ve her Baro Seçimleri öncesinde tercihini isim vererek empoze etmeyi 'ihmal etmeyen', bu yönüyle de köşesini toplumsal değerler yerine 'kişisel değerlere' feda etmeyi göze alan bir kişilik yapısındadır" suçlamasını yaptı.

İstanbul Barosu'nun yaptığı açıklama:

Bugünkü (26.04.2020) Cumhuriyet Gazetesinde, köşe yazarı Mine Kırıkkanat tarafından kaleme alınan yazıda; Baromuzun önceki başkanı Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal hakkında,  kamuoyunda Adnan Oktar davası olarak bilinen davadaki konumu ile ilgili olarak değerlendirmeler yapılmıştır. 
 
Aynı yazıda Baromuz üyesi Av. Uğur Poyraz ile ilgili olarak da - aynı dava ile ilinti kurulmak suretiyle - haksız ithamlarda bulunulmuştur. 
 
Adı geçen köşe yazarı, Baromuz tarafından bilinen ve her Baro Seçimleri öncesinde tercihini isim vererek empoze etmeyi “ihmal etmeyen”, bu yönüyle de köşesini toplumsal değerler yerine “kişisel değerlere” feda etmeyi göze alan bir kişilik yapısındadır. Benzeri bir yazıyı bundan kısa bir süre önce de yazmış ve o yazı da tarafımızdan kınanmıştı. 
 
Hiç kuşku yok ki, İstanbul Barosu ve onun seçimleri medyanın ilgisi bakımından önemli bir odaktır. Ancak, bu seçimlerin irade belirleyicisi konumunda bulunan avukatlar, kendi mesleklerine özgülenen ilke ve kuralları, avukatlıklarının koşulu olarak görüp değerlendirirler. 
 
Meslek ilkelerimizin özünde yer alan “özdeşleşmemek” kuralı, meslektaşlarımız tarafından ne denli özenle gözetilse de, avukatlığın anlamını ve yargılamadaki rolünü kavrayamayanlar tarafından da o denli gözlemden uzak tutulur. Hacze giden alacaklı avukatına, bu nedenle saldırır cahiller... Sanığın savunmanlığını yaptığı için sadece bu nedenle bile öldürürler avukatı... Katilin avukatını katil, hırsızın avukatını hırsız, dolandırıcının avukatını dolandırıcı .... görür bu gibiler.... Aslında zavallıdırlar ve bilmezler... 
 
Bilmezler ki, “mafyanın doktoru” olmayacağı gibi avukatı da olmaz.  Bilmezler ki, kimin avukatlığını yapıyor olursa olsun, salt bu işlev, bir avukatın “erdemini” anlatmaz. 
 
“Savunma” dediğimiz ve bütün meslektaşlarımızın kutsiyet atfettiği değer, en öncelikli tercih ve bakış açımızdır. Avukat dilediği davayı alıp savunmanlık yapabileceği gibi, onu reddetme hakkına da sahiptir. Kimsenin avukatın aldığı davayla da, reddettiği dosya ve/veya kişiyle ilgili olarak da, onun erdemini sorgulama hakkı ve haddi olamaz. Bu konu, sadece avukatın kendisi ile ilgilidir. 
 
Buraya kadar yapılan açıklamalar, sadece ülkemize ilişkin “yerel değerler”, ya da subjektif görüşler değil, avukatlığa dair evrensel kabule ulaşmış ilkeler bütünüdür. Avukatın nasıl anlaşılması gerektiğine dair uluslararası düzeyde imzaladığımız tüm belgeler, buraya kadar anlatılan kurallardır. 
 
Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal, Baromuzun onurlu tarihinin önemli bir diliminde, o tarihe hukuk adına çok önemli katkılar vermiş bir Başkanımızdır. Türk Hukuk Tarihinin önemli kilometre taşı sayılacak süreçlerdeki öngörülerinin, ona geleceği de biçimlendirme hakkını verdiğini yaşayarak görmüş olan meslektaşlarımız, bu hakkı teslim etmekten imtina etmeyecek bir tercihi de ortaya koymuşlardır. 
 
Şimdi onun avukatlığını sorgulamak ve özellikle de siyasal düşünceleri ile müvekkili üzerinden “samimiyet testine” girişmek, kimsenin hakkı değildir. Siyasal bakış biçimlerinin avukatlıkla ilgili bir tercih  oluşturması sadece avukatın kendisine özgülenecek bir tercihtir.
 
Av. Uğur Poyraz da geçmiş dönemlerde Avukat Hakları Merkezi Başkanlığı yapan, bu bağlamda Baromuza değerli katkıları olan, mesleği için mücadele etmiş bir meslektaşımızdır. Onun avukatlığının da sorgulanması veya medyada yer almakta olmasının dosyaları ile ilişkilendirilmesi, haklı bir tespit değildir. Kaldı ki, hiç bulunmadığı bir davada sanki varmış gibi gösterilmesi, soyut bir vekaletname nedeniyle vekil gibi gösterilmesi, cezaevi ziyaretine yüklenen gizemle en basit avukatlık eyleminin algı operasyonuna dönüştürülmesi, asla kabul edilemez. 
 
Yazarın geçmişte yaşadığı kişisel sorunlarını ya da bizzat müdahil sıfatı taşıdığı davadaki görüşlerini köşe yazılarına taşıması, kendi tercihi olabilir. Ama yazdığı gazetenin saygınlığı ve gördüğü işlev bakımından okurlarının o gazeteye izafe ettiği değer, bu yazının yarınlarımıza “nakıs değerler” taşımasından başka bir anlamı olmayacağını anlatmaktadır. Avukatlık bu yazıda bahsedildiği gibi değildir. Köşe yazarlığı da...