İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 'İstanbul Yeşil Alanlar Çalıştayı'nda açılış konuşmasını yaptıktan sonra gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Cumhuriyet'te eyr alan habere göre; Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan'ın Kanal İstanbul'un imar planının onaylandığına dair açıklamaları sorulan İmamoğlu, şunları söyledi:

"Sayın Bakan yaklaşık 7 aydır 'Kazmayı vuracağız' diye, kazmayla samimi bir ilişki kurduğunu ifade ediyor. Bu işi, bu kadar basite alan bir bakan söylemi hayatımda hiç duymadım. Her cümlesi 'Kazmayı vuracağız.' İstanbul halkının yüzde 55’i ile 65’i arasında, bu sürece tümüyle karşı olduğunu görüyoruz. Şimdi kamuoyunu görmezden gelen, bilimsel raporları bu kadar görmezden gelen bir akla gerçekten şaşıyorum. Kıymet de vermiyorum. Elbette kendilerine göre süreci yönetiyor olabilirler. Ama biz de hukuki mücadelemize devam edeceğiz. Süreçle ilgili dava süreçleri başlıyor. Mesleki kuruluşlar, mesleki odalar, yaşam alanlarının yaşaması için hayatını buna adamış insanların bu konuya, en üst seviyede duyarlılık göstereceğini, dava açacağını, süreci takip edeceğini ben hissediyorum. Tüm bu hamleleri ‘Yok’ saymanın elbette bir karşılığı olacaktır. Elbette yargı, toplum vicdanı, buna dönük benzer tavırlar gösteren insanları yargılayıp, hak ettiği cezaları verecektir. Bu manada biz sürece devam ediyoruz. 7 ay önce de kazmayı vuruyorlardı. 4 ay sonra ÇED raporu ortaya çıktı. O askıdan indi, plan çıktı. Her gün kazmayı vuruyorlar."

'KAYIPLARINI TAHMİN BİLE EDEMEZLER'
"Siz, her açıklamanızda ortak masadan bahsediyorsunuz ama gündemde bir yerel yönetimler yasa taslağı var, hazırlanıyor. Özellikle yetki kısıtlamasına ilişkin çok fazla madde var. Para cezası ve borçlanma yetkisini kısıtlayan maddeler de var. Tüm bunlar, bu projelere karşı sizin önünüzü tıkayabilir mi?" sorusuna İmamoğlu şu yanıtı verdi:

Eline fırsat geçen oturmuş yazmış, çizmiş. Ben, bu ülkenin milyonlarca insanının seçtiği bir belediye başkanıyım. Yine milyonlarca, on milyonlarca insanın da seçtiği bir Cumhurbaşkanı var. Benim randevu talebimin ya da isteğimin karşılığı nedir? İşte bunları oturup, konuşmaktır. Yani siz oturup toplantı yapıyorsunuz bizimle. Bize, ‘Bu kanun, belediye başkanlarının masada olduğu bir ortak akılla hazırlanacak’ diye söz veriyorsunuz. Sözde durulmuyor. Durmayan kim? Sayın Cumhurbaşkanı sorgulasın bunu. Durmayan birileri varsa, cezasını versin. Bize söz verdiği şekilde masaya davet etsin. İstanbul’a özel, kişisel yetki edinimi şeklinde süreci yorumlayıp, ‘İstanbul’da kanalı nasıl yaparım’ diye bu tasarlanmış olduğunu gördüğümüz bir takım çalışmalar önümüze geliyor. Umarım doğru değildir. Umarım bir yanılgıdır, birinin yanlış bir servisidir. Böyle bir tutum yürümez, tutmaz. Demokrasiye aykırıdır. Otoriter rejimlerin yapacağı bir şeydir. Kanuna ve hukuka aykırıdır. İnsan haklarına ve evrensel değerlere aykırıdır. Avrupa Birliği ile imzaladığımız ortak sözleşmelere, yükümlülüklere aykırıdır. Yani hiçbir şekilde doğru olan bir tarafı yoktur. ‘Ben bugün yaptım, kazandım, istediğimi elde ettim’ diye düşünebilirler; kayıplarını tahmin bile edemezler. Biz yine sükunetle, akılcı bir şekilde, İstanbul halkı adına, bizi yönettiğini zanneden bazı insanları uyarıyoruz."

'DERECE DEYİNCE BENİM AKLIMA FAHRENHEİT YA DA CELCİUS GELİR'
Bir gazetecinin "Genel Sekreter Yardımcınız Yeşim Meltem Şişli hakkında yaptığınız açıklamalar Sayın Cumhurbaşkanı'na da soruldu. 'Ben, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na cevap verecek kadar derece kaybına uğramadım’ yanıtını verdi…” ifadelerine yönelik İmamoğlu, şunları söyledi:

"Önce şu kısmından başlayayım sorunuzun; benim genel sekreter yardımcımın süreciyle ilgili net bulunmayan ifadem nedir? Şunu mu bekliyorlar benden: Birileri suç duyurusunda bulundu, ben de birileri gibi yargısız infaz yapacağım! Ben, hayatımda hiç böyle bir şey yapmadım. ‘İnceliyoruz’ dedim. Ama altını da çizdim, ‘Ben, insanın yaşamına, biçimine, tarzına, davranışına, inancına karşı bir hamle üretecek, saygısızlık yapacak, rencide edecek -bu, bir insanın başörtüsü olabilir veya başka bir inanca sahiptir, onu aşağılamak olabilir- bu şekilde davranacak bir insan, benimle 1 dakika aynı yerde duramaz. Bırak çalışanına, vatandaşa hiçbir şekilde bu tavır ve davranışta bulunamaz dedim. Bu kadar net bir açıklama. Ama inceleme yapılıyor. Bir taraf diyor ki, ‘Bu hakaretlere maruz kaldım’; diğer taraf da ‘Ben böyle bir şey demedim. Hatta beni soruşturun’ diyor kendi imzasıyla. Bir kanun, hukuki hak bunu sorgulayacağına, edepsiz, ahlaksızca manşetleri atan, ‘Ahlaksız kadın’ diye ta benim aileme kadar laf yetiştirmeye çalışan, zavallı, ne olduğu belli olmayan, gazeteci olduğunu da düşünmediğim insanları sorgulasınlar. Birincisi bu. İkincisi; bu soru sorulmuşsa ve Sayın Cumhurbaşkanı buna cevap vermişse, ben anlamadım. Sorulan soruyla bu aynı şey değil. Derece deyince benim aklıma ‘Fahrenheit’ ya da ‘Celcius’ gelir. Derece deyince benim aklıma insan gelmez. İnsanı hayatımda hiç derecelendirmedim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın zihninde böyle bir şey varsa üzülürüm. Açıkçası kimse doğuştan İBB Başkanı ya da Cumhurbaşkanı olmadı. Bunlar kademeli bir şekilde oluyor. İnsanların katkısıyla ve puanlamasıyla, insanların verdiği yetkiyle oluyor. Bunu unutmamak lazım. Üzücü bir yorum olmuştur. Söyledikten sonra kendisi de üzülmüştür diye düşünüyorum."

'DUVAR SÜSLEMELERİNE HARCANAN PARAYLA KREŞ YAPARIM'
"Bilim adamlarının, 'Şu kadar lale ekilmese İstanbul'un yer bilimi sorunu çözülür, projelere kaynak aktarılır’ şeklinde ifadeleri oldu. Elinizde toplam bir maliyet var mı?” sorusuna İmamoğlu, şunları söyledi:

"Geçmişe dönük elimizde çokça rakamlar var. Duvar süslemeleri ya da saksıda çiçek bakımı için yıllık 26-27 milyon civarında. Bu, her yıl yapılan bir bakım. Bunun bir de başlangıcı var. O duvarda gördüğünüz tüm mekanizmaların maliyetleri var. Yani bu işin bedeli 100 milyonlarca liraya kadar tırmanır. Hatta bazı ithal edilen işlerin yetkilerinin, sadece birkaç firmada olmasına kadar giden sonuçlar var. Ama bu işler 10 yıllık, 15 yıllık süreçler. Yani yeni işler değil. Yazık günah. O paralarla şehrimize, sadece 25 milyon TL ile ben 10-15 tane daha kreş yaparım. 15 tane kreş demek 1200-1300 çocuğumuzu her yıl hayata hazırlamak demek. Bu kadar verimli başka alanlara dönüştürebiliriz."