Sosyalizmin teorik kurucularından olan Engels Karl Marks’ın Şarkiyat üzerine fazla kafa yormamaları doğu da yaşayan düşünürlerin fikirlerinden faydalanmayı beraberinde getirmiştir. Bu Makalemde 14.yüzyıl düşünürlerinden ibni Haldun’un Mukaddime isimli eserinde ifadelendirdiği Bedevi ümran ve hadari ümran kavramlarını irdelemektir.

İbni Haldun eseri Mukaddime’de uygarlık ve insani değişme ve gelişmeleri, bedevi ümran ve hadari ümran ile tanımlamıştır. Bedevi ümran, tarıma dayalı toplumları, hadari ümran ise lüks üretim ve tüketime dayanan toplumları ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır.

İbni Haldun bu kavramları sorgular ve tarif ederken boş zaman düşüncesinde yaşanan toplumsal gelişimleri izleyebilme maksadıyla Ümran ve asabiye yani bedevi ümran ve hadari ümran tanımlamalarını esas almıştır. İbni Haldun boş zaman kavramının Hadari toplumların daha ekseriyetle kullandığı alan olarak tespitlemiştir. 14.yüzyıldan günümüze bakıldığında Özellikle hadari toplumların alışkanlıklarının devam ettiği görülmektedir.

İbni Haldun Eseri Kitab el-iberi 1370 li yıllarda kaleme almaya başlamış Mukaddime ise kitab el iberin mukaddimesidir. Mukkaddime Ön söz demektir. Mukkadime Özellikle İslam tarihine methiye olarak yazılmış 7 ciltlik kitab el-Eber’in Tamamı için bir önsöz niteliğindedir.

Mukkadime’yi incelediğimizde İbni Haldun’un bu çalışmasıyla vermek istediği mesajı çok iyi anlayabiliyoruz. Kitabın girizgâhında sanki batı İslam dünyasının iki ana halklarından olan Arap ve Berberi halklarının tarihi yazmak olduğunu kitabında ifade etmiş olsa da İbni Haldun’un içinde yaşadığı toplumu baştan ayağa sorguladığını sınıfları üretici güçleri, üretim ilişkilerini de ayrı ayrı tanımladığın görürüz. Analitik sorgulama biçimi içinde yaşadığı topluma objektif bakışıyla İbni Haldun sosyal bilimlerin ve İslam dünyasının pozitif tarihinin kurucusu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Darwin’den 5 asır önce yaşayan İbni Haldun Evrim teorisinin önemli özelliklerine işaret etmiştir. Aguste Comte’un sosyal bilimleri keşfinden önce İbni Haldun kendi teorik tespitleriyle ki buna ilmi ümran diyoruz. Comte’un sosyolojik bulguları İbni Haldun’a dayanır.

İbni Haldun’un bilime yapmış olduğu bu katkılar birçok sosyolog tarafından onun Sosyolojinin babası olarak görülmesine sebep olmuştur. İbni Haldun insan yaşamını manalandırmaya çalışırken tamamiyle bilimsel yöntemler kullanmıştır. Bu tür bilimsel yöntemlerle toplumsal şartları ve insanı tanımlamasına rağmen Comte, Durkheim ve Marks gibi sosyologların gölgesinde kalmıştır.

Ümran biliminin kuramcısıdır. Ümran biliminin konusu; Yeryüzünde yaşayan bütün toplulukların sosyal koşumları ve o toplum içindeki yerleri, durumları ve o toplulukların dünyanın farklı yerlerde bir araya toplanmaları sonucunda oluşan bir biçim uygarlıktır. Buna komün de denilebilir.

İbni Haldun Ümran konusunu İnsana özgü ümran ve insana özgü toplum biçimiyle ifadelendiriyor. İbni haldun7a göre toplumsal yaşam zorunludur ve bu zorunluğu ekonomiye dayandırır. Toplumsal yaşama biçimini insanın ihtiyaçları ve bir arada yaşama gerekliliği ve bu gerekliliğin işbirliğini ortaya çıkardığını ifade eder. İnsanların birliği dünyanın birliği yani Ümran anlamı içerir. İbni Haldun’un Ümran anlayışı günümüzün sosyal bilimlerine de ışık tutmaktadır.

İbni Haldun dünyanın kurulumu yani oluş ve yaradılış madenlerden başlayarak, bitkiler alemine sonra hayvanlar alemi haline gelmiştir. Bu üç alemden her birinin son ve bitiş noktası onu takip eden alemin ilk ve başlangıç noktasıdır. İki alem arasındaki geçiş ve köprü vazifesi gören bu nesnel varlıklar sayesinde mümkün olmaktadır. İnsan ile ondan önceki varlı olan hayvanlar arasındaki geçiş de maymun sayesinde mümkün olmaktadır. Maymunlar aleminin son ve bitiş insanlar aleminin ise ilk ve başlangıç noktasını meydana getirir. Her alemin son ve en yüksek noktasında bir varlık ve doğal olarak onu takip eden alemin ilk ve en aşağısında bulunan bir varlık haline gelme istidadına sahiptir. Tıpkı Marks’ın diyalektiğinde ifade ettiği gibi