Toplumsal Ankara

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesinde TBMM'de düzenledikleri basın toplantısında "Barışa Çağrı Deklarasyonu"nu açıkladı. Deklarasyonda "kutuplaşmaya değil kucaklaşmaya, kavgaya değil barışmaya, gerginliğe değil uzlaşmaya ve diplomasiye, savaşa ve çatışmaya değil barışa, diyalog ve müzakere yoluyla sorunları sulh içinde çözmeye ihtiyacımız var" denildi.

Türkiye'nin bugün "derin bir toplumsal, siyasal ve ekonomik kriz" yaşadığı belirtilen deklarasyonda "Türkiye’yi yönetenler aksini iddia etseler de mevcut kriz halinin sürdürülebilir olmadığı gün gibi ortadadır" denildi.

Ülkenin bugün yaşadığı sorunların temelinde, "iktidarın içerde ve dışarda derinleştirdiği kutuplaştırma, gerginlik, çatışma ve savaş politikaları"nın yattığı değerlendirmesi yapılan deklarasyonda "Bu gerçeklik, yönetim bunalımının ve ekonomik krizin temel sebebidir. Başta Kürt halkının demokratik kazanımları olmak üzere tüm toplumsal ve siyasal muhalefeti hedef alan bu çatışmacı zihniyet, ülke sınırlarının içinde de dışında da bir yönetim biçimi halini almıştır" denildi.

'SAVAŞ POLİTİKALARI TOPLUMA HİÇBİR ŞEY KAZANDIRMAYACAK'
Libya, Suriye, Irak, Doğu Akdeniz ve Ege’de yürütülen savaş ve gerginlik politikalarının ülkeyi belirsiz bir geleceğe sürüklediği belirtilen deklarasyonda "Bu politikaların, topluma ve ülkeye, hatta iktidar sahiplerine kazandıracağı bir şey yoktur. Bu politikalarda ısrar, ‘gerçeklikten kopmak’ dışında bir anlam ifade etmemektedir" ifadesine yer verildi.

"Her açıdan maliyeti yüksek savaş ve çatışma politikalarında ısrar etmek yerine, şimdiye kadar gerçek anlamda uygulanmayan barış politikalarının denenmemesi büyük bir hatadır" denilen deklarasyonda şunlar kaydedildi:

Hatırlatmak isteriz ki Türkiye dünya genelinde silahlanmaya en çok kaynak ayıran ülkeler arasında hızla yükselmektedir. Oysa savaşa, saraylara ve şatafata ayrılan bütçe; işçiye, emekçiye, sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe ayrılsa toplumun bu ağır kriz yükü büyük oranda hafifler. Türkiye halklarına bu vesileyle bir kez daha soruyoruz: Yaklaşık yüz yıl önce temelleri atılan Cumhuriyet, böylesine uygun iklim ve zengin topraklar üzerinde kurulurken, fakirliğin, işsizliğin, dışa bağımlı ekonominin girdabından kurtulmak mümkün değil midir? Bizim cevabımız açıktır: Elbette mümkündür. Ancak bunun için kutuplaşmaya değil kucaklaşmaya, kavgaya değil barışmaya, gerginliğe değil uzlaşmaya ve diplomasiye, savaşa ve çatışmaya değil barışa, diyalog ve müzakere yoluyla sorunları sulh içinde çözmeye ihtiyacımız var. Suya hasret topraklar misali ülkemiz barış politikalarına hasrettir. Halk, siyasal aktörlerden barışı, demokrasiyi, özgürlükleri, toplumsal adaleti inşa etmelerini beklemektedir.