Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan'ın, "Bu Faruk Bildirici, Hürriyet’ten ayrıldı ama gönlü, kafası, aklı, fikri Hürriyet’te. Kopamıyor bir türlü. Kişisel kariyerini 'Hürriyet’in Bekçi Murtaza’sı' olarak tamamlamaya ant içmiş. Yazık valla. Üzülüyor insan." sözlerine, "Medya eleştirileriyle gazetecilik mesleğine katkıda bulunmaya çalışıyorum. Ama Ahmet Hakan, eleştiriyi hoşgörüyle karşılayıp değerlendirmek yerine bana sıfat takıyor, hakaret etmeye kalkıyor. Hakareti ve sıfat yakıştırmayı kendinde hak görüyor; sanırım bu bir kişilik sorunu." yanıtını verdi.

Bildirici, "Ahmet Hakan’ın T24’te “düzeyli magazin” köşesinde yazıları kaleme alan değerli hocam Tuğrul Eryılmaz için söylediklerine ve hakaretine de, Hürriyet’teki köşesinde ondan sık sık sitayişle bahseden, alıntılar yapan Ertuğrul Özkök’ün yanıt vermesini bekliyorum." ifadesini kullandı.

Bildirici farukbildirici.com'da yayımlanan yazısında, "Medya ombudsmanı olarak 176 yazı yazmışım bugüne kadar, bunların 10 kadarı doğrudan Hürriyet hakkında. Birkaç da Tweet atmışım. Demek ki, benim asıl takıldığım, peşine düştüğüm Hürriyet değil, tüm medyadaki etik sorunlar.  Ahmet Hakan’ın iddiasının aksine Hürriyet ve Ahmet Hakan orada küçük bir nokta.  Hürriyet, 45 gazeteciyi sırf sendikalı oldukları için tazminatsız olarak işten atan ne genel yayın yönetmeninin ne de anlı şanlı yazarlarının 2 yıldır yargıda dahi hiçbir haklarını alamayan bu gazetecilere sahip çıkabildiği bir gazete.      Hürriyet, damat Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa ettiği haberini emir beklediği 27 saat boyunca veremeyen bir gazete." değerlendirmesini yaptı. 

Bildirici şunları kaydetti:

Liste uzayabilir ama bu örnekler yeterli. Böyle bir gazetede ne gönlüm ne de aklım kalabilir. Zaten eskiden de bunları eleştirdiğim, gerçek bir Okur Temsilcisi olarak yazmaya devam etmek istediğim için Hürriyet’ten atıldım. İtiraz etmeseydim vitrin süsü olarak kalacaktım. Artık benim derdim, daha iyi gazetecilik için Medya Ombudsmanlığı’nın kurumsallaşmasında. Gelelim Aydın Ayaydın’ın yazısına. Bir yazının sonunda “yazdıklarım pembe rüyadan ibaret” denmişse bir gazeteci bu ifade yokmuş gibi davranamaz. Ama Ahmet Hakan, bu ifadeyi ne programında izleyicilere aktardı ne de ilk yazısında bahsetti. Pembe rüya ifadesini gizleyerek, okurunu ve izleyicisini aldattı.

 Aydın Ayaydın, yazısının sonuna “Derken birden uyanıverdim. Sabah uyanınca bütün bu yazdıklarımın pembe bir rüyadan ibaret olduğunu gördüm” diye yazmışsa, sonra da Ahmet Hakan’a “tamamen kulis bilgilerine dayalı bir yazı” demişse hangisine inanmak gerek? Yazısına mı, eleştirimin ardından söylediği sözlere mi? Okur sormaz mı, iyi de o zaman yazının neresi kurgu, neresi gerçek?

NE OLMUŞTU?
Ahmet Hakan, Aydın Ayaydın’ın T24’te yayımlanan 2 Ekim tarihli yazısını CNN Türk'teki programlarında konuklarına yorumlatmış; medya ombudsmanı Faruk Bildirici de söz konusu yazıdaki “Derken birden uyanıverdim. Sabah uyanınca bütün bu yazdıklarımın pembe bir rüyadan ibaret olduğunu gördüm” ifadesine dikkati çekerek Hakan’ı eleştirmişti.