Barış Akademisyenlerinden Evrensel gazetesi yazarı Ceren Sözeri,  gazeteci Erk Acarer'in organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in mesajlarını Twitter hesabından paylaşması ve kendisini savunan Peker'e teşekkür etmesine ilişkin olarak, "Acarer’in gazetecilik yöntemlerini açıklamak Peker’e mi kalmalı? Acarer buna neden teşekkür etmiş anlamadım. Kaynak, gazetecinin doğrulama yöntemlerine kefil olur mu?" değerlendirmesini yaptı. 

Sözeri yazısında, "Geçen hafta Faruk Bildirici sitesinde Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen kısıtlamalar nedeniyle sosyal medya hesabından Sedat Peker’e aracılık eden gazeteci Erk Acarer’i eleştiren bir yazı yazdı. Devamında Tuğçe Tatari’nin kaleminden de benzer bir eleştiri yayınlandı. Öncelikle belirtmekte fayda var, Acarer tüm bu eleştirileri gayet soğukkanlı ve yapıcı bir şekilde karşıladı. Bilen bilir, bu, medyada çok rastlanılan bir olgunluk değil." düşüncesini dile getirdi.

Sözeri şu ifadeleri kullandı: 

Gelelim eleştirinin konusuna: BAE tarafından engellenen Sedat Peker, bu tweetleri herhangi bir hesap (hatta adına açılmış farklı bir hesap) üzerinden iletebilecekken neden Erk Acarer’i seçti? Cevabı çok zor değil. Acarer, Peker’in dünya görüşünden farklı bir yerde duruyor ve cesaretinden kimse şüphe duymuyor ama en önemlisi mesleği, “gazeteci”. Peker, en baştan beri hedeflediği toplumun muhalif kesimine, Acarer’in okuruyla kurduğu güven ilişkisinden faydalanarak ulaşmaya çalışıyor. Bu konuda elinde çok fazla seçenek olmadığını da söyleyebiliriz. Acarer’in yurt dışında yaşaması, burada yaşayabileceği olası engellemelerin de önüne geçmek için önemli bir fırsat.

Burada anlam veremediğimiz Acarer’in bunu neden tercih ettiği zaten. Bir gazeteci olarak Peker’le röportaj yapsa, doğru ve cesur sorularıyla Peker’in iddialarını bir bağlama oturtsa, sunduğu belgeleri nasıl doğrulattığını okuyucuya anlatsa hiçbir problem olmayacak, hatta belki bugünkünden çok daha fazla alkış alacak. Ancak bunun yerine kendisine ait bir alanı açmış, bir nevi Peker’e kefil olmuş oluyor. İtiraz buna.

Diyeceksiniz ki, röportaj olsa Peker’in ağzından aktardığı kadar etkili olmaz. E, o da Peker’in sorunu değil mi? Acarer’in bu işten ne çıkarı var? Üstelik Peker, kendi tabiriyle “kendi intikam davasını güdüyor”,  kurtarıcılığa soyunmuyor. Yarın intikam davası için kamu çıkarından vazgeçebilir, bir anlaşma yapabilir, yolsuzluklara ilişkin belgelerin bir kısmını (mesela işine gelmeyenlerini) gizliyor olabilir. Bunun için kim suçlayabilir Peker’i? Muhtemelen kendisini bir kurtarıcı olarak gören “fanları”, “ideolojik taraftarları”. Öyle bir durumda Acarer’in kaybı, Peker’inkinden çok daha fazla.

Peker, Bildirici’nin iddialarına karşı, bir taraftan Bildirici’yi itibarsızlaştırmaya çalışıp, bizlere gazetecilik dersi verip, diğer taraftan Acarer’i savunurken, “Erk Acarer’e yapacağım açıklamaları 5 gün öncesinden ilettim. Kullandığım belgelerin, resimlerin ve bilgilerin doğruluğunu bu sürede teyit etti. İkinci söylemek istediğim, benim paylaşımlarımı doğrulayan, Erkam Yıldırım'ın daha önce Singapur’da kumar oynarken yayınlanan resimde yanındaki kişinin İzmir Aliağa Limanı’ndaki gemi söküm bölümünü kontrol eden bir kişi olduğunu ortaya çıkaran da habere ekleyen de Erk Acarer’dir" diyor. Acarer’in gazetecilik yöntemlerini açıklamak Peker’e mi kalmalı? Acarer buna neden teşekkür etmiş anlamadım. Kaynak, gazetecinin doğrulama yöntemlerine kefil olur mu?

Tüm bu tartışmalarda gazetecilik adına esas rahatsız edici özü, Acarer’in teşekkürüyle açıklamaya çalışıp bitireyim:

''Bu bilgiler için Sedat Peker'e çok teşekkür ederim. Bunlara vurgu bile ‘iktidar ile anlaştı’ tartışmasına noktadır. Şunu da tekrar belirtmek isterim; eleştirilerin ve meslek büyüklerimin başımın üstünde yeri var. Elimizi birlikte taşın altına sokup, kardeş bir Türkiye kuracağız!".

"Gazetecinin görevi 'Kardeş bir Türkiye kurmak' olmamalı"

Acarer’in Peker’e aracılık etmesinde herhangi bir çıkarı olduğunu düşünmüyorum ancak gazetecinin görevi “Kardeş bir Türkiye kurmak” olmamalı. Türkiye’de gazeteciliğin çok eski bir hastalığı bu: Gazetecilikle ülkeyi kurtarma ideali. Gazeteci, gazeteciliği, mesleğin gerektirdiği şekilde yapsın, kardeş bir ülke kurtarma işi de siyasete ve onun örgütlediği, doğru bilgilerle beslenen topluma kalsın.

"Sedat Peker’in yarın kime kefil olacağını kim bilebilir?"

Peker’in üzerimize boca ettiği bunca yolsuzluktan bir şey çıkmıyorsa, bunda cesur savcıların, bağımsız yargının,  etkili siyasetin eksikliği kadar gazeteciliğe duyulan güven kaybının da payı var. Sözümüz gazetecilere, yoksa Sedat Peker’in yarın kime kefil olacağını kim bilebilir?

NE OLMUŞTU?
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, "gazetecilik meslek etiğini ihlal ettiğini savunduğu Erk Acarer'in Sedat Peker'in mesajlarını kendi hesabından paylaşmasının gazetecilik faaliyeti değil aracılık olduğu" eleştirisini yöneltmişti.Bildirici'nin ardından T24 yazarı Tuğçe Tatari'nin "Sedat Peker'in karşısında yapılan gazetecilik mi aracılık mı?" yazısıyla da tartışma sosyal medyada gündem olmuştu. 

Acarer, bilgileri teyit ettiğine dair kendisine destek veren Peker'e teşekkür etmiş,  "Eleştirilerin de başımın üstünde yeri var" demişti.

Peker ise Acarer'i eleştiren Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici'yi hedef alarak, "Erk Acarer’in bu namuslu tavrını Z kuşağı gelecekte saygıyla anarken Faruk Bildirici gibi kişileri ise nasıl anacaklarını hep beraber göreceğiz." görüşünü savunmuştu. Peker, yaklaşık iki saat sonra attığı ek tweet'te ise "Eleştirirken nezaket sınırını biraz aşmış olabilirim." ifadeleriyle Bildirici'yi etiketleyerek 'özür' dilemişti. 

BirGün gazetesi Acarer'le ilişkisini kesmişti.