“İktidarın gerici, dinci ve faşist bir rejimi normalleştirme ve kalıcılaştırma hamlelerine yanıt her alanda yükseltilecek toplumsal mücadeleyle verilebilir” denen açıklamada, "Bekleyelim giderler, politikasının etkisiz olduğu açık" vurgusu yapıldı.

Açıklamada, Yeni Ekonomi Politikalarının açıklanmasının ardından Meclis’in idam cezası ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yapısının mevcut rejimle uyumlu hâle getirilmesi gündemleriyle açıldığı, sosyal medya üzerindeki denetimi artıracak yasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği, “Kobani soruşturması” adı altında siyasetçilerin tutuklandığı hatırlatıldı.

Kars Belediyesi’ne kayyum atanması, demokratik toplum kuruluşları ve meslek örgütü etkinliklerinin 1 Aralık’a kadar ertelenmesi de açıklamada yer verilen gelişmelerden oldu.

DİB, “Bütün gelişmeler; görünür oy ve toplumsal destek kaybına rağmen iktidarın gerici, dinci, faşist bir rejimi normalleştirmeye ve kalıcılaştırmaya yönelik adımları hızlandırdığını gösteriyor” dedi.

Bianet'in aktardığına göre, DİB’in “Armut pişip kimsenin ağzına düşmeyecek” başlıklı açıklamasında şunlar kaydedildi:
“Ülkeyi olağan dışı yöntemlerle yönetmeyi sürdüren iktidar, bu yasama döneminde gündeme gelecek seçim ve siyasi partiler yasasındaki değişikliklerle kaybetmeyeceği bir seçime hazırlık yapıyor. 

Faşist bir rejim inşa edilirken, ana muhalefetin, iktidarın ekonomi ve salgın yönetimindeki başarısızlıklarının, dış politikadaki yalnızlaşmanın, işsizlik ve yoksulluğun, seçimi doğal olarak muhalefete kazandıracağı yolundaki ‘bekleyelim giderler’ politikasının etkisiz olduğu açık. Üstelik bu tutum bir sandık zaferini de güvenceye almıyor. 

Bu politika aynı zamanda iktidarın dinci ve gerici rejimi normalleştirmek ve kalıcılaştırmak için attığı adımlara, tuzağa düşmemek, çatışmaya girmemek gerekçeleriyle sessiz kalınmasına neden oluyor. Öte yandan, yayılmacı, saldırgan, milliyetçi dış politikada ana muhalefet, barışçıl çözümleri savunmak yerine seçim ittifakını gözeterek iktidarın arkasına mevzileniyor. 

Arkasında biriktirdiği insanlık suçları, ülke kaynaklarının yağmalanması, hırsızlık, soygun, talan yüküyle; iktidarın, seçim kaybederek, yandaş şirketlerden vakıflara, belediyelere ve oy devşirdiği kesimlere uzanan geniş çıkar ağını dağıtmayı ya da yargılanmayı göze alacağını düşünmek güç. Demokrasinin güvencesi olarak görülen sandık ise nicedir eski sandık değil. 

Bütün bu gelişmeler karşısında, Tek adam rejimine karşı olan muhalefetin, üstünde birleşmiş göründüğü ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ hedefinin, ülkenin birikmiş demokratikleşme sorunlarını çözüp çözemeyeceği, sandıkta halk desteğini alacak bir umut yaratıp yaratamayacağı sorusu aydınlatılmaya muhtaç.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem ifadesi, güçlü bir meclis ve meclise karşı sorumlu bir hükümet ima etmekle birlikte, muhalefetin topluma asıl vaat ettiği, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüşle geçmişte aksayan ya da kötü giden her şeyin düzelivereceği. 

Oysa toplumun ezici bir çoğunluğunun yoksullukla, işsizlikle ve düpedüz açlıkla, salgında ölüm tehlikesiyle boğuştuğu bir ortamda bu yakıcı sorunları gündeme almayan, emekçiler ve yoksullar için adalet sağlamayan bir hedefin sade suya tirit bir demokratikleşme vurgusuyla iktidarı sandıkta yenilgiye uğratmasını beklemek de gerçekçi değil.

Yerel demokrasiden, halkın yönetime her düzeyde etkin katılımını ve denetimini güvenceye alacak mekanizmalardan, gücün ve yetkinin en geniş şekilde paylaşılmasından, Kürt halkının anadilde yaşam ve eşit yurttaşlık taleplerini karşılayacak çözümlerden, emekçiler, yoksullar ve güvencesizler için adaletten yoksun bir demokratikleşme vaadi, toplumun bilinçli, aktif yurttaşlar olarak demokratik mücadeleye katılmasını sağlayamaz. 

Halkın rolünü sadece oy vermeye indirgeyen hiçbir muhalefet hareketi sandıkta bile başarı kazanamaz.

Şimdi içinde bulunduğumuz tarihi anın demokrasi güçlerine işaret ettiği yol, tek adam rejimine karşı en geniş cephenin oluşturulmasını gözetirken, halkın yakıcı sorunlarını öne alan bir toplumsal muhalefet hareketi yaratabilmek. 

Halkın; yalnız her düzeyde bu muhalefet hareketine katılabilmesinin değil, bizzat bu muhalefetin yaratıcısı olmasının araçlarını oluşturmak görevi, Meclis içinde ve dışındaki bütün demokrasi güçlerinin önünde duruyor.”