Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı.

Demirtaş, eşi Başak Demirtaş‘ın ‘Cumhurbaşkanı adayı’ gösterileceği iddialarıyla ilgili “Başak dahil, milyonlarca yürekli kadının içinden illaki ülkeyi yönetecek pırıl pırıl adaylar çıkar. Aktif siyasete girip girmeyeceğine Başak kendi karar verir. Başak’ın Cumhurbaşkanı adayı olarak tartışılmasından çok gurur duydum, ama ne aramızda ne de partide gündem oldu” dedi.

Efsun kitabıyla ilgili soruları yanıtlayan Demirtaş, Sabuncu’nun “Memleket demokrasiyi, hukuku, barışı arıyor. Mutlu sona ulaşacak mıyız, kitapta olduğu gibi?” sorusuna şöyle yanıt verdi:

‘BU DEFA İŞİMİZİ ŞANSA BIRAKMAYACAĞIZ’

Tabii ki memleket olarak mutlu sona ulaşacağız. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bunca direniş bir hayal uğruna değil. Somut hedeflerimiz ve bizi bu hedeflere ulaştıracak somut bir yol haritamız var. Bunları adım adım hayata geçirdiğimizi zaten görüyorsunuzdur. Bu defa işimizi şansa bırakmayacağız. Seçimle birlikte demokrasi ve barışın kapılarını mutlaka aralayacağız.

Demirtaş “Kürtlerin olmadığı, CHP’yi saymazsak solun neredeyse temsil edilmediği muhalefetle mutlu son ne kadar mümkün?” sorusuna da şu sözlerle yanıt verdi:

Biliyorsunuz, yakın zamanda bu konuda bir yazı yazdım. Sol olmadan, emeğin sesi ve temsilcileri olmadan, Kürtler veya diğer ötelenmiş kesimler olmadan demokrasiyi inşa etmeye çalışmak, yumurtasız menemen demeyeceğim, yumurtasız ve domatessiz menemen yapmaya benzer. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın, demokrasi dediğimiz şey herkesin eşit mücadele imkanlarına ve araçlarına sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Kürtlere ve solculara devleti, iktidarı, siyaseti, bürokrasiyi veya sivil alanı kapatarak inşa edilecek şey asla demokratik bir sistem olamaz. En fazla, yeni veya yenilenmiş sağ otoriterizmin temelleri atılmış olur. Dolayısıyla demokrasi isteyen herkes, kimsenin dışlanmadığı ortak bir masayı savunmalı ve dayatmalıdır. Bundan kast ettiğim, tüm kesimlerin seçim ittifakı yapması değil. Örneğin sol hareketler yan yana gelerek kendi tutum belgelerini açıklamalı, kamuoyuna mal etmeye çalışmalılar. Sonrasında da ittifaklara ve cumhurbaşkanı adaylarına bu ilkeleri kabul ettirmek için çaba göstermeliler.

‘ÇAĞRIMI YENİLİYORUM’

Burada ilk görev, ilk hamle sola düşüyor. Sol, kendi varlığını ve gücünü görünür kılamazsa kimse sola, “Hadi gel, senin de taleplerini dinleyelim” demez. Ne yazık ki, solun da içine düştüğü tarihsel ve trajik parçalanmışlık, fraksiyonel veya partisel tutuculuk solda birliği neredeyse imkansız kılıyor. Buna rağmen ben çağrımı tekrarlıyorum. Bir çalıştayda ya da bir konferansta, nasıl olursa olsun bir araya gelmek ve ortak bir tutum belgesi oluşturup deklare etmek tarihi bir sorumluluktur. Burada, CHP ve HDP içindeki sol kesimler başta olmak üzere TİP, EMEP, Sol Parti, KSP gibi partilere önemli roller düşüyor. Bunu yapmazlarsa Türkiye emekçilerine karşı büyük mahcubiyet duyacaklarını şimdiden söyleyebilirim. Yaparlarsa neden mutlu son mümkün olmasın ki?