Cumartesi Anneleri, 835’incisi haftasına ulaşan eylemlerinde gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sorup, faillerin cezalandırılması istemeye devam devam etti.

Pandemi dolayısıyla bu hafta yine online gerçekleştirilen buluşmada kayıp yakınları, 700'üncü haftada Galatasaray Meydanı’nda düzenledikleri eylemde gözaltına alınan 46 kişi hakkında "toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu'na muhalefet" suçlamasıyla açılan davanın 25 Mart’ta görülen duruşması üzerinde durdu.

"Bir insana yönelmiş en vahşi saldırı olan gözaltında kaybetme gerçeğini hatırlatmak, kaybedilen sevdiklerimizi unutturmamak için 835 haftadır mücadele ediyoruz" diyen Cumartesi Anneleri, 835'nci hafta açıklamalarında "İfade ve toplanma özgürlüğümüzü kullanarak taleplerimizi ifade etmeyi ve kamuoyu yaratmayı hedefliyoruz. Diğer yandan sesimizi devletin ilgili organlarına duyurarak sorunlarımıza çözüm arıyoruz. Yasal haklarımızı kullanma ve yurttaş olma sorumluluğumuzun bir parçası olarak 699 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda Türkiye'nin en uzun barışçıl buluşmalarını gerçekleştirdik. Buradan görüşlerimizi ifade ettik, devleti yönetenlere ve kamuoyuna mesajlarımızı ilettik. Yüzlerce kayıbın fotoğrafını taşıyarak, insanlığa karşı işlenmiş bir suçu ve bu suçun cezasız bırakıldığını hatırlattık." ifadelerine yer verdi.

'MAHKEMEDE HAYKIRDIK: DAVALI DEĞİL, DAVACIYIZ'
Cumartesi Anneleri, açıklamalarına şöyle devam etti:

Bunu yaptık çünkü başvurduğumuz tüm devlet kurumları kayıplarımızın varlığını inkar etti. Onların akıbetlerini açıklamayı reddetti. Hukuku bizim için işlemedi. Biz ulaşamayalım diye adaleti kaf dağının ardına gizledi. Başta yürütme ve yargı makamları olmak üzere devletin ilgili organları bizi hiç kapanmayan yaramızla, dayanılması imkansız acımızla baş başa bıraktı. Bizim için hiçbir şey yapmayan iktidar sahipleri, 700. Haftamızda sesimizi duyurmaya çalıştığımız Galatasaray Meydanı’nı ağır polis şiddeti ile bize yasakladılar. Elimizdeki karanfillere karşı tomayla, copla, gazla, kalkanla geldiler. Bizi darp ederek gözaltına aldılar.

‘SUÇU İŞLEYENLERİ DEĞİL, BİZİ SUÇLADILAR’

Yargı makamları da toplanma özgürlüğümüzün ihlal edildiği, işkence koşullarında gözaltına alındığımız 700. haftada bu suçu işleyenleri değil, bizi suçladılar. Hakkımızda dava açtılar. Savcı iddianamesinde, davayı somut bir delile dayandıramadığından “toplanma için bildirim yapılmadı” dedi. 699. hafta boyunca, aynı gün ve saatte yapılan ve artık geleneksel hale gelmiş olan toplanmayı “bildirimde bulunulmadı” diye yasadışı ilan etti. Hakkımızda açılan davanın ilk duruşması 25 Mart 2021 tarihinde görüldü. Mahkemede anlattık: Savcılık bildirimde bulunmayı idarenin toplantının rahatça yapılabilmesi için gerekli önlemleri almasını sağlama bağlamından kopardı. Anayasa’da güvence altına alınan izne tabi olmayan toplantı ve gösteri hakkını işlevsiz hale getirmek için kullandı. Yasalar ve sözleşmelerle koruma altında olan meşru haklarımızı kullandığımız için yargı tacizine maruz bırakılmamız hukuki değildir.

‘ÜZERİMİZE ATILI SUÇLARI REDDEDİYORUZ’

Mahkemede anlattık: Adliyelerde yargılanması gerekenler bizler değil, kayıplarımızın failleridir. Kayıplarımız devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındılar ve bir daha geri dönemediler. Onların başına ne geldiğini ve akıbetlerine dair hakikati bilmeye hakkımız var. Kimse bu hakkımızı engelleyemez. Yargı makamları kaybedilen sevdiklerimizle ilgili yaptığımız suç duyurularını sonuçsuz bıraktılar. Hukuku işletmediler, kayıpların akıbetini açığa çıkarma, onları kaybedenleri yargılayarak cezalandırma görevini yerine getirmediler. Ama bizim onları aramamızı, adalet istememizi suç haline getirdiler. Üzerimize atılı suçları reddediyoruz. Asıl biz hukuku işletmeyenleri, adaleti siyasete alet edenleri suçluyoruz. Mahkemede haykırdık: davalı değil, davacıyız. Kaç yıl geçerse geçsin, bedeli ne olursa olsun kayıplarımızı aramaktan ve 136 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.