Askeri tarafsızlık politikasını sona erdirerek NATO'ya katılma başvurusu yapan Finlandiya’nın ardından İsveç'in de önümüzdeki günlerde ittifaka katılma kararı alması bekleniyor.

1949 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı kurulan NATO, birliğin çöküşünde 16 üyeye sahipti. Ancak NATO, 1990’dan sonraki süreçte Avrupa kıtasında bulunan; Çekya, Macaristan, Bulgaristan, Arnavutluk, Polonya, Romanya, Estonya, Letonya, Litvanya, Kuzey Makedonya, Slovenya, Slovakya, Karadağ ve Hırvatistan’ı da ittifaka katarak Rusya’ya doğru genişlemesini sürdürdü.

Sputnik'ten Turan Salcı'nın haberine göre, bugün 30 üyeli olan ittifak İsveç ve Finlandiya’nın katılımını onaylarsa 32 üyeye sahip olacak. İki komşu İsveç ve Finlandiya aynı zamanda Rusya’nın da kuzeybatıda yer alan iki komşusu. Finlandiya aynı zamanda Rusya ile 1.340 kilometrelik kara sınırını paylaşıyor.

29-30 HAZİRAN'DA NATO LİDERLER ZİRVESİ GERÇEKLEŞTİRİLECEK
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve Başbakan Sanna Marin, 12 Mayıs’ta yaptığı ortak açıklamada ülkelerinin 'gecikmeden NATO üyeliğine başvurması gerektiğini' söyledi.

Rusya tamamıyla askeri bir ittifak olan NATO’nun sınırlarına doğru genişlemesini tehlike olarak görüyor. Finlandiya’nın bu açıklamasına ilişkin Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Finlandiya'nın NATO üyeliğine kabul edilmesinin Rusya'nın güvenliği için tehdit oluşturacağını vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Finlandiya’nın NATO’ya üye olması hâlinde askeri-teknik nitelikte karşı adımlar atacakları uyarısını yaptı.

Her iki ülkenin de resmi başvurularını 29-30 Haziran’da gerçekleştirilecek olan NATO liderler zirvesi öncesi yapması öngörülüyor. Ancak İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması için ittifakın 30 üyesinin de onayı gerekiyor.

NATO'da oybirliği sağlanması durumunda, Finlandiya ve İsveç'in katılım başvurusuna ilişkin müzakere sürecinin başlatılması bekleniyor. Müzakerelerin tamamlanmasının ardından da katılım kararının 30 müttefik ülkenin parlamentolarında onaylanması da gerekiyor.

OLUMLU BİR DÜŞÜNCE İÇİNDE DEĞİLİZ
1952 yılında ittifaka katılan ve NATO’nun en güçlü ordularından birine sahip olan Türkiye ise İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılımına olumlu bakmadığını açıkladı. AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 13 Mayıs’ta yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Biz şu anda İsveç ve Finlandiya ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içinde değiliz. Çünkü daha önce Yunanistan’la ilgili NATO konusunda bizden önceki yönetimler bir yanlış yaptılar. Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı NATO’yu da arkasına alarak takındığı tavrı biliyorsunuz. Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruz. Kaldı ki İskandinav ülkeleri ne yazıkki terör örgütlerinin adeta misafirhanesi gibi. PKK’sı DHKP-C’si İsveç’te, Hollanda’da yuvalanmış durumdalar. Ve hatta daha da ileri gidiyorum oraların parlamentolarında da yer alıyorlar. Bu noktada bizim olumlu bakmamız mümkün değil.

‘İSVEÇ İLE FİNLANDİYA'NIN NATO ÜYELİĞİ ARKTİK JEOPOLİTİĞİYLE İLGİLİ
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusundaki tavrını Sputnik’e değerlendirdi.

Dünyanın yeni bir jeopolitik evreye girdiğini ifade eden Gürdeniz, şunları söyledi:

Bu jeopolitik evrenin değişik safhaları var. Ukrayna'da bir safhası yaşanıyor. Şu an Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine kabulüyle Arktik cephede yepyeni bir jeopolitik safhaya geçiliyor. 21'inci yüzyılın küresel haritasında ağırlık merkezi Pasifik bölgesi ve Arktik Okyanusu oluyor. Arktik Okyanusu'nda Rusya gerek coğrafi, gerek askeri, gerek ekonomik açıdan elde ettiği kazanımlarla Batı’yla makası son derece açtı. Dolayısıyla Batı'nın Arktik’te yeni bir jeopolitik hamleye ihtiyacı vardı. İsveç ile Finlandiya'nın NATO üyeliği, Avrupa güvenliğinden ziyade Arktik jeopolitiğini ilgilendiren bir hamledir. ABD ve İngiltere liderliğindeki Atlantik blok bu ülkeleri Avrasya ile girdikleri politik bilek güreşinde kendi lehlerine öne sürüyor. Bu ülkeler de aldıkları kararlarla çok ciddi bir hataya düşmüştür. Zira bundan böyle Finlandiya'nın Baltık ve Arktik havzasındaki jeopolitiği bambaşka bir sürece girecektir. Bu ülkelerin savunma harcamaları, savunma politikaları ve ama en önemlisi ABD liderliğindeki NATO'nun oldubitti ve kışkırtmalarına teşvik edilme olasılığı artacaktır.

TÜRKİYE KENDİ ÇIKARLARINI ESAS ALMALI
“Ülkeler çıkarları için dış politika ve savunma politikaları üretirler. Çıkarları zedelendiğini de silahlı çatışma dahil her türlü krizi göze alırlar. Şu an Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı üç temel kriz var” diye devam eden Gürdeniz, bunları şöyle anlattı:

Birincisi, Güneydoğu’da 1984'ten bu yana devam eden ve kanayan bir yara olan Kürtlerin özerklik talebi ve dolayısıyla Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'yi birleştiren bir hat üzerinden denize çıkışı olan kukla bir Kürt devletinin kurulması. Bu konuda NATO, müttefiklerimiz söz birliği yapmışçasına Türkiye karşısındadır. İkinci olarak Türkiye'yi güneyden kuşatmaya son veren deniz bölgemizin omurgalarından biri olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsız varlığının devam ettirilmesi. Yine Batı müttefiklerimiz bu varlığa karşı hamle üstüne hamle yapıyor. Oradaki Türk askeri varlığını işgalci olarak kabul ediyor ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ortadan kalkması için siyasi, diplomatik, ekonomik ambargolar, yaptırımlar dahil her türlü uygulamaya devam ediyorlar. Üçüncüsü, Mavi Vatan dediğimiz Türkiye'nin deniz yetki alanlarına yönelik saldırılardır. Türkiye, Mavi Vatan haritasını Birleşmiş Milletlere deklere etti. Maalesef NATO'daki müttefiklerimizin hiçbiri bu haritayı tanımadı. Dolayısıyla onların talebi olan AB tarafından üretilmiş, Türkiye'ye deniz yetki alanı kaybettiren Sevilla haritasını Türkiye'ye empoze ediyorlar. Bu da Türkiye'nin en ciddi jeopolitik çıkar çatışması yaşayacağı alanlardan birisidir. Son olarak Ukrayna-Rusya krizinde de görüldüğü üzere NATO'nun ısrarla Karadeniz'e girme arzusu, Karadeniz'de Rusya'yı kışkırtarak Türkiye'yi de silahlı bir gerginlik içine çekme kışkırtmaları da bu saydığım maddelerden biri olabilir. Demek ki Türkiye, NATO üyeliği içerisinde kendi jeopolitik çıkarlarını gözeterek bir yol haritası çizmek zorunda.

‘ROGERS PLANINA EVET DENİLMESİNDEN HİÇBİR FARKI OLMAZ’

“Türkiye, kendi jeopolitik çıkarlarını sağlamadan, NATO'da ABD ve Atlantik blokunun iradesiyle verilmiş kararlara hiçbir şekilde otomatik olarak ‘evet’ dememeli” diye devam eden Gürdeniz, “Eğer herhangi bir kazanım, bu saydığım alanlarda herhangi bir kazanım elde etmeden Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine evet derse, Kenan Evren döneminin Rogers Planı’na hiçbir kazanım elde etmeden evet demesinden hiçbir farkı olmaz” diye de ekledi.