Burak Bilgehan Özpek, özellikle son dönemde polisin partizanca hareket ettiğini, kamuya atananların kurallara göre değil de mülakat komiteleri tarafından partizanca seçildiğini belirterek "Bence iktidar gidince, kamudakiler maaşlarını AKP'den almalı" dedi.

"Kriz dönemlerinde sorumluluğunu yerine getiremeyerek beceriksizliğini ifşa eden iktidarın kendini devletle eş tutmasının" değerlendirildiği Medyascop'taki "Adını Koyalım" programında konuşan Burak Bilgehan Özpek, dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.

Özpek, "AKP kriz anlarında kendi kurumsal tahribatını teşhir olmuş şekilde buluyor ve bununla yüzleşmeyi istemiyor. Çünkü kriz anları olmasa biz propaganda makinesi sayesinde hükümetin performansını ölçemeyeceğiz. Çünkü dolar kuru ve bu tür krizler dışında hükümetin performansının normal insanlar tarafından değerlendirilebileceği başka mecra yok. Ana akım medya tamamen ellerinde olduğu için her şeyin bize güllük gülistanlık diye söylendiği bir ortam. Krizlerin de dışardan, birtakım insanlardan kaynaklandığı duyuyoruz. Bu ilk toplumların mitolojisine benzer bir şey. O maruz kaldığımız şeye insanlar arasından olağanüstü bir güç çıkardığımız için -ki bu da Recep Tayyip Erdoğan oluyor- yarı insan, yarı tanrı bir liderin arkasında toplanmış buluyoruz kendimizi. Ağırlıklı olarak anlatılan hikaye bu. Dolayısıyla bu tarz kriz durumlarında hükümetin kurumsal tahribatına şahitlik ediyoruz." dedi.

Bu propagandası yapılan kurgusal ve olağanüstü durumların dışında bizzat halkın yaşadığı pandemi, yangın, deprem gibi olaylarda hükümetin tepki vermesinin beklendiğini ancak hem iktidarın bunu beceremediğinin hem de kurumların nasıl tahrip edildiğinin ortaya çıktığını söyledi.

"MASKE DAĞITAMAYAN HÜKÜMETİN DIŞ KAYNAKLARLA MÜCADELE EDEBİLDİĞİNE İNANMAK ZOR"

Özpek, "Maske dağıtamayan, bina denetimi yapamayan, doğru süreçleri yürütemeyen bir hükümetin dış kaynaklara, oynanan oyunlara karşılık verebildiğini düşünmek oldukça zor. Dolayısıyla bu tür olaylar, hükümetin anlattığı ve kendi siyasi varlığını tahkim ettiği durumu çok zedeleyen şeyler. Hükümetin kapasitesizliği ortaya çıkıyor. Kurumların nasıl harap edildiği ortaya çıkıyor. Mesela yangın olmasaydı THK'nin nasıl içinin boşaltıldığını, orada neler olup bittiğini anlamayacaktık. THK'nin başındaki şahıs, kendini kayyum heyeti başkanı olarak görüyor. Orayı yönetmek için değil, yönetmemek için orada olduğu ve tek derdinin ay başı gelince gidip maaşını çekmek olduğu, aldığı emir sonrası kurumun taşınmazlarını satmak olduğu ortada. Yani kurumu idare etsin diye kendine teslim edilmiş bir kurum da yok. Biz uzunca bir süredir kayyumları görüyoruz. Belediyelere atanıyor, THK'ye atanıyor, kurumlara atanıyor hatta kendine kayyum denilmeyen kayyumlar kurumlara yönetici yapılıyor. Bu insanların kurumları yönetmek, rehabilite etmek gibi bir ajandaları da iradeleri de yok. Yani böyle kriz durumlarında bu durum ortaya çıkıyor." değerlendirmesinde bulundu. 

"İÇERİ KAPANSANIZ DA ÖLÇÜLECEK DURUMLAR ORTAYA ÇIKIYOR"

Özpek, iktidarın kendini dışarının, evrenselin ölçümüne kapattığını ifade ederek "Mesela Türkiye Eurovisyon'a katılmıyor, evrensel kriterleri kabul etmiyor, uluslararası finansal derecelendirme kuruluşlarının verdiği notu da kabul etmiyor. Böyle bir yerli ve millilik hikayesi var; kendine özgü ve istisna olduğunu kabul ediyor ancak böyle krizler, isteseniz de istemeseniz de belli bir ölçüm yapılmasına imkan veriyor. Uçağınız var mı, bu tip durumlara hazırlıklı mısınız?... bu tip soruların yanıtı hayır olduğu zaman hükümete bir not veriliyor." dedi.

AKP, DEVLET Mİ?

Özpek, AKP'nin kendini ısrarla devlet olarak konumlandırdığını ve kendi siyasi geleceği ile devletin bekasını ortaklaştırdığını ifade ederek "aksine ortada AKP, devlettir veya değildir denilecek bir devlet de kalmadı" dedi.

Özpek özetle şunları söyledi:

"KAMU PERSONELİ, İKTİDAR GİDİNCE MAAŞINI AKP'DEN ALMALI"

"AKP'nin kendini ısrarla devlet konumuna koymayı çalıştığını görüyoruz. Ben bugün Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrencilere saldıran polisi devletin memuru olarak görmüyorum, onları partizanca hareket eden parti polisi olarak görüyorum. Son 5 yıldır kamu personeli olarak göreve başlayan insanları Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarından ziyade mülakat komitelerinin kişisel, subjektif veya partizanca seçildiklerini düşünüyorum. Bu yüzden iktidar gittiği zaman maaşlarını gidip AKP'den almaları kanaatindeyim. Fakat bunun karşılığında AKP ısrarla, kendi kaderini devletle birleştirip, kendi geleceğini devlete bağdaştırıyor. Kendisi giderse devletin bekasının gideceğini söylüyor. Dolayısıyla, "AKP ve devlet aynı" argümanı, aslında AKP'nin bizim inanmamızı istediği bir argüman. Sadece AKP'ye değil, devlet kavramına da karşı olmayı, devlet kavramının karşısında marjinal bir noktada konumlanmayı gerektiriyor bu. AKP de 'merkeze karşı marjinal' ikilemi içerisinde oyun oynamak istiyor. Çünkü kendinin devlet olduğuna inanıyor."

DEVLET YAPISI YOK Kİ!

"Bence devletin, şu an içinde bulunduğumuz Türkiye Cumhuriyet'i ile bir ilgisi yok. Buna denkleme inanabilmemiz için ortada bir devlet olması gerekiyor ama maalesef böyle bir devlet yok. Yani kurallar üzerinde yükselen, kanunlar çerçevesinde hareket eden, bürokrasinin gayri şahsi olduğu, insanların etnik kökenine, cinsel yönelimine, ideolojisine, giyim tarzına göre bürokratların tavrının değişmediği, her bürokratın kanunla sınırlı ve sorumlu olduğu bir dvlet yapısı yok ki, biz devletle AKP'yi ayrı veya aynı düşünelim."

Öte yandan, Özpek, ortada bir devlet kalmasa dahi devlet, AKP'nin ötesinde, AKP'yi de kapsayan, AKP'yi de denetleyen bir devlet kavramına inanmaya devam etmemiz gerektiğini belirterek  "AKP'nin demokrasiye, insan haklarına, liberal değerlere ve evrensel değerlere karşı hareket ettiğini düşünüyoruz; bu doğru ama AKP, devlet adına bunları yaptığını söyleyerek kazanıyor. AKP, insan hakları, demokrasi, evrensel değerlere karşı hareket ederken aslında devlet kurumsallığına karşı da hareket ediyor. Ben bunu net şekilde söylüyorum. Devletin kurumsal kişiliğini, özerk yapısını da ihlal eden parti  de AKP. Bu nedenle AKP'yi devletin zırhından çekip çıkartmak,onu arkasına sığındığı güvendiği aşandan mahrum etmek bu açıdan önemli" dedi.