Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin tezkerenin geçen hafta kabul edilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Pazar günü Türk askerlerinin Libya'ya "peyderpey" gittiğini açıkladı. Kölner Stadt-Anzeiger'deki yorumda Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme kararı ele alınıyor.

Deutsche Welle Türkçe’nin Kölner Stadt-Anzeiger gazetesinden aktardığına göre; haberde şu değerlendirmeler yer aldı:

"Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya'ya asker gönderilmesi ile yeni bir savaşa giriyor. Bu onun açısından sonuncu olabilir. Zira Erdoğan askeri ve siyasi olarak kaldıramayacağı kadar ağır bir yükün altına girmek üzere. İzlediği saldırgan strateji ile uluslararası alanda kendini giderek yalnızlaştırıyor. Avrupa Birliği, yaptırımları değerlendiriyor. ABD ve Birleşmiş Milletler'in yanı sıra Türkiye'nin Suriye'de desteğine ihtiyaç duyduğu Rusya da Libya'da askeri operasyonu eleştiriyor. Suriye ve Libya'daki askeri güç oyunlarının yanı sıra Yunanistan ve Kıbrıs'a yönelik tehditkar tutumu ile Erdoğan, vatandaşların dikkatini ekonomideki berbat durumdan başka bir yöne çekmeye çalışıyor. İnsanların durumu ne kadar kötüye giderse, büyüklük ve öneme duyulan özlem de daha güçlü bir şekilde artıyor. Erdoğan, Yeni Osmanlıcı vizyonu ile toplu bir aşağılık kompleksine hitap ediyor. Ama bu da artık işlemiyor gibi görünüyor. Halkın onayı yok oluyor, iktidardaki AKP içinden çatırtılar geliyor. Erdoğan, er ya da geç erken seçimlere gitmek zorunda kalabilir. 2002 yılından beri kazandığı seçimleri, bu kez de kazanır mı? O artık kesin değil."

“TRUMP YÖNETİMİ İRAN'I RAHAT BIRAKIRSA…”
İranlı komutan Kasım Süleymani suikasti sonrasında Tahran, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan doğan taahhütlerinin hiçbirine uymayacağını açıkladı. Berlin'de yayımlanan Die Welt gazetesi, İran'ın bu noktaya gelmesinin ABD'nin izlediği siyasetin bir sonucu olduğuna işaret ediyor.

"İran'ın nükleer anlaşmadan çekilmesi sonucunda ülke muhtemelen gelecek on ay içinde nükleer silah üretebilecek duruma gelecek. Bu noktaya gelinmesi, hiçbir konsepti olmayan Amerikan güvenlik politikasının bir sonucu. ABD'nin ilan ettiği İran'ın bölgedeki gücünü kırma hedefine Washington hiç olmadığı kadar uzak. Süleymani'nin öldürülmesi de tutarlı stratejik askeri bir yaklaşım eksikliğinin yerini doldurmaya çalışan bir eylemden başka bir şey değil. Washington, siyasi-diplomatik alanda da yenilikten yoksun görünüyor. Trump yönetimi İran'ı rahat bırakırsa, bölgedeki güvenlik sorumluluğuna da gerçekten devretmiş olacak."

“ABD'NİN UYGULADIĞI BÜTÜN YAPTIRIMLARA RAĞMEN…”
Süleymani'nin öldürülmesi sonrasında Tahran'dan gelen misilleme tehdidine karşı ABD Başkanı Donald Trump'ın "İran'da kültürel açıdan önemli yerleri" vurabilecekleri açıklaması Neue Osnabrücker Zeitung'da eleştiriliyor.

"İran'daki molla rejimi etkileyici bir şekilde şehitlik mertebesine yükseltilen General Süleymani'nin yasını tutarken, sistemle hiçbir alakası olmayan insanlar da buna katılırken, Donald Trump yine çam devirdi. İran'daki külterel merkezleri yıkma tehdidinde ısrarlı. Bu şoke edici bir tavır, zira böyle bir tutum şimdiye kadar sadece radikal İslamcıların izlediği biliniyordu. ABD'nin bölgede uluslararası hukuka aykırı operasyonları yeni bir şey olmasa da (bakınız, 2003 yılında Irak'a düzenlenen operasyon), Trump yönetiminin daha ne kadar batacağını sormak mümkün olmalı. Şu açık: Trump'ın şiddet dolu yöntemleri işe yaramıyor. Tahran rejimi, ABD'nin uyguladığı bütün yaptırımlara rağmen hâlâ iyi bir durumda. Hatta Süleymani'nin öldürülmesi de bu iyi duruma katkı sağladı."

Münih'te yayımlanan Süddeutsche Zeitung'daki yorumda İran'ın Ortadoğu'daki rolü konu ediliyor.

"Arap olmayan, kendini Şii-devrimci olarak tanımlayan bir ulus, pek de bir numara olamaz. Bu rejim altında uzun süreli bir barış dönemi düşünülemez. (İran) İslam Cumhuriyeti, ne siyasi ne de ekonomik anlamda ait olduğu bir sıklette siyaset yürütüyor. Hatta nükleer silahlarla sahip olmadığı sürece askeri anlamda da. İdeal bir durumda, ABD düzeni sağlayan bir güç olarak kendini gösterirdi. Zira Ortadoğu'da tam bir kaos hâkim."