Sağlık Bakanlığı 5 Ağustos’taki genelge düzenlemesiyle Covid-19’lu hastalara muayene- tetkik-tedaviyi “reddetme hakkı” da tanıdı.

Yeni algoritmaya göre filyasyon ekipleri evde tedavisi yapılacak hastalar ve temaslıları için bir onam formu dolduracaklar. Muayene-tetkik-tedaviyi kabul edip etmediklerini soracaklar.

Onam tüm tedavi işlemleri için standart bir prosedürdür. Ancak söz konusu olan bir pandemiyse olayı tamamen farklı ele almak gerekir.

AKP’nin tanıdığı “reddetme hakkı”nda Abdurrahman Dilipak’ın "okula gönderdiğim çocuğuma maske-mesafe kurallarının uygulanmasını ve aşı yapılmasını istemiyorum" şeklindeki açıklamasının etkisi olmuş mudur, bilinmiyor.

BÖYLE BİR HAK MÜMKÜN MÜ?
Türkiye'nin tanınmış halk sağlığı uzmanlarından Doç. Dr. İlker Belek bu konuyu soL'da değerlendirdi.

soL'da yer alan haber-analiz şöyle:

Olağan, yani kişinin sağlık sorunu nedeniyle başkalarına herhangi bir zararının dokunmayacağı durumlarda, muayene-tetkik-tedaviyi reddetme hakkı tanımlanabilir.

Kişi eğer bilinci yerinde olarak bu kararı almışsa kendisine saygı duyulabilir. 

Ama burada bile çok önemli bir sorun vardır: Çünkü olağan sağlık sorunlarında da sorunun yalnızca hasta kişiyi etkileyeceği konusu çok tartışmalıdır. 

Örneğin, hipertansiyonlu birisi ilaç kullanmayı reddettiğinde bir vade içinde başına gelebilecek beyin kanaması gibi bir başka sağlık sorunu yalnızca kendisini değil, yakınındakileri ve tabi ki bir dış halka olarak toplumu da etkileyecek ve o zamana kadar redçi olan kişinin yeni durumda tedavi talep etmesi ise yakın çevresi ile toplum üzerine ek maliyetler yükleyecektir.

Sağlık sorunlarının sorunu yaşayan kişinin dışına uzanan bu tür etkileri, “muayene-tanı-tedaviyi reddetme hakkı”nı oldukça tartışmalı kılar.

Hal böyle iken salgın durumunda bu “hak” tamamen sorgulanır bir hal alır. Zira, salgın halindeki hastalıklarda taşıyıcı ve hastaların çevrelerine de hastalığı bulaştırmaları zaten kuraldır, hele hele SARS-COV-2 gibi hava yolu ile bulaşan bir etken söz konusuysa.

Kısacası salgın hastalıklarda bireyle çevre-toplum arasındaki sınır neredeyse belirsizdir: Birey nerede biter ve çevre nerede başlar? 

BURJUVA 'SAĞLIK HAKKI' TOPLUM SAĞLIĞINI RİSKE ATAR

Burjuva sağlık hukuku ve ahlakı bireye toplum karşısında, giderek topluma rağmen hak tanımlayan, birey ile toplumun çıkarlarını birbirleriyle çelişen unsurlar olarak değerlendiren bir anlayışa sahiptir. Bütün dünyadaki aşıyla ilgili gelişmeler, aşı konusunda ebeveynlere tanınan “reddetme hakkı” bu bakımdan tipiktir.

Burjuva anlayışa göre toplum bireyin çıkarlarını sınırlar, bireyi toplum karşısında koruyabilmek için kendisine tamamen kendisinin belirleyeceği bir haklar alanı tesis etmek gerekir. Birey ancak kendisine özel bu alanda özgür olabilir.

İşte sağlıkla ilgili olaylarda bireye sonsuz “özgürlük” tanıyan onam konusu da buradan ortaya çıkar.

SOSYALİST SAĞLIK HAKKI DİYALEKTİKTİR

Sosyalist yaklaşıma göre ise birey ve toplumun sağlık hakları arasında herhangi bir çelişki yoktur. 

Bireyin sağlığını koruyup, geliştirebilmek için öncelikle toplumsal, politik, ekonomik önlemler almak gerekir. Bu, toplumun ve onun adına da devletin en temel sorumluluğudur.

Öte yandan, bireyin de sağlık alanında toplum sağlığını koruyup geliştirmek bakımından önemli sorumlulukları vardır. Bunlar hem kendi hem de toplum sağlığıyla ilgili sorumluluklarını kapsar. 

Örneğin Covid-19 salgınında maske takmak yalnızca bireyin kendi sağlığını korumak için uyması gerekli bir kural değildir, aynı zamanda toplumsal sorumluluğudur, çünkü maske takmayı reddettiğinde toplumun sağlığını riske atmış olur.

Bütün bu nedenlerle sosyalist sağlık hakkı tanımı salgın durumu söz konusu olduğunda “muayene-tanı-tedaviyi reddetme hakkı”nı kesinlikle yok sayar. 

REDDETME HAKKI KABUL EDİLEMEZ

Anlaşılan Sağlık Bakanlığı’nın onam düzenlemesini yapmasının nedeni kendi aleyhinde açılacak davalardan ve gelecek tepkilerden korkması. 

Çevre derken yalnızca muhafazakar bir zeminde itiraz edenlerden söz etmiyoruz; kendisini laik, modern olarak tanımlayanlar için de aynı durum söz konusu olabilir. Zira aşı karşıtlarının içinde her iki grubun da bulunduğunu biliyoruz.

Neredeyse tüm sokak eylem ve açıklamalarını yasaklamış bulunan AKP’nin inşa ettiği bu yeni “özgürlük” alanının salgın mücadelesini iyice güçleştirecek özel bir faktör olarak işlev göreceği kesin.