Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık, bütçe görüşmelerinin devam ettiği Meclis Genel Kurulu’nda konuştu. Şık, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın HDP'ye yönelik tehditkar ve hakaret içeren açıklamalarına tepki gösterdi.

Şık, Saray ortağı MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın Twitter hesabından yaptığı açıklamalarda HDP'ye yönelik kullanmış olduğu  “itlaf edilmesi gereken haşera” hedef almasına, “Milyonlarca insana ‘zehirli haşerat’ deyip, ‘itlaf’tan, ‘temizlik’ten bahseden yüksek makam sahiplerini, öğrencilerine fahişe diyen profesörlerin üniversitede olabilmesini, yargının kokuşmuşluğunu, yağma/ talan düzenini ya da yoksulluğun yok sayılıp yolsuzluğun görülmemesi için kuru ekmek yemek zorunda kalanlara ‘aç değillermiş’ diyenlerin bu çatı altında olabilmesini konuşmak gerek. Soykırıma kalkışanların, halkına zalimlik edenlerin, işkencecilerin ya da ekmek bulamayanlarla dalga geçenlerin sonunun ne olduğunu tarih bize anlatıyor” ifadeleri ile tepki gösterdi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bütçe görüşmelerinde Meclis’te HDP’ye hakaretlerde bulunup, tehdit etmesine de tepki gösteren Şık, “Bütçe görüşmeleri boyunca, Meclis’e dolayısıyla halka hesap vermek için gelen atanmış memurların, seçilmiş vekillere her türlü hakaretin eşliğinde parmak sallayıp hiza vermeye çalıştığına tanık olduk" diyerek "Onlardan biri de İçişleri Bakanıydı. Bakan Soylu, hızını alamayıp bir de haysiyet dersi vermeye kalkıştı. Uzatmadan söyleyelim: Geçmişte hakaret ettiğine, menfaati için biat ettikten sonra teşekkürsüz cümle kuramayanlar haysiyet dersi veremez” dedi. 

Bakan Soylu'nun işkenceleri meşrulaştırmaya çalıştığını ve savunduğunu belirten Şık, açıklaması şu şekilde sürdürdü:

 İşkenceyi savunan, rasyonalleştirmeye çalışan Süleyman Soylu’nun ağzından çıkan haysiyet sözcüğünün bize anımsattığı Şili’nin faşist cunta iktidarı zamanındaki Haysiyet Kolonisidir. Haysiyet Kolonisi, başında Paul Schäfer adında bir Nazi artığının bulunduğu sözde dini bir komündü. 1973'teki askeri darbenin ardından Şili'de gerçekleşen askeri darbe sonrasında faşist cuntanın işkence merkezlerinden birine dönüştürüldü. Cunta karşıtları işkenceli sorgularda ya da toplu kıyımlarda kullanılacak kimyasal silahların geliştirilmesinde kobay olarak kullanılarak katlediliyordu. İsmiyle tezat bu işkence merkezi, kör inanca sahip insanın haysiyetten yoksunlaştığında ne kadar kötüleşebileceğini bize gösteriyor. Paul Schäfer İnsanlık suçları nedeniyle 33 yıl hapse mahkûm edildi ve 2010'da Santiago'da bir hapishanede öldü. Bu anımsatmayı yapmamın nedeni malum. Çünkü, ‘Kırın bacaklarını ben arkanızdayım’ diyerek işkencecileri cesaretlendiren ve ‘Ama onlar milisti’ diyerek işkencecileri cezasızlıkla ödüllendirileceğinin garantisini veren bir İçişleri Bakanı var.

Soylu'nun Meclis'te yaptığı konuşma sırasında Van'da helikopterden atılan Osman Şiban ve hayatını kaybeden Servet Turgut hakkındaki ifadelerini hatırlatan Şık, “Varlığının, siyasette söz sahibi kalmaya devam edebilmesinin, iktidar koalisyonunun Kürt meselesindeki şedit tutumunun değişmemesine bağlı olduğunun bilinciyle hareket eden bir İçişleri Bakanı var. Suçun adını koymadan olayı doğrulayan Bakan, ‘Ama onlar milisti’ diyerek işkenceyi savunuyor" ifadelerine yer verdi.

Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık, İçişleri Bakanı Soylu'ya "Kime ve neye güveniyorsunuz?" diyerek şu ifadeleri kullandı:

İnandırıcılığı yok ama bir an yalan söylemediğini farz etsek bile şu soru karşımıza çıkıyor: Size suçlu olduğuna kanaat getirdiğiniz insanları işkence ile öldürme hakkını kim veriyor? Kime ve neye güveniyorsunuz? Hangi hukuka dayanarak bunu yapabiliyorsunuz? Sizi terörist dediklerinizden farklı kılacak olan hukuka bağlılıktır. Çünkü devletten hukuku çıkardığınızda da elinizde kalanın adına devlet değil çete denir. Devlet çeteleşince de işkence savunucuları bakan olur. Ama bilmelisiniz ki işkence insanlık suçudur ve zaman aşımı yoktur.