Taliban'la anlaşma sağlayarak Afganistan'a girmeye çalışan Erdoğan, "Taliban'ın Türkiye’yle çok daha rahat görüşmesi lazım, çünkü Türkiye'nin Taliban'ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok" dedi. Erdoğan'ın sözlerinin ardından sosyal medya ayağa kalktı. 

Erdoğan'ın sözleri Türkiye'de tepkiyle karşılanırken "Taliban kimdir, kimler destekledi, Afganistan'da Taliban sonrası neler değişti, Türkiye ile Taliban'ın benzerliği var mı?" soruları merak konusu oldu. İşte 1975'ten sonra kısaca yaşananlar:

Pakistan "Birleşik Peştun Bölgesi" idealizmi ve Kabil'in Sovyet yanlısı siyaseti yüzünden 1975'ten itibaren Afganistan'daki İslamcıları kullanarak vekâlet savaşına başlamıştı.

1979'dan itibaren Sovyet müdahalesine karşı Suudilerin para ve ideolojisi, CIA'in koordinatörlüğü ve Pakistan'ın lojistik desteğiyle küresel cihat seferberliği alıp başını gitti.

ABD Başkanı Jimmy Carter muhaliflere destek için gizli Siklon Operasyonu'nu 3 Temmuz 1979'da yani Sovyetler gelmeden 5 ay 21 gün önce onaylamıştı.

1979 sonrası dönem

1979'dan itibaren Pakistan'a sığınan 2 milyonu aşkın Afgan mülteci mücahit devşirme havuzuna dönüşmüştü. İkinci havuz Pakistan'da sayıları 13 bini bulan medreselerdi. Binlerce mülteci çocuk zaten buralara yerleştirilmişti. Özellikle Sufi geleneğinden gelip, apolitik sayılan Diyûbend medreseleri zamanla selefi bir dönüşüm geçirdi.

Suud'un parası çok şeye kadirdi. CIA 1989'a kadar 35 bini Arap olmak üzere 80 bine yakın mücahidin eğitilip donatılması için 3.2 milyar dolar döktü. Suudiler ve Çin'in katkılarıyla rakam 6-12 milyar doları buluyordu.

'AFGANİSTAN DEMOKRATİK CUMHURİYETİ' YERİNE 'AFGANİSTAN İSLAM DEVLETİ'

1989'da Sovyetler çekilmiş, Afganistan Demokratik Cumhuriyeti üç yıl daha dayanmış, sonra yerine Afganistan İslam Devleti kurulmuştu.

BİR TALEBE HAREKETİ 'TALİBAN'

Mücahitler arasında iktidar savaşları kızışırken 1994'te bir talebe hareketi olarak ortaya çıkan Taliban hızla yayıldı. Diyûbend medreseleri Taliban'a sadakatlerini sundu. Artık Pakistan'ın Kabil'de iktidarda görmek istediği hareket Taliban'dı.

Müşerref'in itiraflarına göre Taliban militanları Pakistan'da eğitildi ve silahlandırıldı. Taliban Pakistan'ın askeri, Suudi Arabistan'ın mali desteğiyle 1996'da Kabil'i de ele geçirdi. Yerel kaynaklara göre 1996-2001 arasında Taliban saflarına 80-100 bin savaşçı katılmıştı. ABD Dışişleri'ne göre bunların yüzde 20-40'ı Pakistanlıydı.

Mücahit liderler ülke dışına çıkarken Ahmet Şah Mesud 9 Ocak 2001'de suikastla öldürülünceye dek direndi. Mesud'un Tacik güçlerine Özbek General Raşid Dostum'un adamları, Şii Hazaralar ve Taliban düşmanı Peştunlar da katılmıştı. Kanlı iktidar savaşında karşılıklı 15 büyük katliam kayıtlara geçti.

HZ MUHAMMED'İN HIRKASINI GİYDİ

Kabil düşünce Kandahar'daki bir türbede saklanan ve Hz. Muhammed'e ait olduğu söylenen hırkayı giyinip ulemanın huzuruna çıkan Pakistan eğitimli  Molla Ömer 'müminlerin emiri' ilan edildi. Suudi Arabistan Başmüftüsü Abdulaziz bin Bâz dâhil ileri gelen Vehhabî ulema fetvalarıyla Taliban'a meşruiyet sunuyordu.

BUDA HEYKELLERİ DİNAMİTLEMESE ÇİN DE TANIYACAKTI!

Taliban hükümetini tanıyan yegâne üç ülke vardı: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan. Eğer Taliban 4. ve 5. yüzyıllardan kalma Bamyan'daki Buda heykellerini dinamitlemeseydi Çin de tanıyacaktı.

TALİBAN SONRASI YAŞANAN DÖNÜŞÜM

Taliban'ın merkez üssü Kandahar'dı. Taliban Kâbil'e karşı kırsalın öfkesiydi. Onlara göre Kâbil yolsuzluk, yozlaşma ve günahların şehriydi. Pakistan eğitimli Molla Ömer'in yedi yıllık iktidarı boyunca iki kez uğradığı Kâbil'de Taliban kamçısıyla konuşuyordu. Taliban'ı büyüten 'kanun ve düzen' sözü oldu.

PAKİSTAN EĞİTİMLİ MOLLA ÖMER, AFGAN KADINLARI SOSYAL HAYATTAN SOYUTLAYIP EVE KAPATTI

Kanun ve düzen sözü verdiler ancak ilk iş kadınları eve kapatmak oldu. Molla Ömer'in gaddarlığı hayata neşe katan her şeye düşman olacak kadar büyüdü. Kız okullarını kapattı, çalışan kadınları eve tıktı, kadınların yanlarında mahremleri olmadan sokağa çıkmalarını yasakladı. Kadınlar burka giymek, erkekler sakal bırakmak, esnaf ezan okununca dükkânları kapatmak zorundaydı. Kâbil Radyosu'nun adı artık Radyo Şeriat idi.

"MÜZİK BİTTİ, AFYON SERBEST, ALKOL HARAMDI"

Müzik yayını bitmişti. Taliban da Selefi akımlar gibi Şiilere düşman kesildi. Sünniliğe geçmeleri şart koşulan Hazaralar katledildi; 400 kadın cariye olarak kaçırıldı. Afyon serbest, alkol haramdı.

Taliban'ın şeriatçılığı haşhaş üretimine cevaz verecek kadar da pragmatikti. Haşhaştan aşar (yüzde 10 vergi) alıyordu. Fetvası haşhaş üretiminin helal, uyuşturucu olarak kullanılmasının haram olduğu yönündeydi. Haşhaş ana gelir kaynağı olunca hasımları da ondan farksızdı.

Mesela Hizb-i İslâmî'nin Kunduz'da gelişmiş eroin laboratuvarları vardı.

Taliban'ın dini pratikleri karşısında kimileri Afganistan'ın Nakşî, Kadirî ve Çiştî geleneğinden beslenen Sufi geçmişini hatırlıyor; kimileri 1928'de Türkiye'yi ziyaret ettikten sonra ülkesini modern bir yola koymak için uğraşan Emanullah Han'ın reformculuğunu; kimileri Kabil Üniversitesi'nin kadın öğrencilere kapılarını açtığı 1947 yılını; kimileri kadın-erkek eşitliğini garantileyen 1964 anayasasını… Kırsal ile kentler arasında farklar dünden bugüne geçerliliğini korusa da savaştan önce kadın kamusal alanda daha görünürdü.

PAKİSTAN FAKTÖRÜ

Taliban başlangıçta rahatsız olduğu El Kaide ile müttefik haline gelirken, Afganistan üzerinden Amerikan-Pakistan uyumu da bozuldu. ABD Dışişleri'nin gizli yazışmalarına göre Pakistan istihbaratı, 1996'da Kâbil'de iktidarı ele geçirdikten sonra Taliban'a mühimmat, yakıt ve gıda malzemeleri göndermeye devam etti.

Pakistan 1997 ve 1998'de Taliban'ın memur maaşlarını ödemesine yardım etti. ABD bu duruma dikkat çekse de rahatsız sayılmazdı. Aksine 1997'de ABD Dışişleri yetkilileri Taliban'la savaşı sürdüren Mesud'a "Artık vazgeç" demişti. Mesud o zaman ülkenin yüzde 10'unu kontrol ediyordu. Ancak 1998'de El Kaide'nin Afrika'da elçiliklere saldırıları karşısında ABD, Pakistan'ı sıkıştırmaya başladı.

ABD Dışişleri'nin 26 Eylül 2000 tarihli gizli yazışmasına göre İslâmabad'ın Taliban'a desteği hala sürüyordu. Amerikalılar Ladin'e almak için bir yandan İslamabad'a baskı yaparken diğer yandan Taliban'la görüşüyordu. Bu dönem Suudi İstihbarat Şefi Prens Türki el Faysal, Ladin'i almak için iki kez Kandahar'a uçtu. Molla Ömer'le pazarlık iyi gitmedi, eli boş döndü.

Daha sonra Bush yönetimi, Ladin'i vermezse Taliban'ı devirmek için Mesud'u destekleme kararı aldı. Mesud 11 Eylül 2001 saldırılarından aylar önce Avrupa Parlamentosu'nda "Savaş Amerikan topraklarına geliyor" diye uyarmış ama destek görememişti. Taliban 11 Eylül'den sonra da Ladin'i vermeye yanaşmadı. Yanıtı şuydu: "Sağlam delil varsa bir İslam ülkesinde şeriat mahkemesinde yargılanır."

20 yılını dolduran işgal bu zeminde başladı. ABD, İngiltere ile birlikte 7 Ekim 2001'de Ebedi Özgürlük Hareketi'yle Afganistan'ı savaş açtığında Kuzey İttifakı'nı saha unsuru olarak yanında buldu.

Afganistan'da savaş büyüdükçe kadın düşmanlığı da büyüdü.

KADINLAR 'YAN ÜRÜN'

Afganistan Ulema Konseyi’nin Devlet Başkanı Hamid Karzai’ye sunduğu talepler listesinde kadın “Kadınlar yaradılışın yan ürünüdür.” diye tanımlanıyor. Ve kadınların bu nedenden dolayı yaşamın tüm alanlarında erkeğin öncü rolünü direnç göstermeden kabullenmesi gerektiği belirtiliyor. Ayrıca İslamî yükümlülükleri uyarınca kadınların özel ya da mesleki alanda yabancı erkeklerle muhatap olamayacağı savunuluyor.

"ERKEĞİN ÇOKEŞLİLİK HAKKINA SAYGI"

Ulema Konseyi’nin Karzai’ye ilettiği yazıda ayrıca kadınların erkeklerin çok eşlilik hakkına saygı duyması gerektiği, yanlarında yakın bir erkek akrabaları olmadan seyahat etmemeleri gerektiği belirtiliyor.

KAYNAK: REUTERS, BBC, mustafakemalim.com, DW Türkçe