Toplumsal Haber Merkezi

12 Eylül darbesinin yarattığı korku düzeninin sürdüğü dönemde bir grup aydının yan yana gelmesiyle hazırlanan ve binlerce aydının imzasıyla 15 Mayıs 1984 günü yayınlanan 6 sayfalık “Aydınlar Dilekçesi” aradan 36 yıl geçmesine rağmen bir aydın manifestosu ve bugünlerde de yabancısı olmadığımız karanlığa boyun eğmeme idaresi olara güncelliğini koruyor.

Darbe süresince yaşanan hak gasplarına ve faşizmin ağırlığına karşı bir araya gelen aydınlar, yaşananlar karşısında taleplerini sıraladıkları bir dilekçe hazırladılar. Aziz Nesin, Uğur Mumcu, Halit Çelenk, Yalçın Küçük, Korkut Boratav gibi aydınların bir araya gelerek oluşturdukları ve yaklaşık bin 300 imzayla desteklenen dilekçe, 5 Mart 1984 tarihinde Altındağ 1 no.lu Noterliği’ne sunulmasının ardından 15 Mayıs 1984’te Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na verildi.

TESLİM EDİLDİĞİ GÜN YASAKLANDI
“Aydınlar Dilekçesi” olarak bilinen girişim, çok sayıda aydının katıldığı çeşitli toplantılarda belirlenen görüşlerin yazmanlar kurulu tarafından kaleme alınmasıyla dilekçe haline getirildi. “Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler” başlığıyla hazırlanan dilekçe, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na verildiği gün Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yasaklandı.

AYDINLARI 'VATAN HAİNİ' İLAN ETMEYE KALKTILAR
Aydınlar Dilekçesi’ni hazırlayan ve imzalayan bazı isimler hakkında Kenan Evren’in “vatan hainliği” suçlamasıyla da dilekçenin yayınlandığı tarihten 5 gün sonra dava açıldı. 20 Mayıs 1984’te Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’nca açılan dava sonrası dilekçe ve imzalara el konuldu.

59 AYDIN YARGILANDI
Aydınlar Dilekçesi’ni hazırlayanlar arasında Aziz Nesin, Yalçın Küçük, Halit Çelenk, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, İlhan Tekeli, Mete Tunçay, Haluk Gerger gibi birçok isim bulundu. Ahmet Taner Kışlalı, Vedat Türkali, Hikmet Çetin, Mustafa Balbay, Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz, Esin Afşar, Bilgesu Erenus gibi isimlerle birlikte bin 300’ü bulan imzayla desteklenen dilekçe hakkında açılan davada 59 kişi yargılandı.

Haklarında Dava Açılan İmza Sahipleri:

Aziz Nesin, Hasan Gürsel, İlhan Tekeli, Uğur Mumcu, Erbil Tuşalp, Haluk Gerger, Bahri Savcı, Yalçın Küçük, Mahmut Öngören, Mete Tunçay, Şerafettin Turan, Yakup Kepenek, Murat Belge, Halit Çelenk, Mehmet Emin Değer, Korkut Boratav, Mustafa Ekmekçi, Tahsin Saraç, Nurkut İnan, İnci Aral, Güler Tanyolaç, Güngör Aydın, Haldun Özen, Haki Bülent Tanık, Güngör Dilmen, Gencay Gürsoy, Vedat Türkali, Özay Erkılıç, Salih Şencan, Kemal Demirel, Vecdi Sayar, Tullui Sönmez, Onat Kutlar, İlhan Selçuk, Ümit Erdoğan, Berna Moran, Minu İnkaya, Veli Lök, Emre Kapkın, Cahit Tanör, Yılmaz Tokman, Şinasi Acar, Ali Oralp Basım, Ruşen Hakkı Özpençe, Hayri Tütüncüler, Güngör Türkeli, Atıf Yılmaz, Başar Sabuncu, Orhan Ş. Balcıoğlu, Erdal Öz, Turgut Kazan, Talat Mete, Ercan Ülker, Ahmet Kocabıyık, Ali Cumhur Ertekin, Yılmaz Polat, Gürsoy Dinç, Cemal Nedret Erdem, Muhittin Yavuz Aksu

DARBECİLER MAHKEMEDE DE KAYBETTİ
“Sıkıyönetim yasaklarına aykırı olarak bildiri dağıtmak” suçundan Ankara 1 no.lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen, 18 Ağustos 1984 tarihinde ilk duruşması yapılan dava, 7 Şubat 1986'da tüm sanıkların lehine sonuçlandı.

Aziz Nesin, dava savunmasının bir bölümünde şöyle diyordu:

Bizler bu dilekçeyi yazar ve imzalarken bunun karşılığında aydın olduğumuz için bir minnet beklemiyorduk ve aydın olmanın ayrıcalıklarından yararlanmaya kalkmış değildik. Emekli olduktan sonra holdinglerin yönetim kurullarında ve büyük sermayeli ticaret kuruluşlarında ve bankalarda ve benzeri büyük sermaye gruplarında ve özel girişim kuruluşlarında ve dış alım- satım firmalarında, yüksek çıkarlar karşılığında hiç anlamadıkları işlerde ve hiç çalışmadan görev alan ve aç gözleri hiç doymayan yaşlı kişilerin aydın olduklarını söylemelerinden utanmaları nasıl gerekirse, bu dilekçeyi yazıp imzalamak karşılığında bugünkü yönetimin tutumunu bildiğimizden nimet değil külfet, ödül değil ceza bekleyen bizler de kendimizi aydın sanmaktan onur duymaktayız.

Bu dilekçeyi imzalayanlar arasında salt ulusal düzeyde değil uluslararası düzeyde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bilimciler, hukukçular, eski bakanlar vardır. Bunlar aydın değillerse, Türkiye’de Aydın ilinden başka aydın kalmaz.

DİLEKÇEDE NELER YAZIYORDU?
Peki birçok aydının bir yandan imzalarıyla destek vermeye devam ettiği öte yandan yargılama sürecinde bazı imzaların geri çekildiği, 12 Eylül karanlığına karşı hatırı sayılır önemi bulunan, “Aydınlar Dilekçesi” içerisinde hangi ifadeler yer aldı?

“Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler” başlığıyla 6 sayfa olarak hazırlanan dilekçe, Türkiye’de yaşanan ağır bunalım sürecine değinilerek, “Biz Türk aydınları, eksiklerimizin ve sorumluluğumuzun öneminin ve önceliğinin bilincindeyiz. Bu bilinç, bize toplumumuzun sağlıklı ve güvenli bir düzene geçişiyle ilgili görüşlerimizi açıklama görev ve hakkını vermektedir. Bizler toplumumuzun akılcı yöntemler kullanarak aydınlık bir geleceğe ulaşacağına coşkuyla inanıyoruz” ifadeleriyle de şu şekilde sunuldu:

  • Halkımız, çağdaş toplumlarda geçerli insan haklarının tümüne layıktır ve bunlara eksiksiz olarak sahip olmalıdır. Ülkemizin, insan haklarının güvenceleri yurt dışında tartışılır bir ülke durumuna düşürülmüş olmasını onur kırıcı buluyoruz. Yaşam hakkı ve insanca yaşama, örgütlü ve toplumsal varolmanın çağımızda hiçbir gerekçe ile ortadan kaldırılamayacak baş amacıdır doğal ve kutsal bir haktır. Bu hakkın anlam kazanması, düşünceyi özgürce açıklamaya, geliştirmeye ve etrafında örgütlenmeye bağlıdır. Bireylerimizin yeni ve değişik düşünce üretmelerini, gösterilmeye çalışıldığı gibi, bunalımların nedeni değil, toplumsal canlılığın gereği sayıyoruz.

'İŞKENCE İNSANLIK SUÇUDUR'
“İnsanların son sığınağı olan adalet, insanca yaşamın da başlıca dayanağıdır” denilen dilekçede, yargı kararı olmaksızın yurttaşların haklarının kısılması, siyasal hakların ellerden alınmasının toplumsal yıkımlara yol açacağı belirtildi.

İşkencenin ise insanlığa karşı işlenen suç olduğu vurgulanan metinde şu ifadeler yer aldı:

  • Varlığı yasal kararlarla da kanıtlanan işkence insanlığa karşı suçtur. İşkencenin yargısız, peşin ve ilkel bir cezalandırma alışkanlığına dönüştürülmüş olmasından endişe ediyoruz. Ayrıca, özgürlüğü sınırlama amacını aşan cezaevi koşullarını da eziyet ve işkence sayıyoruz. İşkencenin büsbütün ortadan kaldırılması için gerekli önlemler alınmalıdır.

KAPSAMLI AF TALEBİ
Ölüm cezalarının kaldırılması gereğine inandıklarını ve görülmekte olan davaların bir an önce sonuçlandırılması gerektiği görüşü paylaşılan dilekçede, “Suçları oluşturan, toplumsal ve siyasal koşullardır. Türkiye'nin içinde yaşadığı çalkantılı dönemin topluma yüklediği sorumluluk unutulmamalıdır. Bu nedenlerden ötürü ve sosyal barışa katkıda bulunmak için kapsamlı bir affı kaçınılmaz görüyoruz” talebi de yer aldı.

'ÖRGÜTLENME HAKKINA DOKUNMAYIN'
Siyasi partiler, sendikalar, mesleki kuruluşlar ve derneklerle birlikte birey ve grupların demokratik özgürlüklerini korumak, örgütlenme ve katılım haklarını güvencelere kavuşturmak gerektiği belirtilen dilekçede, çok yönlü kamuoyunun oluşması ve TRT’nin özerkliğinin sağlanması gerektiği de ifade edildi.

Ayrıca eğitimin temel amacının özgür düşünceli, bilgili, becerili ve üretici insan yetiştirmek olduğunu belirten aydınlar, eğitime ilişkin görüşlerini de şu şekilde açıkladı:

  • Bütün yüksek öğretim kurumlarının, atamalarla oluşturulan aşırı yetkili bir kurulun buyruğuna verilmesi, hem gençlerin iyi yetiştirilmesini, hem de bilim yapılmasını şimdiden engellediği gibi ülkenin geleceği için büyük kaygılar da doğurmaktadır. Bu nedenle, YÖK düzeninin bir an önce seçim ilkesine dayalı özerklik yönünde değiştirilmesini gerekli görüyoruz.

'BİZ TOPLUMA KARŞI SORUMLUYUZ'
Dilekçede, her türlü sanat yapıtlarının üretiminde ve yayımında özgürlüğü, kültürel yaratıyı sınırlayan sansürün toptan kaldırılması ve ceza sorumluluğunun yalnız olağan yargı mercilerince saptanması gerektiği kanaati de belirtildi. “Aydınlar dilekçesi” şu şekilde sonlandırdı:

  • Bütün bunlarıın ışığında, topluma karşı sorumluluklarının bilincinde olan bizler, çağdaş demokrasinin, ayrı ayrı ülkelerin özel koşullarına göre uygulamadaki değişikliklere karşın, değişmeyen bir özü olduğuna bu özü oluşturan kurum ve ilkelerin bizim ulusumuzca da benimsenmiş bulunduğuna, bunlara aykırı düşen yasal düzenleme ve uygulamaların demokratik yöntemlerle ortadan kaldırılması gerektiğine, yaşadığımız bunalımdan, böylelikle, sağlıklı ve güvenli olarak çıkılacağına olanca içtenliğimizle inanmaktayız.