Sevgili okuyucularım,
Beyaz Saray’da gerçekleşen tarihi görüşmeler, Filistin meselesinde yeni bir dönemin kapısını araladı. Kapalı kapılar ardında saatlerce süren görüşmelerin sonunda ortaya çıkan tablo açıktır: Ankara masadan istediğini aldı, üçlü karar verdi.
Masada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu vardı. Trump’ın siyasi iradesi, Netanyahu’nun güvenlik refleksi ve Erdoğan’ın ısrarlı diplomasisi birleştiğinde, karar sürecinin ağırlığı bu üçlüye kaydı. İsrail’in korkutucu gücü tek başına belirleyici olamadı; alınan karar Hamas da dahil olmak üzere bütün tarafların üzerinde etkisini gösterdi.
Türkiye, yalnızca sesini yükselten bir ülke değil; artık gündemi belirleyen aktör hâline geldi. Erdoğan’ın Washington’daki varlığı, masada uzun süre kalması ve kararlı tutumu, Ankara’nın “dışlanan” değil, “belirleyen” taraf olmasını sağladı.
Sevgili okuyucularım, bu haftaki yazımızda kamuoyunun da sık sık dile getirdiği bir endişeyi ele almak istiyorum: “Netanyahu’ya güvenilir mi?” sorusu. Basının korkuyla işaret ettiği bu ihtimal, aslında abartılıdır. Çünkü süreç bir kişinin ani kararlarına bırakılmadı; ateş artık arabulucuların kucağına bırakıldı. Netanyahu’nun bu protokolü bozması hâlinde bile büyük resmi değiştirmesi mümkün değildir. Trump’ın kararlı veya kararsız olması ayrı bir tartışma konusudur, fakat sistem öyle kurulmuştur ki bu kararlar kişisel inisiyatife değil, çok aktörlü bir mekanizmaya dayanmaktadır.
Nitekim sürecin kademeli olarak işlemesi öngörülmektedir: önce ateşkesin sağlanması, ardından insani yardım koridorlarının açılması, sonrasında diplomatik tanınma ve nihayetinde kalıcı çözüm. Ankara bu sürecin hem garantörü hem de en görünür gücüdür.
Evet, Mısır’ın ateşkes masaları, Katar’ın ekonomik katkıları, Ürdün’ün Kudüs hassasiyeti, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin normalleşme hamleleri, Avrupa Birliği’nin insani girişimleri ve Rusya’nın alternatif diplomasi çabaları bu tabloya katkı sağladı. Ama bütün taşları yerinden oynatan asıl faktör, Beyaz Saray’da şekillenen üçlü dengedir.
Sevgili okuyucularım; bir sonraki yazıda görüşünceye kadar, sağlıcakla kalın...