Ercan Çankaya

Beşerin böyle delaletleri var

Putunu kendi yapar kendi tapar

Dün Türk aydınlanmasının büyük şairi Tevfik Fikret’in ölüm yıl dönümüydü. Haberimize onun bir şiiriyle başladık. Beşer, beşeriyet; yani insanlık, putunu nasıl kendi yapar kendi taparsa engelleri de kendi yaratır. Kendi yarattığı ‘engel’lerle insanları ayırır, sınırlar çizer. Bu engelleri kullanarak kardeşlerine ayrımcılık yapar.

İnsanlık, Eski Yunan’dan, Platon’dan bu yana formlarla düşünüyor. Tanım yapabilmek için ideale, ideal bir forma ihtiyaç duyuyor. Gündelik olguları, zihinsel ideal formlara göre tanımlamaya çalışıyor. Olguları idealden sapmaya göre değerlendiriyor. Kekemelik de yaygın düşünceye göre bir idealden sapmadır, bilimsel söyleyişle ‘akıcılık bozukluğu...’ Akıcı konuşma nedir? Toplumun da, toplumun bilimle uğraşan zümresi olan bilim insanlarının da bu konuda bir fikirleri var. Bilim insanlarına göre kekemelik, konuşmada akıcılık bozukluğu, konuşmanın ideal akıcılığından bir sapmadır, engeldir. Dedik ya, insanlık engelini kendi yaratır.

Girişi fazla uzattığımızın farkındayız. Haberimizin konusu kekemelik. Bu yazı dizimizde iş hayatında kekeleyen bireyleri, yaşadığı sorunları, uğradıkları ayrımcılıkları tartışacağız. Yazı dizisine başlamadan önce iş hayatına devam eden, kekemelikle yaşadığı için iş hayatına atılamayan, mesleği dışında işler yapan ya da emekli olmuş 10 kekeleyen bireyle konuştuk. Yazı dizimiz için konuşacağımız kekeleyen bireylere Türkiye’nin ilk ve tek kekeme derneği, Kekemeler Derneği’nin başkan yardımcısı Funda Özüm Kipel aracılığıyla ulaştık. Kendisine bu vesileyle tekrar teşekkür ediyoruz. Kendisi ayrıca haber merkezimizle derneklerinin temel metinlerini de paylaştı. Dört yazıdan oluşacak yazı dizimizin bu ilk yazısında, Kekemeler Derneği’nin broşürlerinden ve Özüm Hanım’la ve dernek başkanı Ayhan Çağlayan’la yaptığımız konuşmadan yola çıkarak toplumda kekemeliğe karşı oluşan olumsuz algıların ve kekeleyen işçi ve emekçilerin iş hayatında karşılaştıkları ayrımcılıkların temel nedenlerini tartışacağız. Yazı dizisinin diğer üç yazısında kekeleyen emekçilerin iş arama sürecinde karşılaştıkları ayrımcılıkları, bazı durumlarda en hafif deyimiyle terbiyesizlikleri, iş hayatında uğradıkları mobingleri ve bazı patronların kekemeliğin toplumda ‘engel’ olarak görülmesini nasıl lehlerine kullandıklarını ve son yazımızda da kekemelikle yaşayan bir Cumhuriyet öğretmeninin ‘engelleri’ nasıl aştığını ele alacağız.

KEKEMELİK NEDİR?
Kekemelik, konuşmanın akışını ve pürüzsüzlüğünü bozan, tekrarlar, bloklar (tutulmalar), uzatmalar, uygun olmayan yerde durmalar, duraklamalar ve eklemelerle karakterize bir konuşma bozukluğudur. Dil ve konuşma bozukluklarının en yaygın görülen türlerinden biridir.

Kekemelik, dünyanın her yerinde, tüm kültürlerde ve ırklarda bulunur. Mesleği, zekayı ve geliri ayırt etmemekle birlikte, her iki cinsiyeti ve çocuklardan yaşlılara kadar her yaştan insanı etkiler. 4000 yıldan daha önce Çin, Mısır ve Mezopotamya kültürlerinde var olduğuna dair kanıtlar vardır.

DOĞUŞTAN MI SONRADAN MI?
Kekemeliğin okul öncesi yıllarda başlaması daha muhtemeldir. Genel olarak kekemeliğin başlangıç yaşı 2 ile 4 arasında değişmektedir ve kekemelik çocuklar karmaşık ifadeler üretmeye başladıkları zaman çabasız hece, kelime ve cümle tekrarlarıyla ortaya çıkmaktadır. 10-12 yaşa kadar doğal, yardımsız iyileşme oranı yaklaşık %75’tir. Bu yaşlardan sonra devam eden kekemeliğin yüzde yüz düzelme imkanı yoktur. Kekeleyen kişilerin, toplum hayatında duymaktan en çok sıkıldığı sorulardan biri de doğuştan mı yoksa sonradan mı oldu sorusudur? Sormayın, muhtemelen 2 ila 4 yaşları arasında oluşmuştur!

NE KADAR İNSAN KEKELİYOR?
Dünyada 72 milyon insanın aktif kekemelik sergilediği tahmin edilmektedir. Çocukluk çağında kekemeliğin genel yaygınlığı %5’tir, ancak yetişkinlikte bu oran %1’e düşer. Yaygınlıktaki düşüş ergenlikten önce iyileşen çocuk sayısını yansıtmaktadır. Yaşam boyu kekemeliğin görülme sıklığını %0,5–1’lik yaygınlık ile karşılaştırıldığında %4-5 olarak tahmin etmiştir. Bu doğal iyileşme, görülme sıklığı ve yaygınlık oranları arasındaki tutarsızlığı açıklamaktadır.

'KEKEMELİĞİN TEDAVİSİ BULUNMUŞ, DUYDUN MU?'
Günümüzde kekemeliğin nedeni hâlâ bilinmemektedir ve birleştirici bir hipotez de yoktur. Kekemelikle ilgilenen araştırmacıların çoğu, kekemeliğin tek faktörlü bir teori ile açıklanamayacağı konusunda hemfikirdir. Kekemeliğin konuşma gelişiminde erken başlaması ve genetik bileşeni nedeniyle bazı bireylerin konuşma bozukluğuna yatkınlığının daha fazla olduğu öne sürülmüştür. Kekemeliğe nörofizyolojik açıdan yatkın olan veya doğal eğilimle doğan çocuklarda birçok faktör tek başına ya da farklı kombinasyonlar halinde kekemelik için zemin oluşturabilmektedir. Kekemelik, nedeni kesin olarak bilinmeyen bir akıcılık bozukluğu olduğu için tam bir tedavi imkanı yoktur. Bazı anaakım medya organlarında kekemeliğin 15 gün ila 1 ay arasında iyileştirilmesinin mümkün olduğunu ‘duyuran’ haberlere rastlamış olabilirsiniz. Bunlara inanıp her gördüğünüz kekeleyen arkadaşınıza, tanışınıza ‘Kekemeliğin tedavisi bulunmuş, duydun mu?’ şeklinde sorular sormayın. Konuşma terapisi uzun ve zorlu bir süreçtir, 10 -12 yaşından büyük çocuklarda tam bir düzelme mümkün değildir. Türkiye'de konuşma terapisi veren tüm güvenilir uzmanlar, Dil ve Konuşma Terapistleri Derneği (DKTD) üyesidir. Bu derneğe üye, bilimsel yeterliliğe sahip hiçbir terapist, yetişkin bir bireye kekemelikte yüzde yüz iyileşme sağlanabileceğini vaadetmez. Eğer bir terapist böyle bir vaadde bulunuyorsa ya yanlış anlamışsınızdır ya da çok daha büyük bir ihtimalle şarlatandır. 

DKTD'ye bağlı terapistlerin listesini linkten görüntüleyebilirsiniz.

KEKEMELİK NE DEĞİLDİR?
Kekemelik hakkındaki önyargıların temel sebebi, toplumdaki yaygın yanlış inanışlardır. Bunların en yaygınlarına kısaca değinelim:

1) Kekeme olan bireyler zeki değildir.

Kekeleyen bireyler de en az akıcı olan bireyler kadar zekidir, kekemelikle zeka seviyesi arasında bir bağlantı yoktur

2) Küçük çocuklar, kekeme bir bireyi taklit ederek veya onu dinleyerek kekeme olabilirler.

Hiç kimse kekemeliği taklit ederek kekeleyen biri olmaz. Taklit kekemeliğin sebeplerinden biri asla değildir.

3)Kekemelik bir davranış bozukluğu ve yanlış nefes alışkanlığıdır.

Hayır, kekemelik ülkedeki genel kanının aksine ne bir davranış ne de bir yanlış nefes alma alışkanlığıdır. Kekemelik genetik faktörlerin ve nörolojik bazı farklılıkların rol aldığı bir konuşma engelidir.

BUNLARI YAPMAYIN!
Kekeme olan kişiye karşı ”Rahatla!”, “Derin nefes al!”, “Heyecanlanma” gibi telkinlerde bulunmak kekeleyen bireye yardımcı olmaktan öte konuşmasının daha kötüye gitmesine sebep olabilir.

Genellikle kekeme bireyler telefonda konuşmalarını kontrol etmekte daha fazla zorluk yaşarlar, lütfen böyle bir durumda daha sabırlı olunuz. Telefonu ilk açtığınızda herhangi bir ses duymamanız durumunda konuşmaya başlamaya çalışanın bir kekeme birey olabileceğini aklınızda bulundurun, telefonu yüzüne kapamayın!

Bizim Toplumsal Haber Merkezi olarak konuştuğumuz kişiler de en fazla sorunu bu alanda yaşadıklarını söylediler. İşyerinde bu telefon meselesini bir kriz haline getirmemelisiniz. 

KONUŞMA GEREKTİRMEYEN BİR MESLEK VAR MI?
Kekeleyen çocukları olan ailelere de bu konuda önemli sorumluluklar düşüyor. Sadece konuşmanın gerekli olmadığı bir meslekte çalışabileceğine yönelik söylemlerle çocuğunuzu yanlış yönlendirebilir, hayatı boyunca mutsuz ve başarısız olacağı bir meslek seçmesine neden olabilirsiniz. Gerek telefonda gerekse kişisel ilişki çerçevesinde her meslekte konuşmak gerekir. Meslek seçimi sadece özel ilgilere, yeteneklere ve geleceğe yönelik isteklere bağlı olmalıdır. Bir iş mülakatında kekemelik karşıdaki insanı şaşırtıyorsa veya kişinin kekemeliği konu etmeye cesareti yoksa kekemelik hakkında açık konuşmak faydalı olacaktır. Bu gergin durumu rahatlatacaktır. 

İş hayatında kekemelik konusunda bir yüksek lisans tezi yazan Kekemeler Derneği Başkanı Ayhan Çağlayan'la bu konuyu görüştüğümüzde iş bulma sürecinde kekeleyen bireylerin yaşadıkları sorunların hem kendi tutumuna hem patronun tutumuna bağlı olarak değişebilebileceğini söyledi. Kekemeliği bir "psikolojik sorun", iş hayatını etkileyecek bir engel olarak gören bir patronla karşılaştığı durumda akıcılık bozukluğu çok düşük olan bir işçi bile ayrımcılığa maruz kalabilecekken kekemeliğe karşı 'nötr' olan bir işyerinde çalıştığı durumda akıcılık bozukluğu fazla olan işçiler dahi bir ayrımcılığa maruz kalmayabilir. 

İşçinin tutumu, kekemeliğini dert etmediğini göstermesi, toplumdaki olumsuz önyargılardan etkilenmediği göstermesiyse bu konuda önyargılı olan bir patronu bile bu 'sorun'u görmezden gelmeye sevk edebilecektir. 

İşin psikolojik boyutuyla birlikte bir de sosyo-ekonomik boyutu da var tabii. Bu kadar yoğun işsizliğin olduğu bir toplumda patronların aynı özelliklere sahip iki kişi arasından kekelemeyeni seçmesi söz konusu olabiliyor. Ekonominin hemen her kritik sektörünün özel sektörün elinde olduğu koşullarda patronların, patronların görevlendirdiği müdürlerin en küçük bir önyargıları dahi işe alım sürecinde ve iş hayatında büyük problemler yaratabiliyor. Biz de yazı dizimizde bu sosyo-ekonomik boyut üzerinde duracağız. Kekeleyen bireyler söz konusu olduğunda 'tek'leyenin önyargılarıyla toplum ve mümkün olan en az parayı vererek en 'kusursuz' elemanı seçmek isteyen piyasa olduğunu anlatmaya çalışacağız...

Devamı yarın...

Yarın: Kekeleyen bireyler iş bulma sürecinde ve mülakatlarda neler yaşıyor?